Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

--

Rahmân Rahîm Allah adıyla

(1) Hamd, bütün âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.
(2) O özünde merhametli, işinde merhametlidir.
(3) O, Hesap Günü’nün hâkimidir.
(4) (Rabbimiz!) Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz!
(5) Bizi yönelt Dosdoğru Yola;
(6) Nimet verdiklerinin yoluna;
(7) değil gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna!

--------------

(Fatiha 1-7)
 
----

Efendim ,

İsrailoğulları, peygamberlerini katlediyorlardı. Biz de senin güzel hatıratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik Efendim .

Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.

Kimilerimiz içinde sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler.

Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim ?

Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz.

Bize kırgın mısın Efendim ?

---------------------

Mustafa islamoğlu​
 
--

"Müslüman olmak,

herkes “başkaları ne der?” diye sorarken,

“Allah ne der?” diye sormaktır."

--------

Mustafa İslamoğlu
 
------

[FONT=Verdana]CANIM KURBAN OLSUN SENİN YOLUNA


Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Şefaat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Mumin olanların çoktur cefası,
Ahirette olur zevk ü sefası.
Onsekiz bin alemin Mustafa'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Yedi gökleri seyran eyleyen,
Kürsi'nin üstünde cevlan eyleyen,
Mi'racda ümmetini dileyen,
Adı güzel kendi güzel Muhammed.

Dört caryar anun gökçek yaridur,
Anı seven günahlardan beridur.
On sekiz bin alemin sultanıdur,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Aşık Yunus n'ider dünyayı sensiz,
Sen hak Peygambersin şeksiz şüphesiz.
Sana uymayanlar gider imansız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

-------------------------------

Yunus Emre[/FONT]
 
--

Kalpler ancak Allah'ın zikri ile tatmin olur. (Rad-28)

------
 
---

Adanmak (Malı ve canı Allah'a adama)

-------

Kuşku yok ki Allah yolunda çarpışan, öldüren ve öldürülen müminlerden Allah, karşılığında Cennet vaat ederek mallarını ve canlarını satın almıştır. (Tevbe 9:111)

-----------------

Berceste Ayetler - Mustafa İslamoğlu
Mustafa İslamoğlu | Facebook
 
Konferanslar - Mustafa İslamoğlu - YouTube

Selamün Aleyküm

Yukarıdaki linkte Mustafa İslamoğlu Hocamıza ait videolar ve daha başka faydalanabileceğinizi düşündüğüm çeşitli konularda videolar var. Yüzlerce video paylaşılmış ve her zamanki gibi hiçbir ücret ve menfaat gözetilmeksizin paylaşılmış. Allah rızası için yapılanlara, Allah tan başka bedel ödeyebilecek hiç kimse yoktur. Emeği yaratan emek verenlerin yaptığı hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz.

Emeği geçenlerden Allah razı olsun.
 
------------

Peygamberimizi sevmek (1)

[FONT=Verdana]Peygamberimizi sevmenin en güzel örneğini onun ashabı verdi.

Onlar “Peygamber, müminlere kendi öz canlarından daha önceliklidir” ayetinin ilk muhatabıydılar. Onlar, “De ki: Sizden bu çabam karşılığında bir ücret istemiyorum; istediğim tek şey içinde yakınlık olan bir sevgidir” ayetinin ilk muhatabıydılar.

Ayetin anahtarı, “içinde yakınlık olan” diye çevirdiğim “fil-kurbâ” ibaresidir. Bu anlaşılmadan, ayet anlaşılamaz. Ne yazık ki, bu ayet söz konusu olduğunda en az anlaşılan veya anlaşılmayan da budur. İçinde yakınlık bulunan bir sevgiyi anlatmadan önce, içinde yakınlık bulunmayan bir sevgiyi tasvir etmek lazım.

İçinde yakınlık bulunmayan bir sevgi, uzak bir sevgidir. Bunun daha açık ifadesi, “uzaktan sevmek”tir. Bir başka ifadeyle, sevginin bedelini ödememek için sevilene uzak durmak, bile isteye onun yanında, yöresinde, hizasında, arkasında yer almamak, onun mücadelesine katılmamaktır. Özetle, bedava sevmektir. Yerel deyimle “Kuru kuru kadan alam/takır takır kurban olam” ucuzculuğudur. “Böyle işi nenen de yapar” derler ya, işte öyle.

Sevgi hayatın en soylu, en mübarek tohumudur. Bire sonsuz verir. Fakat onu doğru zamanda, doğru yere, doğru biçimde ekmek gerekir. Ektikten sonra çekip gitmek yerine, ona bakmak, beslemek, otunu ayıklamak, dibini görmek, sulamak, beslemek, büyütmek gerekir. Yani emek vermek gerekir. İşte bu sevgi, ayette Hz. Peygamberin müminlerinden istemesi caiz olan, hatta anasının ak sütü gibi helal olan, hatta hakkı olan sevgi böyle bir sevgidir.

Peygamberler, Allah yoluna davet karşılığında bir ücret almaktan men edilmişlerdir. Kur�an birçok peygamberin dilinden “Benim ücretimi sadece Allah belirler” sözünü nakleder. Fakat bu, onların, imanlarına vesile oldukları insanlardan sevgi istemelerine mani değildir. Aksine bu onların hakkıdır. Allah, Elçisinin “içinde yakınlık olan” bir sevgi istemesini emretmiştir.

...[/FONT]

---------------------------------------

Mustafa İslamoğlu

Makalenin tamamı: Mustafa İslamoğlu : Peygamberimizi sevmek (1)
 
--------

Peygamberimizi sevmek (1) (devam)

Böylesine bedeli ödenmiş bir sevgi, seveni sevilenin yakınları arasına katar. Değil mi ki içinde “yakınlık” bulunan bir sevgi, seveni sevilene yakın yapar! Seven sevilene yakın olunca, “ehl-i beyt”ten olur. Tıpkı, Allah Rasulünü daha görmeden seven, sevgisinin bedelini hayatıyla ödeyen İranlı Hz. Selman gibi. Hz. Peygamber ona “Selman bizdendir, ehl-i beytimizdendir” demişti. Oysa ki Selman ne Haşimoğullarındandı, ne Kureyştendi, ne de Araptı. O sadece sevdi ve sevgisinin bedelini ödedi.

Kendisini Rasulullahın yaşadığı topraklara götürmesi karşılığında, ömürlük tasarrufunu bir kervana vermişti. Sırasıyla zamanının ilim ve irfan merkezleri olan Nusaybin, Harran, Şam, Ammuriye (Afyon yakınlarında) ve Tarsusta en yetkin üstadlara şakirt olmuştu. Sonunda o, çağının hatırı sayılır bir hakîmi/filozofu olmuştu. Son üstadı, kendisini göndereceği kimsenin kalmadığını söyleyerek, gelmesi beklenen peygamberin kitaplarda tarif edilen topraklarına gitmesini tavsiye etmişti. Kervan yolda baskına uğrayınca, oradaki herkesle birlikte o da esir edilmişti. İranda hatırlı ve nüfuzlu bir yerel yöneticinin varlıklı çocuğu olarak doğup büyüyen Selman, Hicazda köle olarak bir Yahudiye satılmıştı. Ve ilahi yardım onu sürükleye sürükleye Medineye getirmiş, orasını görünce, “İşte sevgilinin göçüp konacağı iki kayalık arasındaki verimli vadi” demişti. Allah Rasulünün Kubaya ulaştığını duyunca, ona ilk kavuşanlar arasında o da vardı. Efendisinden zar zor yarım günlük izin alarak gelmiş, sevdiğine kavuşmuştu.

Rasulullah bu seven ve sevgisinin bedelini ödeyen bilge adamı çok sevdi. Onu en yakınlarının bulunduğu iç halkadan saydı. “Ehl-i beytim” diyerek onun derdini paylaştı. Eline geçen ilk savaş gelirinden pay ayırdığı ilk kimseler arasında Hz. Selman da vardı. Yumurta büyüklüğünde bir külçe vererek, özgürlüğünü satın alma sürecini başlatmasını emretti. O, Ruhani özgürlük uğruna cismani esarete katlanmış bir bilgeydi. Şimdi, iki özgürlüğü birleştirecekti.

İşte, Peygamberimizi sevmek budur. Sevmek ve bedelini ödemek budur. Emin olun ki, Rasulullahın “sahabe” tarifine uyan her sahabinin buna benzer sevgi hikayeleri vardır. Eğer sahabe yol gösteren yıldızlar gibiyse, onu sevme iddiası güden her mümine bu yıldızlar yol gösteriyor.

-----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
‎----

- Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir. [Taberani]

- Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir. [Müslim]

- Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir. [Müsned]

- Dinin temeli nasihattir. [Buhari]

-----------------
 
----

Soru- Cevap : Kurbanı perşembe günü mü cuma günü mü kesmeli?

Selamun Aleykum,
Muhterem hocam, malumunuz Sudi Arabistan, kurban bayramını 26 Ekim cuma günü olarak ilan etti. Bundan dolayı kurbanın perşembe günü mü yoksa cuma günü mü kesilmesi gerektiğine dair bizi aydınlatırsanız seviniriz. Allah razı olsun.

-----------

Aziz Mü’min,

Bu işin bir ucu fıkhi ihtilaflara dayanıyorsa, bir ucu da siyasi çekişmelere ve İslam dünyasında baş çekme sevdasına dayanır.

1. Türkiye laik bir devlettir ve kanunlarını dine dayandırmaz. Bu yüzden Türkiye'nin uygulaması kimse için fıkhi bağlayıcılık taşımaz.
2. Suudi bir aile krallığıdır ve devlet şekli açısından laik devlet kadar gayr-ı meşrudur. Kapalı olması, istişareye dayanmaması, büyük güçlerin hadimi olması da cabası.
3. Fıkhi açıdan İslam İ. Teşkilatı bünyesinde bu problemi isteseler çözerler. Bunun vebali hepsinin üstünedir.
4. İbadetlerin zamanının hesabında esas olan hesaptır. Bunu Peygamberimizin Hilal hadisindeki "Biz ümmi bir ümmitiz (nahnu ummetun ummiyyetun), hesap bilmeyiz" sözünden çıkarıyoruz. Yani ümmi olmasalar ve hesap bilselerdi, evla ve asıl olan hesap idi. Hadisten açıkça bu sonuç çıkar.
5. Evla olan ümmetin bir ve beraber bayram yapması idi. Fakat bu şu durumda mümkün görünmüyor.

Ruhsaten:

HERKES BULUNDUĞU YERE GÖRE KURBAN KESMELİDİR.

Bu fetvanın dayandığı dayanak:

1. Zorluğun yokluğu (ademu'l-harac) ve kolaylaştırma (2:185) ilkesi.
2. Büyük vahdeti gerçekleştiremeyince küçük vahdeti (içinde yaşanılan toplum) de kaybetmeme endişesi.
3. Hesabın evla olmakla birlikte, hesapla da ruyetle de amelin caiz olduğu hakikatidir.

Vesselam, veddua.

-------------------------

- Mustafa Islamoglu -
 
----

- Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir. [Taberani]

- Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir. [Müslim]

- Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir. [Müsned]

- Dinin temeli nasihattir. [Buhari]

-----------------

Hz. Muhammed sav.
 
Allahım
Ya Hayy
Ya Kayyum
Allahım Kurban Bayramımızı mübarek kıl
Ahirette de bizi bayram edenlerden eyle
Amin

Tüm Müslüman kardeşlerimin bayramlarını kutlar, mutluluklar dilerim. Mutluluğun kaynağı Allahtır ve Allah a yakınlığınız ölçüsünde mutluluktan payınızı alırsınız. Hayırlı bayramlar...
 
---

Peygamberimizi sevmek (devam)

Tıpkı, hicret gecesi suikast düzenleneceğini bile bile Rasulullahın yatağında yatmayı, yani göz göre göre ölüme gitmeyi kabullenen Hz. Ali gibi.

Tıpkı, Allah yolunda infak emri gelince tüm varını yoğunu infak edip, Allah Rasulü kendisine “Çoluk çocuğuna ne bıraktın?” diye sorunca, “Allah ve Rasulü onlara yeter” diyen Hz. Ebubekir gibi.

Tıpkı, “Artık seni nefsimden de çok seviyorum” diyen ve bunu haybeden söylemeyip ta yüreğine sindiren, bu sayede Nebinin “Kardeşcik, bana da dua et e mi?” diye dua istediği biri olan Hz. Ömer gibi…

Ve tabi ki daha 20sinde, ömrünün baharında darağacını boylayan Hz. Hubeyb gibi ve arkadaşı Hz. Zeyd b. Desinne gibi…

Hicretin 3., miladın 625. yılıdır. Uhud’un yaraları henüz tazedir. Medine civarındaki kabilelerden biri, içlerinden yeni Müslüman olanlar için İslâm’ı öğretecek bir muallim kadrosu istemektedir. Allah Rasûlü, öz elleriyle yetiştirdiği seçkin öğretmen kadrosu arasından 6 kişilik bir ekibi gönderir. Kafile bir su başında mola verince haince bir saldırıya uğrar. Saldıran Huzeyl kabilesinin eşkıyasıdır. Öldürmek için değil, Kureyş’e satıp para kazanmak için bu tuzağı kurduklarını söylerler. Buna rağmen kafileden üçü şehid oluncaya kadar çarpışır. Geri kalan üçünü esir edip Mekke’ye götürürler. Abdullah b. Tarık, yolda eline bağlanan ipi keserek ellerinden kaçar. Geriye Zeyd b. Desinne ve Hubeyb kalmıştır.

Hain haramiler, Zeyd’i, Saffan b. Ümeyye’ye satarlar. O, Müslümanlar tarafından öldürülen babası Ümeyye b. Halef’e karşılık olarak Zeyd’i öldürmek için satın alır. Zeyd asılmaya götürülürken, yolda Ebu Süfyan karşı gelir ve ona sorar: “Şu anda senin yerinde onun (Hz. Peygamber) olup; asılmasını, senin de ailenin yanında olmanı ister miydin?” der. Zeyd’in cevabı açıktır: “Değil onun asılması, ayağına diken batmasına dahi gönlüm razı olmaz” der. Ebu Süfyan, bunun üzerine şu itirafta bulunacaktır: “Vallahi böylesine bir bağlılık ve seygiyi dünyanın hiçbir tarafında görmedim.”

Sıra Hubeyb b. Adiyy’e gelmiştir. Yirmili yaşlarının başlarında, fidan gibi bir gençtir Hubeyb. Kendisinden sonrasına muhteşem bir sünnet bırakmıştır: İdamdan önce kılınan iki rekat namaz. Bu namaz, imanın ölüme meydan okumasıdır. Bu namaz, tüm zalimlere “Hiçbir gerçek mümini ölümle korkutamazsınız!” mesajıdır. Bu namaz, “Ölüme giderken dahi Rabbime karşı esas duruşumu bozmadım” mesajıdır.

İşte bu, âyette emredilen “içinde yakınlık bulunan” sevgidir. Zira bedeli ödenmiş, hesabı verilmiş, lafta kalmamıştır.

Şöyle bir soru gelebilir: Allah Rasûlü vefat edip gitmiştir. Şimdi biz ona sevgimizi bu şekilde ifade etmeye kalksak bile edemeyiz. O halde, bizim sevgimizin de “yakın” vasfını kazanması için ne yapmamız gerek?

Bu sualde yanlış bir mantık var. Sahabe-i kiram, durduk yerde sevgi edebiyatı yapmadı ki. Mesela; Zeyd ve Hubeyb, din öğretmek için Hz. Peygamber’in görevlendirmesiyle yola düştü ve şehid edildi. O, “Asılayım da sevgimi isbat edeyim” de demedi. Yaptığı, İslâm’ı öğretmek için ölümü göze almaktı. O da onu yaptı.

Peki, şimdi dini öğretme görevi Müslümanların omzundan kalktı mı? Elbette kalkmadı. O halde, Hz. Hubeyb’in sevgisinin çağımızdaki karşılığı, ucunda ölüm dahi olsa, İslâm’ı öğretmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmemektir. Bu, Hubeyb’in yolunu izlemektir. Bu, Rasûlullah’ı sevmenin bedelini ödemektir.

...

----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
------

Kurban Olmak - İnsan Olmak

...

Kurban, "yakınlaşmak" anlamına gelir. Kendinin uzağında yaşamayı marifet zanneden insana "yaklaş" anlamına gelen bir işaret fişeğidir. Kur'an kelimesi de aynı kalıptandır. Bu kalıbı diğerlerinden ayıran bir özellik vardır: Taşıdığı anlamla ağzına kadar dolu olmak, o anlamı hem biçim, hem muhteva, hem de kapasite olarak en geniş şekilde temsil etmek.

Kurban; yani yakınlaşmanın en derini, en kapsamlısı, üstelik her çeşidiyle…

İbadetler Allah'a yollanmış mektuplardır. Ruhu kaybolmuş ibadetler, içinde mektup bulunmayan zarflara benzerler. Nicedir kurban da öyle oldu. Kur'an'ın "Onun ne etleri ne kanları Allah'a varır; Allah'a ulaşan ancak takvanızdır" dediği halde.

Kurban, insanın yabancılaşmasının önüne geçmek için teşri kılınmış bir ibadet. Başta Allah'a, kendisine, tabiata, canlıya, cansıza, her şeye karşı yabancılaşmanın…

Son vahiyle başlamadı, ilk insandan beri en çok bilinen ibadet biçimi kurban. Hatta hak ya da batıl, tektanrılı ya da putperest kurbanı tanımayan hiçbir inanç sistemi yok. Kur'an'ın "Allah'tan başkası adına kesme" yasağı da işte bunun için.

...

-----------------------

Mustafa İslamoğlu

Makalenin tamamı: Mustafa İslamoğlu : Kurban Olmak - İnsan Olmak
 
---

Allah insana vahiyle, insan Allah’a dua ile konuşur.

--------

Mustafa İslamoğlu
 
--------

Peygamberimizi sevmek (devam)

...

Bedeli ödenmeyen sevgi zehirlenir. İşte Hıristiyanların Hz. İsa’ya olan sevgisi böyle bir sevgidir. Hıristiyanlar Hz. İsa’yı seviyorlar; bunu kim inkâr edebilir? Hem de o kadar çok seviyorlar ki, hâşâ onu “Allah’ın oğlu” derecesine (!) yükseltiyorlar. Onun iyi bir insan olması, peygamber olması, Allah’tan vahiy alması, hatta mucizevi bir doğumla dünyaya gelmesi ve kendisine karşı kurulan tuzağa karşı Allah’ın özel yardımını alması, onları tatmin etmiyor, onları kesmiyor. Sonunda “Allah’tan bir parça” sayma sapıklığına düşüyorlar.

Hz. İsa zehirli sevgi sonucu ilahlaştırılınca, Peygamber İsa buharlaşıyor. Teslisçi kilise, İsa’yı model gösteremiyor. Kendini takip edenlere, “İsa gibi olun” diyemiyor. Nasıl desin ki? Bunu demek, “Tanrı olun” demekle eşanlamlı. Bu sefer kilise uyanıklık yapıp, Hz. İsa’dan boşalttığı peygamberlik makamına kendisi kuruluyor. İsa’yı İsa aşkına öldüren kurucu baba Tarsus’lu Pavlus’un dilinde somutlaşıyor bu uyanıklık: “Kilise kurtuluştur.”

Sevgi işte böyle zehirleniyor. Sevgiyi zehirleyenlerin bu işi bir peygamber adına yapmaları hiçbir şeyi değiştirmiyor. Zehirledikleri sevgi de, dönüp kendisini zehirleyenleri zehirliyor. Onları Peygamber İsa’dan mahrum ediyor. Yerde yürüyen ve iz bırakan bir modelden mahrum ediyor. Kim bilir, belki de sevgiyi zehirleyenlerin derdi bu: Yerde yürüyen, ahlâken model alacakları “insan” bir peygamber istememek. Hıristiyanlığın şeriatsız/hukuksuz olmasının temelinde de bu zehirli sevgi yatar. Bugün Hıristiyan kilisenin kendi vatanı olan Batı’da bile tükenişe geçmesi, hayata müdahil olamaması, modern çılgınlık karşısında alternatif bir model geliştirememesinin sebebi de budur.

Ve emin olun ki; bizim modern cinnet karşısında her şeye rağmen hâlâ direniyor oluşumuzun sebebi, “insan” bir peygambere inanıyor oluşumuzdur. Peygamberi ilahlaştırmayı küfür biliyor oluşumuzdur. Bu hassasiyet bize haddimizi öğretti. Zira biz Müslümanlar, Peygamber’e makam biçmenin, onu “terfi ettirmeye” kalkmanın, onun zaten yüksek olan makamını daha da yükseltmeye kalkışmanın haddimizi bilmemek olduğunu öğretti.

Biz Peygamberi terfi ettirecek “âmir” değiliz, biz onun kadrini bilmeye “memur”uz.

Bunu bildiğimiz içindir ki; onun “insan” olduğunu, ama “insanlığın ufku” olduğunu biliriz. Onun insan olması, bize hep umut aşılar. Melek peygamber isteyen sapık kavimler gibi insan soyundan umut kesmemizi engeller. “O insansa” deriz, “İnsan olmak iyi bir şeydir.” Ve biz de insan olmaya çabalarız. Kur’an’da ona nida siğasıyla sadece bir yerde “Yâ-sîn: Ey insan!” diye hitap edilişinin sırrını, işte bu sayede anlarız. Allah’ın onu neden “güzel örnek” olarak tanıttığını, bu sayede anlarız. Bize kelime-i şahadeti öğretirken, neden kendisi için “O’nun kulu ve elçisi” dedirttiğini de…

Biz işte bu yüzden ona kurban oluruz.

...

----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

İlahi şefkatten pay alan insan asla pasif iyi olarak kalmaz, aktif iyi olur. İlahi şefkatin tecelli ettiği vicdan can suyu yürümüş fidan gibi filiz vermeye başlar.Uyanan vicdan uyandırır. Bir insan kalkmış ama başka uyuyanları kaldırmıyorsa, o insan ayakta uyuyor demektir. Allah'ın seni affetmesini istiyorsan, kardeşlerini affetmesini Allah'tan iste.

--------

Mustafa İslamoğlu
 
--

(AHZÂB suresi 6. ayet) (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)

[SIZE=4]اَلنَّبِىُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِنٖينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُ اُمَّهَاتُهُمْ وَاُولُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ فٖى كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُهَاجِرٖينَ اِلَّا اَنْ تَفْعَلُوا اِلٰى اَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا كَانَ ذٰلِكَ فِى الْكِتَابِ مَسْطُورًا [/SIZE]

Okunuş Ennebiyyu evla bil mu'minine min enfusihim ve ezvacuhu ummehatuhum, ve ulul erhami ba'duhum evla bi ba'din fi kitabillahi minel mu'minine vel muhacirine illa en tefalu ila evliyaikum ma'rufa, kane zalike fil kitabi mestura.

------

Diyanet Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.

Tefhimul Kuran Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.

Elmalılı Orj. Peygamber, mü'minlere nefislerinden daha evlâdır, zevceleri de analarınızdır, ülülerham (akriba) da Allahın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza bir ma'ruf (bir vasıyyet) yapmanız müstesnâ, kitabda o yazılı bulunuyor

Ö.N. Bilmen Peygamber, mü'minlere kendi nefslerinden daha mukaddemdir. Ve onun refikaları da mü'minlerin valideleridir. Karabet sahipleri de Allah'ın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapacak olmanız müstesna. Bu, kitapta yazılmış bulunmaktadır.

F. Kuran
Peygamber mü'minlere canlarından ileridir. O'nun eşleri de mü'minlerin anneleridir. Akraba olanlar miras hususunda Allah'ın kitabına göre birbirlerine muhacirlerden ve ensardan daha yakındır. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bunlar kitapta yazılmıştır.

----------------------

Kelime kelime anlamı

1. en nebiyyu : nebî, peygamber
2. evlâ : evlâdır, daha yakındır
3. bi el mu'minîne : mü'minlere, müminler için
4. min enfusi-him : kendi nefslerinden
5. ve ezvâcu-hu : ve onun eşleri
6. ummehâtu-hum : onların anneleri
7. ve ûlûl erhâmi : ve rahim sahipleri, akrabalar
8. ba'du-hum : onların bir kısmı
9. evlâ : evlâ, daha yakındır
10. bi-ba'dın : bir kısmına
11. ba'du-hum bi ba'dın : birbirlerine
12. fî : içinde
13. kitâbillâhi (kitâbi allâhi) : Allah'ın Kitabı
14. min el mu'minîne : mü'minlerden
15. ve el muhâcirîne : ve muhacirler
16. illâ : ancak, başka, hariç
17. en tef'alû : sizin yapmanız
18. ilâ evliyâi-kum : sizin dostlarınıza
19. ma'rûfen : maruf, iyilik olarak
20. kâne : oldu, idi
21. zâlike : işte bu
22. fî el kitâbi : kitapta
23. mesturen : satır satır yazılı
 
Al Sana Film!

Oktan Keleş Ariel Şaron'un çok gizli ayin görüntülerini yayınladı...

15 Eylül 2012 22:19

Daha evvel de Vatikan Gizli Arşivleri Müdürü Sergio Pagano, yani kısaca VATİKAN, Türkiye’yi tehdit ederek, ellerindeki belgeleri açıklayacaklarını söylemişti. ( Vatikan'ın Gizli Arşivi Açılıyor / ON ALTI YILDIZ)

Bu tehdide karşılık ON ALTI YILDIZ, yaklaşık 1500 yıllık PAPA ve ATİLLA ile ilgili tarihi bir belge yayınlamıştı.ATTİLA, Papa Leo ve Barnabas / ON ALTI YILDIZ

Bu yayından sonra VATİKAN’dan ses soluk çıkmamış, ellerinde belgeleri açıklayamamışlardı. Onlar açıkladıkça biz de belge açıklayacağımız söyleyerek “Hodri Meydan” demiştik.

Ve Vatikan sus pus oldu…

Şimdi de fitne filmle dünyayı karıştıranlara sesleniyoruz. Siz görüntü yayınladığınız sürece, biz de sizlerin en gizli görüntülerinizi yayınlayacağız.

Öncelikle PEYGAMBERİMİZ (sav) konu edilerek yapılan bu çirkef ve alçak filmi kınıyoruz. Karikatürcü Rasmussen’i NATO’ya seçenler ve her fırsatta İslam dünyasının değerlerine saldıranları, “hoş görün” diyenleri de kınıyoruz.

Müslümanlar için tezgahlanan ve Müslümanları terörist gösterme faaliyetleri karşısında, sözüm ona bazıları Müslümanlara çağrıda bulunuyor; “aklı selim olun” falan filan…Bunlar kendilerini sanki 1.5 milyar Müslüman aleminin başı olarak görüyor havasındalar. Bazıları, bazılarını Müslüman bile görmüyor! Bırakın artık edebiyatı da gerçekleri konuşun!

“Anam, babam, canım sana feda olsun” diyen Müslümanlardan Resullerine karşı yapılan hakareti, “sessiz karşılayın” diyenler İslamı bilmiyorlar mı? Suç hep Müslümanlarda mı? Olayları bu duruma kim getiriyor?

Müslümanlar, çakma Arap Baharından sonra test ediliyor.Vatikan, Katolik özgürlük anlayışı bekleniyor. Madonna İsa (as)’e laf ediyormuş da, Hıristiyanlar bu durumu çok olgun karşılıyormuş da, Müslümanlardan da aynı anlayış bekleniyormuş da…Bak bak sen keferelere ve iş birlikçilere…
Ahir zamandayız artık, herkesin ne olduğu meydana çıktı. Kim münafık, kim mümin, kim samimi…

İsrail sana da hodri meydan!


Film için: Al Sana Film! / ON ALTI YILDIZ


Allah (cc) ve Resulü’ne (sav) ve Müslümanlara savaş açan kasap Şaron’un dünyadaki halinin filmine bakın: Yüzü yaralı, felçli olan bu Yahudi için ayin yapıyorlar. Bu çok gizli ayin, Hahamlarca Tel Aviv’de Belz sinagogununaltındaki mahzende, şofarlar çalınarak, güya iyileştirme ayini yapıyorlar. (Ya da başka bir şey…deyip geçiştirelim burayı.)

Şaron’un saçı başı karışmış bir halde. Ölemiyor bile…

Film mi istiyorsunuz, alın size film! Şaron’un ne halde olduğunun görüntülerini yayınlayamıyorlar da, heykeltıraşlara yaptırdıkları balmumundan görüntüleri kullanıyorlar.

"Şaron komada ama ölmedi" sergisi! - Foto Galeri CNNTurk.com)

İşte bizim yayınladığımız bu ayindeki görüntüler, bu kasabın ibretlik hali. Gizli çekilen bu görüntülerin ancak bu kadarını edepten yayınlayabildik. Onlar film yaptıkça, bakarsınız biz de görüntülerin tamamını yayınlarız. Şimdilik ancak bu kadarını yayınlıyoruz. Üstelik bu yayınladığımız görüntüleri çok zor şarlar altında elde edebildik.

Film böyle olur. Gerçekler böyle anlatılır. İsraillilerin liderlerine reva gördüklerine bakın! Baş Hahamlar, bu görüntüleri hadi dünyaya izah edin, devamını izah edemezsiniz ama hiç değilse sadece bizim yayınladığımız bölümü izah edin bakalım!

Resullullah (sav) bizim yaşam sebebimiz, kutsalımıza yapılan her saldırı usulünce karşılık bulacaktır.

Yüce Türk milleti ve tüm İslam alemi, peygamberine (sav) dil uzatanlara karşı tepkisiz kalmaz!

“Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin onlardan olmadıkça senden olmazlar” kelamı ve benzer hadisler kıyamete kadar bunların ne mal olduğunun açık delilidir.

Müslümanları artık kandırmayın! Hiç bir Müslüman terörist değildir! Öyleymiş gibi göstermeye kalkanlara da “efendim Müslümanlar sakin olun” falan filan gibi laflarla yardımcı olanlar da boşuna uğraşıyorlar.

ON ALTI YILDIZ’DAN bu görüntüler tüm İslam ümmetine hediye olsun.

Bir Müslüman sarhoş olabilir, günahkar olabilir vs. amma peygamberine (sav) asla laf söyletmez. Dün İstanbul’un bir ilçesinde, meyhaneden çıkan bir adamın göürüntüleri vardı. Sarhoş meyhane önünde, “Muhammedi’me (sav) kimse laf edemezzzz, lan kitapsızlar” diye feryat ediyordu.

Bu sarhoşu böyle görenler, onu teskin ettiler. Bu görüntüler karşısında duygulandık. Bu milletin sarhoşu böyle iken, ayıkları kim bilir nasıldır?


Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
onaltiyildiz@gmail.com

NOT: Görüntüler çok net olmasa da,anlayanlar anladı...

Film için: Al Sana Film! / ON ALTI YILDIZ
 
---

Allah Rasulü’nü aktif iyi yapan Kur’an’dı

Biri var: Hiç kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, hiç kimsenin tavuğuna kış demeyen biri. Kırk yaşına kadar her hangi biriyle kavga ettiği, nizalaştığı, sürtüştüğü duyulmamış. Toplumsal bir talebi olmamış. Ne toplum yönetmeye talip olmuş. Ne din adamları veya onların işlevini gören şairler, şamanlar, kâhinler, arraflar ve kıssacılar sınıfına dâhil olmuş. O, en büyük iddiası iddiasızlığı olan biri. Misyon iddiası yok, vizyon iddiası yok. O, sessiz, sakin, kendi halinde biri.

O biri, bir gün geliyor, ötelerden bir emir alıyor. Allah’ın elçisi olan melek Allah’ın elçisi olan isnasa “Oku!” diyor. Hemen ardından bir emir daha alıyor: “Kalk!”

Ve o yattığı yerden kalkıyor. Kaçtığı şehre geri dönüyor. Sığındığı mağaraya, bir daha ayak basmıyor. Hiç susmuyor. Hep haykırıyor. Hem de karşısında tüm insanlık varmış gibi haykırıyor: “Ey insanlar!” diyor; “La ilahe illallah deyin kurtulun!”

Görmezden geliyorlar, o yürüyor.
Alay ediyorlar, o tebessüm ediyor.
İftira ediyorlar, o aldırmıyor.
Küfrediyorlar, o duymuyor.
Tükürük yağmuruna tutuyorlar, o susmuyor.
Taş atıyorlar, o dönüp onlara laf bile atmıyor.
Saldırıyorlar, o elini kaldırmıyor ve sadece “Rabbim” diyor.
Ölümüne ferman çıkarıyorlar, o bir adım geri çekilmiyor.
Öyle bir kalkış kalkıyor ki, ölünceye kadar bir daha oturmuyor.

- Dünyanın en sakin, en sessiz, en kendi halinde insanı olan Abdullah oğlu Muhammed’i, yeryüzünün en büyük iman hamlesinin öznesi olan âlemlere rahmet Hz. Muhammed yapan nedir?

- Tek kelimeyle: Kur’an.

---------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
--

Yeni tanıştığımız her insan, Allah’ın bize nazil ettiği bir ayettir.

---------

Mustafa İslamoğlu
 
--

"Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun" emrinin sınırı nedir ? İbadete alıştırmak ceza ile olmaz, teşvik ve tahrik ile olur.

--------

Mustafa İslamoğlu
 
---

Allah Rasulü’nü aktif iyi yapan Kur’an’dı

Biri var: Hiç kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, hiç kimsenin tavuğuna kış demeyen biri. Kırk yaşına kadar her hangi biriyle kavga ettiği, nizalaştığı, sürtüştüğü duyulmamış. Toplumsal bir talebi olmamış. Ne toplum yönetmeye talip olmuş. Ne din adamları veya onların işlevini gören şairler, şamanlar, kâhinler, arraflar ve kıssacılar sınıfına dâhil olmuş. O, en büyük iddiası iddiasızlığı olan biri. Misyon iddiası yok, vizyon iddiası yok. O, sessiz, sakin, kendi halinde biri.

O biri, bir gün geliyor, ötelerden bir emir alıyor. Allah’ın elçisi olan melek Allah’ın elçisi olan isnasa “Oku!” diyor. Hemen ardından bir emir daha alıyor: “Kalk!”

Ve o yattığı yerden kalkıyor. Kaçtığı şehre geri dönüyor. Sığındığı mağaraya, bir daha ayak basmıyor. Hiç susmuyor. Hep haykırıyor. Hem de karşısında tüm insanlık varmış gibi haykırıyor: “Ey insanlar!” diyor; “La ilahe illallah deyin kurtulun!”

Görmezden geliyorlar, o yürüyor.
Alay ediyorlar, o tebessüm ediyor.
İftira ediyorlar, o aldırmıyor.
Küfrediyorlar, o duymuyor.
Tükürük yağmuruna tutuyorlar, o susmuyor.
Taş atıyorlar, o dönüp onlara laf bile atmıyor.
Saldırıyorlar, o elini kaldırmıyor ve sadece “Rabbim” diyor.
Ölümüne ferman çıkarıyorlar, o bir adım geri çekilmiyor.
Öyle bir kalkış kalkıyor ki, ölünceye kadar bir daha oturmuyor.

- Dünyanın en sakin, en sessiz, en kendi halinde insanı olan Abdullah oğlu Muhammed’i, yeryüzünün en büyük iman hamlesinin öznesi olan âlemlere rahmet Hz. Muhammed yapan nedir?

- Tek kelimeyle: Kur’an.

---------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
Kız Kulesi Sohbetleri: Su ... Kız Kulesi Sohbetleri: Su / ON ALTI YILDIZ

[FONT=arial]Oktan Keleş'in Derûnî Devlet-Kutsal Halı kitabında geçen Kız Kulesi sohbetlerinden bir bölüm...[/FONT]

[FONT=arial]KIZ KULESİ SOHBETLERİ: SU[/FONT]

[FONT=Arial]Latif Baba bu [URL="http://alisveris.engelliler.biz/catinfo.asp?cid=16"]hafif[/URL] çisiltiyi kastederek; “Elhamdülillah, rahmet yüzümüzü okşadı.” dedi. Bunun üzerine Cemil Efendi şöyle dedi; “İnşallah safî kulların buseleri de damlacıklarda vardı.” Cemil Efendi’nin ne demek istediğini anlamamıştım. Ta ki Cemil Efendi, yağmur- rahmet konusunu anlatana kadar. Cemil Efendi anlatmaya başladı:[/FONT]

[FONT=Arial]“Müsaadenizle efendim, bu konudaki tebliğimi sunayım: Bir gün, yüzüme damlayan bir su damlacığını takip ettim. Yaradan’ın verdiği ruhsatla onun yolculuğuna şahit oldum. Su damlacığı buhar oldu, birçok merhaleden geçti, daha sonra görevli melekler yeni bir giysiye bürünen su buharcığının zerresini teslim aldı. Bana dönerek şöyle dedi melekler; ‘Senin takibin buraya kadar.’ Meleklere sordum; ‘Sonra nereye gidecek bu su zerresi?’ Melekler şöyle cevap verdi: ‘Bizden de büyük görevli rahmet melekleri teslim alıp, Yüce Rabbimize teslim edecekler.’ Yine sordum; ‘Peki daha sonra ne olacak?’[/FONT]

[FONT=Arial]Yine cevap verdi melekler:’ Rabbimiz rahmet hazinesine koyar dilerse.’ Yine sordum; ‘Ya daha sonra?’ Melekler kısa cevap verdi; ‘Gaybı Allah bilir. Biz bildirilenden başka bir şey bilmeyiz.’ MELEKLER, SENİ TENZİH EDERİZ EY RABBİMİZ. BİZİM, SENİN BİZE BİLDİRDİĞİNDEN BAŞKA BİLMEYİZ.’ Bakara/32 ayeti gereği cevap verdiler. Daha sonra yine takiplerim devam etti. Ama hep aynı yerde keşfim sona erdi efendim. Ta ki, mirim, pirim, efendim İlhami’ye sorana kadar. O da lütfetti daha ileri bilgiyi verdi bendeniz fakire.” dedi.[/FONT] [FONT=Arial]

Cemil Efendi gözleriyle İlhami Abi’ye bakarak; “Ruhsat var mı canım efendim?” dedi. İlhami Abi, Cemil Efendiye tebessüm ederek, “destur efendim” diyerek cevap verdi. Bu kısa sürede benim adeta canım gitti. Ya ruhsat çıkmasa, devam edilmeseydi? Cemil Efendi konuşmasına kaldığı yerden devam etti: “İnsanın gözyaşının buharı da kanun icabı göğe yükselir. Melekler analiz eder, ‘Bu gözyaşı bu âdemden nasıl çıktı?’ diye rapor yazar, ‘Allah için mi ağladı, yoksa bu yaş gülerken mi, göz pınarlarından çıktı?’ diye. Daha sonra bu raporu diğer görevli meleklere sunarlar. Onlarda Rabbimize teslim ederler. Rabbimizde kendi için dökülen gözyaşlarının buharının zerresini rahmet olarak hazinesine katar. Daha sonra da dünya seması bulutlarına rahmet olarak yükler, yağdırırmış. Nefis için gözyaşlarının buharlaşması yine semada bulutlara yüklenir. Rabbimiz için olan gözyaşı, rahmet olarak yağmur olur, ekinlere dünya arzına şifa olur: nefis için olan gözyaşı ise musibet, afet olur. Bu böylece sürüp gider. Yüce Kelâm’da buyrulduğu gibi ‘ZERRE KARŞILIĞI KAYBOLMAZ, KARŞILIĞI VERİLİR.’ Zilzâl/7-8 Özel görevli melekler bu işte memurdurlar. Tıpkı canları, ruhları teslim alan melekler gibi. Yine burada Rabbimizin rahmetinin gazabını geçmiş olduğunu görürüz. O zaman gözyaşlarımız nasıl çıkıyor, buna dikkat etmeliyiz! En azından, rapor tutanlara ve insanlığa hürmeten bu dikkati göstermeliyiz. ‘İÇİNİZDE ALLAH’A GÖNÜL HOŞLUĞU İLE ÖDÜNÇ ARZ EDECEK BİR YİĞİT YOK MU? ALLAH ONA KATLARINI VERSİN.’ Bakara/245. Arz edeceğimiz gözyaşına dikkat.[/FONT] [FONT=Arial]

ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH, İNSANLARA ZERRECE ZULÜM ETMEZ. FAKAT İNSANLAR KENDİLERİNE ZULÜM EDERLER.’ Yûnus/44 Zerre kadar yaptığımız bir şey dahi, Yaradan’a, oradan da yine bize döner. Gözyaşı bile böyle rahmet, ya da azap olarak bize geri dönüyorsa, diğer hallere daha çok dikkat etmeliyiz. Yine Yüce Kelam’da buyrulduğu gibi yani: ‘KENDİ ELLERİMİZLE İŞLEDİĞİMİZDENDİR.’‘YAVRUCUĞUM YAPTIĞIN İŞ BİR HARDAL TANESİ AĞIRLIĞINDA DA OLSA KAYA İÇİNDE VEYA GÖKLERDE VEYA YERİN DİBİNDE GİZLENSE DE ALLAH ONU GETİRİR MİZANA KOYAR. ÇÜNKÜ ALLAH, EN İNCE DETAYLARI BİLİR VE HER ŞEYDEN HABERDARDIR.’ Lokman/16 ayeti gereği. O zaman zerrelerimize dikkat edelim, onlara Allah’ın rızasını yükleyelim efendilerim. Yine: “ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK VE İMANLARINI KÖKLEŞTİRİP TAKVİYE ETMEK İÇİN ALLAH YOLUNDA MALLARINI İNFAK EDENLERİN DURUMLARI İSE YÜKSEKÇE BİR TEPEDE BULUNAN BOL YAĞMUR ALTINDA İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇEYE BENZER. SAĞANAK DÜŞMESE BİLE AZ YAĞMURLA YİNE DE MEYVE VERİR. ŞÜPHESİZ ALLAH AMELLERİNİZİ GÖRÜR VE BİLİR.’ Bakara/265 ayeti gereği. O güzel insanların Allah için döktükleri zerreler, gözyaşları, az da olsa dünyaya rahmet, bereket olarak iner. Ya diğer zerreler? Allah yüce Kelâm’ında; ‘İÇİNİZDE KİM İSTER Kİ KENDİSİNİN HURMALIK VE ÜZÜMLÜKLERİNDEN BİR BAHÇESİ OLSUN, ALTINDAN IRMAKLAR AKSIN İÇİNDE HER TÜRLÜ ÜRÜN BULUNSUN, ÜSTÜNE İHTİYARLIK ÇÖKMÜŞ OLSUN. VE ELLERİ TUTMAZ GÜÇLERİ YETMEZ BİR TAKIM ZAYIF YAVRUCUKLARI OLSUN, DERKEN O BAHÇEYE ATEŞLİ BİR BORA İSABET EDİVERSİN DE O BAHÇE YANIVERSİN. BÖYLE FELAKETİ KİM İSTER? İŞTE ALLAH AYETLERİNİ GEREKTİĞİ ŞEKİLDE DÜŞÜNESİNİZ DİYE BÖYLE AÇIKLIYOR.’ Bakara/ 266 buyuruyor.”[/FONT] [FONT=Arial]

Cemil Efendi bunları söylerken, Veysel Dede’nin gözlerinden yaşlar sel gibi boşaldı. Cemil Efendi, Veysel Dede’nin gözyaşlarını kastederek, “Yolculuğunuz uğur ola, rahmet ola yine başımıza döne efendim.” diyerek dua etti. Orada bulunan herkes de “âmin” dedi. Latif Baba, anlatılanların mânâ dolu olduğunu söyleyerek: “Ne güzel keşifler ne güzel bilgiler bunlar. Yaradan, ‘her canlıyı sudan yarattım’ buyurur. Bu mânâ da bilgi de canlıdır, onu taşıyanda su damlacıklarından yaratılmıştır.” deyip susmuştu.[/FONT]

[FONT=Arial]Latif Baba’nın sözlerinin mânâsını yıllar sonra anladım. İzlediğim bir belgesel programında, bilgiyi depolayan bilgisayarlardan bahsediliyordu. Şöyle diyordu belgeselde konuşan bilim adamı: “Bir bilgisayar 35 ton su, 1 kilo bakır ve 700 çeşit kimyasal madde ve değişik elementler harcanarak meydana gelir.” Buraya kadar öğrendiğim bilgilerin derinliği tarifsiz bir haz yaşamama sebep oluyordu.[/FONT] [FONT=Arial]

Yağmurun rahmet hazinesinde olması, bir sırrının mânasının olması çok şey anlatıyordu. Bu konu üzerine Latif Baba şu ayeti okumuştu: “SÖYLEYİN BANA O İÇTİĞİNİZ SUYU, SİZ Mİ İNDİRİYORSUNUZ ONU BULUTTAN YOKSA BİZ MİYİZ İNDİREN?” Vakıa/68-69 Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Bekçi Baba bir iç çekti ve şöyle dedi: “Ah ah, Yaradan’ın suyunu ve tüm nimetlerini insan israf ediyor!” Bunun üzerine Rıza Baba üzgün bir ifade ile “ağzına sağlık” dedi ve ekledi:[/FONT] [FONT=Arial]

“Oysa Yaradan her şeyi, suyu da bir ölçü ile indirir. O ölçüde insanın beşeri ihtiyaçlarını gidermesi için gerekli olan miktar vardır anlayana. Fabrikanı kur, uçağını yap, kâğıt yap, aklına ne gelirse yap, ama sen de insan olarak bir ölçüyle yap değil mi? Eline verilen miktar belli, ihtiyacında kullanırken ölçüyü kaçırma, başkalarının hakkına tecavüz etme. Başkaları kim diye sorma; herkes, her canlı değil mi?”[/FONT]

[FONT=Arial]İlhami Abi acı bir tebessümle şu ayetleri okudu: “KENDİSİNE BÜYÜK ŞEREF VE İTİBAR VERDİM. SONRA TAMAH EDEREK DAHA DA ARTTIRMAMI İSTER. ASLA, ÇÜNKÜ O BİZİM AYETLERİMİZE KARŞI HALA BİLDİĞİNCE İNAT EDİYOR. BEN İSE ONU DİMDİK BİR YOKUŞA SARDIRACAĞIM. ÇÜNKÜ O ŞÖYLE BİR DÜŞÜNDÜ ÖLÇTÜ BİÇTİ. KAHROLASI NASIL ÖLÇTÜ BİÇTİ? SONRA KAHROLASI NASIL BİÇTİ. SONRA BAKTI. SONRA KAŞLARINI ÇATTI VE EKŞİTEREK SURATINI ASTI. SONRA ARKASINI DÖNDÜ BÜYÜKLÜK TASLAYARAK, BU ÖTEDEN BERİ NAKLEDİLEN BİR BÜYÜDÜR. BU İNSAN SÖZÜNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR, DEDİ. BEN ONU CEHENNEME ATACAĞIM…” Müddessir/ 14-15-16-17-18-19-20-21-22-23-24-25-26[/FONT] [FONT=Arial]

Burada kastedilen insan Velid Bin Muğire şahsında, bu amelleri yapan tüm insanlardır. Her türlü ölçüyü sözde kendi belirler, başkalarının hakkını yer. Bu bir fabrikatördür,bir patrondur, liderdir şudur budur. Meselâ ekolojik dengeyi bozandır. Ölçüsüzce doğayı katleder; herkesin hakkı olan enerjiyi, suyu kendisi fazlasıyla kullanır.Böyle yaptığı için; ‘Sen dengeyi bozuyorsun, Yaradan var. Bu gidişin sonu kötüdür. Kuran’da, bilimde böyledir.’ diyenlere karşı kaşlarını çatar, ‘Bunlar eski malsallardır’ der.” dedi. Orada bulunanlar kafalarını sallayarak İlhami Abi’nin bu konuşmasını onayladı.[/FONT] [FONT=Arial]

Böyle davranan birçok insan gözümün önüne geldi. Veysel Dede sordu: “İnsanın ekolojik dengedeki yeri nedir acaba?” Latif Baba cevap verdi. “İnsanın halifeliği bir yana, insan düpedüz ekolojik dengeyi ve ölçüyü bozucudur.” Cemil Efendi destek verdi: “Haklısınız canım efendim, hem de ne bozguncu. Yüce Kelam’da: ‘İnsan bu ahlâkî dengeyi bozacak’ diye açıkça bildirilmiş.”[/FONT] [FONT=Arial]

Şükür Dede söze katıldı: “Bu konuda küçük bir tebliğim var.” dedi. Hazârat bunun üzerine, “buyurun efendim” dediler. Şükür Dede şunları söyledi: “Bir keşfimde bulutlarda herkesin ismini gördüm. Şöyle yazılıydı: Hasan oğlu Hüseyin’in abdest suyu miktarı, içme suyu miktarı, diğer ihtiyaçları miktarı. Yani Yaradan her şeyi kuluna bir ölçü ile kullanacağı nimetin üzerine ismini yazmış. Buna hayvancıklar ve nebat isimleri de dahil. Şimdi hal böyle iken, insanın halife vasfıyla, tüm bunları idare ve iradesiyle adaletle dağıtması gerekirken, insan acaba kimlerin hakkını yiyor? Meselâ su. Efendimiz Habibullah (sav) abdest alırken ne miktar kullanmış? Neden ‘israf etmeyin’ buyurmuşlar efendim?” Hazârat “eyvallah, efendim!” diyerek mukabele ettiler bu keşfe. Ben bu konuşmalardan sonra adeta eridim bittim.

[/FONT][FONT=Arial]Derûnî Devlet-Kutsal Halı (S.57-61)[/FONT]
 
----------

Peygamberimizi sevmek (devam)

Mekke’nin tescilli müşrikleri de kendilerinden önce helak oluncaya kadar inkarda direnen kafir kavimler gibi “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” diyen sınıfa dahil oldular.

Kur’an’ın haber verdiğine göre, Rasulullah’ı kastederek “Bu nasıl peygamber!” diyorlardı, “yiyip-içiyor ve çarşılarda geziyor” diyorlardı. İnsan olmak serapa kusurdu bu mantığa göre. Anlaşılan insan neslinden umut kesmiştiler. Aslında onlar kendilerinden umut kesmiştiler. “İnsandan adam olmaz” demeye getiriyorlardı, fakat bilinç altında “Bizden adam olmaz” demiş oluyorlardı.

“Sonra altından bir saray yapsın” dediler. “Şu dağı altın etsin”, “Şu vadiyi altınla doldursun” dediler. “Göğe merdiven dayasın”, “Bize bir melekle görünsün” vs. vs. dediler.

Onlar gerçekte bir peygamber değil, yeryüzünün tüm servetine hükmeden ihtişama gömülmüş bir imparator istiyorlardı.

Niçin olacak, onların gözünde “Büyük adam” olmanın ölçüsü altındı, paraydı, güçtü, saltanattı, ihtişamdı, iktidardı da onun için. Onlar sadece bu saydıklarımızın önünde eğilirler, bu saydıklarımızla insanlara boyun eğdirirlerdi. Bunun dışında, Allah’a, “anlam”a, ahlaka, erdeme teslim olmak onların kitabında yazmazdı.

Eğer istekleri gerçekleşse, onlara peygamber olarak bir melek gönderilse, veya diğer talepleri yerine gelse, inanacaklar mıydı dersiniz?

Kur’an bu soruya açık ve net bir biçimde, “hayır” diyor. Pazarlıkla başlayan bir sürecin sonu iman değil, “alım-satım” işlemi olurdu. Onun için de Allah, onların bu tür taleplerini ciddiye almadı. Bu vahyi göndermiş olmamız onlara mucize olarak yetmedi mi?” diye meydan okudu ve bu tavrı istiskal etti. Vahiy, Rasulullah da bu yönde inşa etti. O da onların bu tür taleplerini ciddiye almadı.

--------------------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
[FONT=verdana]----

Allah'ın nuruyla bakmak, Allah'ın gör dediği yerden bakmaktır.

Allah'ın nuruyla bakmak, Allah'ın gösterdiği yerden bakmaktır.

Vahiyle inşa olmuş bir aklın önemi burada öne çıkıyor.

Allah'ın gösterdiği yerden bakmayanlar, şeytanın gör dediği yerden bakarlar ve onun gösterdiğini görürler.

---------------------

Mustafa İslamoğlu[/FONT]
 
[SIZE=2][FONT=verdana]-----

"Cânım bedenimde oldukça Kuran"ın kölesiyim,


Muhammed-i Muhtar"ın yolunun toprağıyım.

Birisi, sözlerimden, bundan başka bir söz naklederse,

Ben nakleden de, o sözden de şikâyetçiyim."

---------------------

Mevlana (Rubailer, 1311)
[/FONT][/SIZE]
 
Kütübü Sitte

---

4085 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hikmetli söz mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, onu hemen almaya ehaktır."

---------

Tirmizi, İlim 19, (2688).
 
çok teşekkür ederiz allah sizden razı olsun gönül alemimize ışık tutuyorsunuz ayet ve hadislerle ,ayetler ve hadisler biz kullara yaşamımızın sonuna kadar ışık tutmak için vardır , yoksa geçmişte bir PEYGAMBER gelecekte ALLAH , bizler arayış içinde boşlukda olurduk ,oysaki allah demiyormu, hüvel evvelü vel ahiru vezzahiru vel batın ve hüve bikülli şeyin alim....yani o allah evveldir ,ahirdir , zahirdir görünen , batındır gizli o har şeyi bilendir ...
 
Üst Alt