Öncelikle şunu belirteyim ki, ulusal ve uluslararası bütün yasa ve metinlerde “ayrımcılık” kavramı benzer şekilde tanımlanır ve yine bütün metinlerde ayrımcılığa uğraması muhtemel kesimler “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasî veya başka görüşler, ulusal ya da sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensubiyet, servet, doğum veya başka bir statüden kaynaklanan herhangi bir nedenle” diye belirtilir (halen TC’de bu tanımın içinde eşcinseller yoktur, ama BM ve AB gereği eklenmesi kaçınılmazdır).
Yani ayrımcılık sözkonusu olduğunda sakatlarla diğerleri aynı mekanizma içindedir.
Bunu özellikle belirtiyorum, çünkü “bu konu sakatlarla ilgili değil, neden soykırım iddialarıyla ilgili yasa için Fransa’yı kınayan mesajımızı siliyorsunuz, neden şehit mektuplarını siliyorsunuz” mealinde sözler söyleyen arkadaşlarımız durumu anlasın istiyorum.
Yani sakat diye dışlanan biri ile, başörtülü diye, eşcinsel diye, Ermeni diye (ya da başka bir ülkede Türk diye), kadın diye, Hıristiyan diye (ya da başka ülkede Müslüman diye) vs.vs.vs dışlanan kişiler, ayrımcılık sözkonusu olduğunda aynı düzlemdedirler. Ve bu forumda esas amaç ayrımcılığın kendisini konuşmaktır zaten.
Yani başörtüsünün ne olup olmadığı değil, başörtüsünden dolayı engellenmek/ayrımcılığa uğramak konuşulabilir burada. Ermenilerle olan tarihi husumetimiz değil, Ermeni diye bürokrat olamamaları konuşulabilir burada. Eşcinselliğin ne olduğu değil, eşcinsel diye dışlanmak konuşulabilir burada... Sonuçta hepsi “bişey olduğunuz için” dışlanmak ve ayrımcılığa maruz kalmaktır.
Hasılı elmayla (sakatlık) armut (Ermenilik) farklı olsa dahi, içlerine giren kurt (ayrımcılık) aynı. Onun için elmayla armudu değil, kurdu konuşalım diye açtım bu başlığı
Sözün kısası, “Hrant üniversiteye gitmiş” deyip, “o halde ayrımcılığa uğramamıştır” demek, yanlıştır. Her grup farklı alanlarda ve farklı şeklerde ayrımcılığa uğrayabilir. Ama hepsi ayrımcılıktır.
Nerede ve kim ayrımcılıkla karşılaşıyorsa ben orda O’yum! Üniversite kapısında başörtülü kadın, kaldırımda yatan Hrant, kocasından dayak yiyen kadın, Ermenistan’da Türk, Amerika’da Müslüman, cenazede Cansu!
Çünkü ben bütün dışlamalara, haksızlıklara ve ayrımcılıklara KARŞIYIM; Hrant Dink gibi.
Şimdi Türkiye’de Ermenilerin ayrımcılığa uğrayıp uğramadığıyla ilgili olarak birkaç şey söyleyeceğim. Ama küçük bi istek: ben Türkiye’de Ermeni olmak diye yazayım; siz Ermenistan’da yaşayan bir Türk olduğunuzu ve orada Türk olarak sizlere bunların yapıldığını varsayarak anlayın (empati yani!)
Ama öncesinde siz beğenmesiniz de benim için önemli ortak noktaları yinelemekle başlayayım.
(...) ‘O’ askerde hak ettiği halde çavuş olamamış mesela, ‘biz’ de ne asker ne polis olabiliyoruz. ‘O’ kaymakam ya da üst düzey bir bürokrat olamıyor mesela, ‘biz’ de olamıyoruz. ‘O’nun nüfus cüzdanına “Ermeni” diye yazılıyor mesela, ‘biz’imkine “sakat”. ‘O’ndan Ermeni diye uzak duruyorlar mesela, ‘biz’den sakatız diye. ‘O’nu ders kitaplarında aşağılıyorlar mesela, ‘biz’i okullara almıyorlar. ‘O’na Ermeni diye kız vermiyorlar mesela, ‘biz’e sakatız diye. ‘O’na rahatça yaşayabilmek için göze batmaması öğretilmiş mesela, ‘biz’e sakatız diye evde oturup verilenle yetinmemiz. ‘O’nu Ermeni diye ötekileştirdiler mesela, ‘biz’i sakatız diye. ‘O’ Ermeni diye ikinci sınıf vatandaşlığa itiliyor mesela, ‘biz’ sakatız diye...
Okul yıllarında solcu olduğu için, “aman başıma bir şey gelirse cemaati de sorumlu tutmasınlar” korkusuyla adını Fırat olarak değiştirmiştir.
Bilir misiniz kaç kişi göze batmamak için Ermenice adını değiştirip Türk ad kullanıyor bu ülkede! Sizce neden?
Çocukluğunda yetimhanede kalan diğer arkadaşlarıyla birlikte yaptığı (harç karmaktan taş döşemeye kadar), daha sonra da yöneticisi olduğu Tuzla yetimhane kampı 1983 yılında devlet tarafından ellerinden alınıyor.
25 yıl pasaport alamamıştır. Türkiye’de pasaport yasağı (o da Saadettin Tantan’ın özel dostluğu ve çabasıyla) en son kaldırılan kişidir.
301. maddeden yargılanan ve/fakat ceza alan tek kişidir.
Türkiye’de tek bir gayrimüslim polis-asker-kaymakam-bürokrat yoktur. Bu meslekler için varolan tüm kriterlere sahip olunsa dahi bazı TC vatandaşları “Ermeni” diye o mesleklere alınmamaktadır.
1994 yılında Beyoğlu Belediyesi’ne ait evlendirme dairelerinde gayrimüslimlerin nikahı kıyılmıyordu! (16 Haziran 1994 – Cumhuriyet Gazetesi)
Türkiye’de zorunlu askerlik yapan gayrimüslimler çavuş bile olamaz.
Türkiye’de (bırakıyorum halkı) birçok Bakan, milletvekili ve siyasetçi “Ermeni” sözünü küfür olarak kullanmaktadır: “Ermeni dölü!”, “Ermeni gibi!”... Abdullah Öcal’ı aşağılamak için bile “Ermeni” deme gereği hissedildi bir zamanlar bu topraklarda!
Ve kalleşçe bir ölüm sonucunda “Hepimiz Ermeni’yiz” ağıdına ortak olduğunda milyonlar, bundan tüyleri diken diken olanları düşünün. O derece aşağılık bir şey ki Ermenilik, kimse üzerine almıyor, alanı da “sen şehitlere ağladın mı” “sen asala’yı ne çabuk unuttun” gibi ajitasyonlarla boğmaya çalışıyorlar. Halbuki bilmiyorlar insan olan hepsine ağlar!..
Varolan bütün okul kitaplarında “Ermeni=aşağılık-düşman” kompozisyonu vardır. Hala 80 yıl önceki davanın kinini ders kitaplarında çocuklarımıza aşılıyoruz. Düşünün, Ermeni olmak o kadar kötü ki, bilmem hangi şehrimizin (sanırım Erzurum’du) Ermenilerden kurtuluşu törenlerinde Ermeni rolü oynayacak figüran bile bulunamamaktadır! O kadar aşağılık bir millet yani Ermeniler! Ve siz bu düşüncelere sahip toplumda Türkiyeli Ermeni olduğunuzu düşünün... (tabi aynı haltı Ermenistan’da Türkler için yaptıklarından eminim! Nitekim onun için Hrant Dink Ermenistan ve Diaspora tarafından sevilmiyordu ya! O bütün saçmalıklara karşıydı. Şöyle diyordu Diaspora’nın yüzüne karşı her yerde: “Siz sadece soykırımı gündeme getirerek Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunları 1915 metre derinliğinde bir kuyuya gömüyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz. Bu iki milletin geleceğe bakabilmesi için, önünü açıp ufkunu genişletebilmesi için bu derin kuyudan çıkmamız gerekiyor. Geçmişe gömülerek geleceği yok ediyorsunuz. Yapmayın, geleceğimizi karartmayın.” İşte “hastalıklı kan” dediği de, Türk düşmanlığıyla kafayı bozmuş Ermenilerin içindeki o hastalıklı kandı. Yani hastalıklı olan Türkler değil, Türklerle kafayı bozmuş Ermenilerdi! Neyse...
Sizlere Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'mızda boğaz-boğaza savaştığı Yunanlılarla savaş sonrasında ne kadar yakın ve dostane ilişkiler kurduğunu okumanızı tavsiye ederim. Mustafa Kemal zamanında Türkiye ve Yunanistan dünya üzerindeki en yakın müttefiklerdi! Hatta o kadar ki, bir toplantı ya da ortamda biri olmadığında, diğeri o ülke adına konuşma ve imza koyma yetkisine sahipti. Bunun uluslararası ilişkilerde bir adı var ya, şimdi hatırlamıyorum. Siz kanka ülkeler olarak anlayın!
“Yunanlılar Selanik’te Atatürk’ün evini yaktı” diye bir provokasyonla (ki yalan olduğu artık belgelidir) galeyana getirilen halk, onun intikamı için aynı saatlerde ülkede bulunan TC vatandaşı (hatta yedi ceddinden beri bu topraklarda doğmuş) gayrimüslimleri linç etti! Rehinler ya!
Bunların güncellerinden birkaç örnek vermemiz gerekirse: birkaç yıl önce AGOS’un taşlanması; kiliselerin taşlanması, duvarlarına ırkçı sözler yazılması; rahip cinayeti; yüzyıllardır gelenek olan Haliç’e Haç atma ayinlerinin provoke edilmesi, Başbakanlık ve ilgili tüm kurumların, “1923’ten beri o bölgede Rumlar tarafından satın alınan mülk sadece 17 adet evdir” açıklamalarına rağmen, ve dahası sanki TC vatandaşlarının mülk edinmesi ırka bağlıymışçasına, “Rumlar İstanbul’u Vatikan yapacak” paranoyasının yayılması; Ruhban okullarının kapatılması ve hala açılmaması; onca devlet gücüne rağmen “misyonerler ülkeyi ele geçirmeye başladı” gibi söylemlerin yayılması ve ama una karşın nedense adli hiçbir soruşturmanın yapılmaması; 1994’de bir milletvekilimizin “TÜRKSAT uydumuzun düşmesinden Patrikhane sorumludur” diyebilmesi... dünya kadar!
Bunların bizimle alakalı kısmı ne, derseniz, şu: Bu tür zehirler aramızda oluşabilecek dostluğu ve kardeşliği ebediyete dek yok eder, ve her Türk bu sunulan durumdan kendine vazife çıkararak gayrimüslimleri dışlar/ayrımcılık yapar! Sonra çıkar biri “abi Hrant yok birkaç Ermeni öldüriim mi? diye sorar abilerine, ama azimlidir ya, bekler ve müjde verir: “öldürdüm Ermeni’yi!”... (
Sosyal Grupların ve Ayrımcılığın Kökeni)
Gayrimüslimlerin Lozan Antlaşması’yla belirlenen birçok hakları vardır. Burada sıralamak yersiz olur, sadece temel olarak şu söylenebilir, gayrimüslimlerin vatanlarında (!) kendi dil-din ve kültürlerini özgürce yaşamaları %100 uluslararası güvenceler altındadır. Lozan’ın ülkemizin kurucu anlaşması olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Bir de anayasamızdaki Türk tanımını vereyim: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Eğer siz temel insan haklarını (hem de Lozan’a rağmen) vermezseniz, dışardan kafamızı şişirirler, sonra, “AB dedi de yaptınız” olur!
Ermeni yurttaşlarımızın kendi öz mallarını (çoğu zaman öldüklerinde) bağışladıkları vakıfların mallarına el koyulması sözkonusu. Ve bunun gerekçesi olarak da onların “
YABANCI” oldukları söyleniyor.
Kim mi söylüyor? Cumhurbaşkanı (ve kendisine bağlı bulunan kurul), bazı siyasiler, yargı kararları...
E hani hepimiz Türk’tük!? O halde neden Sünni Müslüman-Türk olmayanlara “Türk olmayan vatandaşlar” deniliyor, neden onlarla ilgili yasal düzenlemeler “Yabancı” başlığı altında işleniyor? Bu insanlar yüzlerce yıldır bu topraklardalar, hala mı Türk sayılmıyorlar?
Bilmem toplumsal belleğimizin nasıl düşmanlıkla bezendiği ve sonucunda nasıl ayrımcılıklar olduğunu anlatabiliyor muyum?
Not: Bu tartışmanın karşısına şehit mektubu yazmak, o cenazede yürüyen 100 binden fazla kişiyle onları destekleyen milyonlarca kişiyi bir tarafa, şehit cenazelerini öbür tarafa koymak demektir. O yüzden böylesi ajitasyon (şimdi brileri çıkıp "şehitler ajitasyon mu" demesin ne olur!
) içerikli mesajları siliyorum/sileceğim. Türk’ün Türk’e propagandası komik olmuyor mu?!
Flaş Flaş Flaş!
Öğrendim ki bazı arkadaşlar benim Ermeni olduğum dedikodusunu yapıyorlarmış!
Bi Ermeni olmamıştım zaten! Berdevam...