Kız Kulesi Sohbetleri: Su ... Kız Kulesi Sohbetleri: Su / ON ALTI YILDIZ
[FONT=arial]
Oktan Keleş'in Derûnî Devlet-Kutsal Halı kitabında geçen Kız Kulesi sohbetlerinden bir bölüm...[/FONT]
[FONT=arial]
KIZ KULESİ SOHBETLERİ: SU[/FONT]
[FONT=Arial]Latif Baba bu
[URL="http://alisveris.engelliler.biz/catinfo.asp?cid=16"]hafif[/URL] çisiltiyi kastederek; “Elhamdülillah, rahmet yüzümüzü okşadı.” dedi. Bunun üzerine Cemil Efendi şöyle dedi; “İnşallah safî kulların buseleri de damlacıklarda vardı.” Cemil Efendi’nin ne demek istediğini anlamamıştım. Ta ki Cemil Efendi, yağmur- rahmet konusunu anlatana kadar. Cemil Efendi anlatmaya başladı:[/FONT]
[FONT=Arial]“Müsaadenizle efendim, bu konudaki tebliğimi sunayım: Bir gün, yüzüme damlayan bir su damlacığını takip ettim. Yaradan’ın verdiği ruhsatla onun yolculuğuna şahit oldum. Su damlacığı buhar oldu, birçok merhaleden geçti, daha sonra görevli melekler yeni bir giysiye bürünen su buharcığının zerresini teslim aldı. Bana dönerek şöyle dedi melekler; ‘Senin takibin buraya kadar.’ Meleklere sordum; ‘Sonra nereye gidecek bu su zerresi?’ Melekler şöyle cevap verdi: ‘Bizden de büyük görevli rahmet melekleri teslim alıp, Yüce Rabbimize teslim edecekler.’ Yine sordum; ‘Peki daha sonra ne olacak?’[/FONT]
[FONT=Arial]Yine cevap verdi melekler:’ Rabbimiz rahmet hazinesine koyar dilerse.’ Yine sordum; ‘Ya daha sonra?’ Melekler kısa cevap verdi; ‘Gaybı Allah bilir. Biz bildirilenden başka bir şey bilmeyiz.’
MELEKLER, SENİ TENZİH EDERİZ EY RABBİMİZ. BİZİM, SENİN BİZE BİLDİRDİĞİNDEN BAŞKA BİLMEYİZ.’ Bakara/32 ayeti gereği cevap verdiler. Daha sonra yine takiplerim devam etti. Ama hep aynı yerde keşfim sona erdi efendim. Ta ki, mirim, pirim, efendim İlhami’ye sorana kadar. O da lütfetti daha ileri bilgiyi verdi bendeniz fakire.” dedi.[/FONT] [FONT=Arial]
Cemil Efendi gözleriyle İlhami Abi’ye bakarak; “Ruhsat var mı canım efendim?” dedi. İlhami Abi, Cemil Efendiye tebessüm ederek, “destur efendim” diyerek cevap verdi. Bu kısa sürede benim adeta canım gitti. Ya ruhsat çıkmasa, devam edilmeseydi? Cemil Efendi konuşmasına kaldığı yerden devam etti: “İnsanın gözyaşının buharı da kanun icabı göğe yükselir. Melekler analiz eder, ‘Bu gözyaşı bu âdemden nasıl çıktı?’ diye rapor yazar, ‘Allah için mi ağladı, yoksa bu yaş gülerken mi, göz pınarlarından çıktı?’ diye. Daha sonra bu raporu diğer görevli meleklere sunarlar. Onlarda Rabbimize teslim ederler. Rabbimizde kendi için dökülen gözyaşlarının buharının zerresini rahmet olarak hazinesine katar. Daha sonra da dünya seması bulutlarına rahmet olarak yükler, yağdırırmış. Nefis için gözyaşlarının buharlaşması yine semada bulutlara yüklenir. Rabbimiz için olan gözyaşı, rahmet olarak yağmur olur, ekinlere dünya arzına şifa olur: nefis için olan gözyaşı ise musibet, afet olur. Bu böylece sürüp gider. Yüce Kelâm’da buyrulduğu gibi
‘ZERRE KARŞILIĞI KAYBOLMAZ, KARŞILIĞI VERİLİR.’ Zilzâl/7-8 Özel görevli melekler bu işte memurdurlar. Tıpkı canları, ruhları teslim alan melekler gibi. Yine burada Rabbimizin rahmetinin gazabını geçmiş olduğunu görürüz. O zaman gözyaşlarımız nasıl çıkıyor, buna dikkat etmeliyiz! En azından, rapor tutanlara ve insanlığa hürmeten bu dikkati göstermeliyiz. ‘
İÇİNİZDE ALLAH’A GÖNÜL HOŞLUĞU İLE ÖDÜNÇ ARZ EDECEK BİR YİĞİT YOK MU? ALLAH ONA KATLARINI VERSİN.’ Bakara/245. Arz edeceğimiz gözyaşına dikkat.[/FONT] [FONT=Arial]
‘
ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH, İNSANLARA ZERRECE ZULÜM ETMEZ. FAKAT İNSANLAR KENDİLERİNE ZULÜM EDERLER.’ Yûnus/44 Zerre kadar yaptığımız bir şey dahi, Yaradan’a, oradan da yine bize döner. Gözyaşı bile böyle rahmet, ya da azap olarak bize geri dönüyorsa, diğer hallere daha çok dikkat etmeliyiz. Yine Yüce Kelam’da buyrulduğu gibi yani: ‘
KENDİ ELLERİMİZLE İŞLEDİĞİMİZDENDİR.’‘YAVRUCUĞUM YAPTIĞIN İŞ BİR HARDAL TANESİ AĞIRLIĞINDA DA OLSA KAYA İÇİNDE VEYA GÖKLERDE VEYA YERİN DİBİNDE GİZLENSE DE ALLAH ONU GETİRİR MİZANA KOYAR. ÇÜNKÜ ALLAH, EN İNCE DETAYLARI BİLİR VE HER ŞEYDEN HABERDARDIR.’ Lokman/16 ayeti gereği. O zaman zerrelerimize dikkat edelim, onlara Allah’ın rızasını yükleyelim efendilerim. Yine: “
ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK VE İMANLARINI KÖKLEŞTİRİP TAKVİYE ETMEK İÇİN ALLAH YOLUNDA MALLARINI İNFAK EDENLERİN DURUMLARI İSE YÜKSEKÇE BİR TEPEDE BULUNAN BOL YAĞMUR ALTINDA İKİ KAT ÜRÜN VEREN BAHÇEYE BENZER. SAĞANAK DÜŞMESE BİLE AZ YAĞMURLA YİNE DE MEYVE VERİR. ŞÜPHESİZ ALLAH AMELLERİNİZİ GÖRÜR VE BİLİR.’ Bakara/265 ayeti gereği. O güzel insanların Allah için döktükleri zerreler, gözyaşları, az da olsa dünyaya rahmet, bereket olarak iner. Ya diğer zerreler? Allah yüce Kelâm’ında; ‘
İÇİNİZDE KİM İSTER Kİ KENDİSİNİN HURMALIK VE ÜZÜMLÜKLERİNDEN BİR BAHÇESİ OLSUN, ALTINDAN IRMAKLAR AKSIN İÇİNDE HER TÜRLÜ ÜRÜN BULUNSUN, ÜSTÜNE İHTİYARLIK ÇÖKMÜŞ OLSUN. VE ELLERİ TUTMAZ GÜÇLERİ YETMEZ BİR TAKIM ZAYIF YAVRUCUKLARI OLSUN, DERKEN O BAHÇEYE ATEŞLİ BİR BORA İSABET EDİVERSİN DE O BAHÇE YANIVERSİN. BÖYLE FELAKETİ KİM İSTER? İŞTE ALLAH AYETLERİNİ GEREKTİĞİ ŞEKİLDE DÜŞÜNESİNİZ DİYE BÖYLE AÇIKLIYOR.’ Bakara/ 266 buyuruyor.”[/FONT] [FONT=Arial]
Cemil Efendi bunları söylerken, Veysel Dede’nin gözlerinden yaşlar sel gibi boşaldı. Cemil Efendi, Veysel Dede’nin gözyaşlarını kastederek, “Yolculuğunuz uğur ola, rahmet ola yine başımıza döne efendim.” diyerek dua etti. Orada bulunan herkes de “âmin” dedi. Latif Baba, anlatılanların mânâ dolu olduğunu söyleyerek: “Ne güzel keşifler ne güzel bilgiler bunlar. Yaradan, ‘her canlıyı sudan yarattım’ buyurur. Bu mânâ da bilgi de canlıdır, onu taşıyanda su damlacıklarından yaratılmıştır.” deyip susmuştu.[/FONT]
[FONT=Arial]Latif Baba’nın sözlerinin mânâsını yıllar sonra anladım. İzlediğim bir belgesel programında, bilgiyi depolayan bilgisayarlardan bahsediliyordu. Şöyle diyordu belgeselde konuşan bilim adamı: “Bir bilgisayar 35 ton su, 1 kilo bakır ve 700 çeşit kimyasal madde ve değişik elementler harcanarak meydana gelir.” Buraya kadar öğrendiğim bilgilerin derinliği tarifsiz bir haz yaşamama sebep oluyordu.[/FONT] [FONT=Arial]
Yağmurun rahmet hazinesinde olması, bir sırrının mânasının olması çok şey anlatıyordu. Bu konu üzerine Latif Baba şu ayeti okumuştu: “
SÖYLEYİN BANA O İÇTİĞİNİZ SUYU, SİZ Mİ İNDİRİYORSUNUZ ONU BULUTTAN YOKSA BİZ MİYİZ İNDİREN?” Vakıa/68-69 Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Bekçi Baba bir iç çekti ve şöyle dedi: “Ah ah, Yaradan’ın suyunu ve tüm nimetlerini insan israf ediyor!” Bunun üzerine Rıza Baba üzgün bir ifade ile “ağzına sağlık” dedi ve ekledi:[/FONT] [FONT=Arial]
“Oysa Yaradan her şeyi, suyu da bir ölçü ile indirir. O ölçüde insanın beşeri ihtiyaçlarını gidermesi için gerekli olan miktar vardır anlayana. Fabrikanı kur, uçağını yap, kâğıt yap, aklına ne gelirse yap, ama sen de insan olarak bir ölçüyle yap değil mi? Eline verilen miktar belli, ihtiyacında kullanırken ölçüyü kaçırma, başkalarının hakkına tecavüz etme. Başkaları kim diye sorma; herkes, her canlı değil mi?”[/FONT]
[FONT=Arial]İlhami Abi acı bir tebessümle şu ayetleri okudu: “
KENDİSİNE BÜYÜK ŞEREF VE İTİBAR VERDİM. SONRA TAMAH EDEREK DAHA DA ARTTIRMAMI İSTER. ASLA, ÇÜNKÜ O BİZİM AYETLERİMİZE KARŞI HALA BİLDİĞİNCE İNAT EDİYOR. BEN İSE ONU DİMDİK BİR YOKUŞA SARDIRACAĞIM. ÇÜNKÜ O ŞÖYLE BİR DÜŞÜNDÜ ÖLÇTÜ BİÇTİ. KAHROLASI NASIL ÖLÇTÜ BİÇTİ? SONRA KAHROLASI NASIL BİÇTİ. SONRA BAKTI. SONRA KAŞLARINI ÇATTI VE EKŞİTEREK SURATINI ASTI. SONRA ARKASINI DÖNDÜ BÜYÜKLÜK TASLAYARAK, BU ÖTEDEN BERİ NAKLEDİLEN BİR BÜYÜDÜR. BU İNSAN SÖZÜNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR, DEDİ. BEN ONU CEHENNEME ATACAĞIM…” Müddessir/ 14-15-16-17-18-19-20-21-22-23-24-25-26[/FONT] [FONT=Arial]
Burada kastedilen insan Velid Bin Muğire şahsında, bu amelleri yapan tüm insanlardır. Her türlü ölçüyü sözde kendi belirler, başkalarının hakkını yer. Bu bir fabrikatördür,bir patrondur, liderdir şudur budur. Meselâ ekolojik dengeyi bozandır. Ölçüsüzce doğayı katleder; herkesin hakkı olan enerjiyi, suyu kendisi fazlasıyla kullanır.Böyle yaptığı için; ‘Sen dengeyi bozuyorsun, Yaradan var. Bu gidişin sonu kötüdür. Kuran’da, bilimde böyledir.’ diyenlere karşı kaşlarını çatar, ‘Bunlar eski malsallardır’ der.” dedi. Orada bulunanlar kafalarını sallayarak İlhami Abi’nin bu konuşmasını onayladı.[/FONT] [FONT=Arial]
Böyle davranan birçok insan gözümün önüne geldi. Veysel Dede sordu: “İnsanın ekolojik dengedeki yeri nedir acaba?” Latif Baba cevap verdi. “İnsanın halifeliği bir yana, insan düpedüz ekolojik dengeyi ve ölçüyü bozucudur.” Cemil Efendi destek verdi: “Haklısınız canım efendim, hem de ne bozguncu. Yüce Kelam’da: ‘İnsan bu ahlâkî dengeyi bozacak’ diye açıkça bildirilmiş.”[/FONT] [FONT=Arial]
Şükür Dede söze katıldı: “Bu konuda küçük bir tebliğim var.” dedi. Hazârat bunun üzerine, “buyurun efendim” dediler. Şükür Dede şunları söyledi: “Bir keşfimde bulutlarda herkesin ismini gördüm. Şöyle yazılıydı: Hasan oğlu Hüseyin’in abdest suyu miktarı, içme suyu miktarı, diğer ihtiyaçları miktarı. Yani Yaradan her şeyi kuluna bir ölçü ile kullanacağı nimetin üzerine ismini yazmış. Buna hayvancıklar ve nebat isimleri de dahil. Şimdi hal böyle iken, insanın halife vasfıyla, tüm bunları idare ve iradesiyle adaletle dağıtması gerekirken, insan acaba kimlerin hakkını yiyor? Meselâ su. Efendimiz Habibullah (sav) abdest alırken ne miktar kullanmış? Neden ‘israf etmeyin’ buyurmuşlar efendim?” Hazârat “eyvallah, efendim!” diyerek mukabele ettiler bu keşfe. Ben bu konuşmalardan sonra adeta eridim bittim.
[/FONT]
[FONT=Arial]Derûnî Devlet-Kutsal Halı (S.57-61)[/FONT]