Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

--

Allah Rasulü manevi rantçılığı reddeder. Kızı Fatıma’ya dahi “Sen de Allah’ın elinden nefsini satın al.” demiştir.

Ey kızım Fatıma baban peygamber diye bana güvenme. Allah'tan size gelecek herhangi bir şeyi ben savamam. Allah'ın elinden nefsinizi ibadetlerle satın alın.

-------

Mustafa İslamoğlu
 
--

Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.

--------

Necip Fazıl Kısakürek
 
--

5718 - Temîmu'd-Dâri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibarettir!" demişti. Biz sorduk: "Ey Allah'ın Resûlü! Kimin için hayırhah olmaktır?"

"Allah için, Allah'ın kitabı için, Resûlü için ve müslümanların imamları ve hepsi için!" buyurdular."

--------

Müslim, İman 95, (55)
Ebu Davud, Edeb 67, (4944)
Nesâî, Bey'at 31, (7, 156)
 
--

ŞOL CENNETİN IRMAKLARI

Şol cennetin ırmakları,
Akar Allah deyü deyü.
Çıkmış İslam bülbülleri,
Öter Allah deyu deyu.

Salınır tuba dalları,
Kur'an okur hem dilleri.
Cennet bağının gülleri,
Kokar Allah deyu deyu.

Kimi yiyip, kimi içer,
Hep melekler rahmet saçar.
İdris nebi hülle biçer,
Diker Allah deyu deyu.

Hep nurdandır direkleri,
Gümüştendir yaprakları.
Uzadıkça budakları,
Biter Allah deyu deyu.

Aydan aydındır yüzleri,
Şekerden tatlı sözleri,
Cennette huri kızları,
Gezer Allah deyu deyu.

Hakk'a âşık olan kişi,
Akar gözlerinin yaşı,
Pürnur olur içi dışı,
Söyler Allah deyu deyu.

Ne dilersen Hak'tan dile,
Kılavuzla gir bu yola.
Bülbül âşık olmuş güle,
Öter Allah deyu deyu.

Açıldı gökler kapısı,
Rahmetle doldu hepisi.
Sekiz cennetin kapısı,
Açar Allah deyu deyu.

Rıdvan durur kapı açan,
İdris durur hülle biçen.
Kevser şarabını içen,
Kanar Allah deyu deyu.

Miskin Yunus var dostuna,
Koma bugünü yarına.
Yarın Hakk'ın divanına,
Varam Allah deyu deyu.

--------------

Yunus Emre

Tuba : Cennet Ağacı
Hulle : Elbise
Nebi : Peygamber
Rıdvan : Cennet, Cennet meleği
 
--

Siyer tv

Hilal TV-ekran'a gelen "iyi fikir"

-----

Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın sunmuş olduğu Suffa Mektebi videolarını izleyebilir ve bilgisayarınıza ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Allah emeği geçenlerden razı olsun...amin...

----------------

10.DERS Cahiliye 'den İslam 'a Mus 'ab İbn Ümeyr (A)
9.DERS Suffa Mektebi 'nden Mus 'ab Mektebi 'ne (B)
9.DERS Suffa Mektebi 'nden Mus 'ab Mektebi 'ne (A)
8.DERS Dar 'ul Esad 'ın Meyveleri (B)
8.DERS Dar 'ul Esad 'ın Meyveleri (A)
7.DERS Yesrib 'in İlk Suffasi Darul Esad (B)
7.DERS Yesrib 'in İlk Suffasi Darul Esad (A)
6.DERS Akabe 'den Suffa 'ya (B)
6.DERS Akabe 'den Suffa 'ya (A)
5.DERS Suffa Nedir ? 3 (B)
5.DERS Suffa Nedir ? 3 (A)
4.DERS Suffa Nedir ? 2 (B)
4.DERS Suffa Nedir ? 2 (A)
3.DERS Suffa Nedir ? 1 (B)
3.DERS Suffa Nedir ? 1 (A)
2.DERS: Efendimiz (Sav) 'in Dünyasında Suffa (B)
2.DERS: Efendimiz (Sav) 'in Dünyasında Suffa (A)
1.DERS: Niyet Muhasebesi (B)
1.DERS: Niyet Muhasebesi (A)

-----------------------------------------------------------
 
--

[BİR VAHİY BİR TEFEKKÜR]

KAYNAK; HAYAT KİTABI KUR'AN GEREKÇELİ MEAL-TEFSİR

SÛRE/TAHRİM BÖLÜMÜ/66.SÛRE

---------

RAHMAN RAHİM ALLAH'IN ADIYLA

8-Siz ey iman edenler! Samimi bir kalp ile tevbe ederek içten bir sadâkatle Allah’a yönelin! [1] Umulur ki[2] Rabbiniz günahlarınızı örter ve Allah’ın; Peygamber ve ona katılarak iman edenleri mahcup etmeyeceği o gün, sizi zemininden ırmakların çağladığı cennetlere koyar: Onlar önlerinden ve sağlarından ışık saçarlar ve şöyle dua ederler: “Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla: çünkü sen her şeye kadirsin!

------------------

NOTLAR

1-Nasûh, vezin gereği hem samimi olan, hem de sahibini samimi kılan tevbe demektir. Nasuh tevbe sütün memeye dönmemesi gibi, o günaha tekrar dönmemektir. Nisâ 18 ışığında, ölüm gelinceye kadar günah işleyip de ölümü görünce “artık tevbe ettim” diyene tevbe yoktur (Tevbe için bkz: 2Bakara sûresi:37, not 24). Günaha aldırmamak günah işlemekten daha büyük günahtır. İşlediği günahı Allah’ın bile affedemeyeceğini düşünmekse ondan da beter günahtır. Bir serçenin gagasındaki çamur okyanusu ne kadar kirletirse Allah’ın rahmet okyanusunu tüm insanlığın günahı o kadar kirletir.

2-‘Asâ, temenni edatı:

1) Allah’ın tevbeyi kabul etmek zorunda olmadığını
2) Kabulünü ümit etmenin tevbenin edebinden olduğunu
3-)Suç işlemeyenle işleyen arasında herhalde bir fark olacağını ifade eder.

------------------------------------------

Mustafa İslamoğlu

https://www.facebook.com/mustafaislamoglu.resmisayfasi
 
--

1722 - Nu'man İbnu Beşîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu âyeti okudular. (Meâlen): "Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gâfır 60).

-------

Tirmizî, Tefsir, Gâfir, (2973)
Ebû Dâvud, Salât 358, (1479). Metin Tirmizî'ye aittir.
 
--

(NAHL suresi 126. ayet) (Resmi: 16/İniş:70/Alfabetik:75)

------

[SIZE=4]وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهٖ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرٖينَ [/SIZE]

-------------

Okunuş - Ve in akabtum fe akibu bi misli ma ukibtum bih, ve lein sabertum le huve hayrul lissabirîn.

------------------------

Diyanet - Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle cezalandırın. Eğer sabrederseniz, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

Elmalılı Orj. - Ve şayed ıkab ile mukabele edecek olursanız ancak size edilen ukubetin misliyle muâkabe ediniz ve şayed sabrederseniz kasem olsun ki sabredenler için elbette daha hayırlıdır

Elmalılı S2 - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

Ö.N. Bilmen - Ve eğer bir kimseye ikabta bulunacak iseniz, kendisiyle ikaba uğramış olduğunuz şeyin misliyle ikabta bulunun ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

TefhimulKuran - Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır.
M. Esed - Bunun içindir ki, (tartışmada) zora başvurmanız gerekirse, ancak onların sizi zora koştukları kadar zora başvurun. Fakat eğer kendinizi tutarsanız, bilin ki, güçlüklere göğüs germesini bilen kimseler için bu daha iyi, daha hayırlıdır.

F. Kuran - Eğer kâfirlere işkence edecekseniz, onlara, vaktiyle size yapmış oldukları işkencenin benzerini uygulayınız. Ama eğer sabrederseniz bu tutum sabredenler hesabına daha hayırlıdır.

-----------------------------------------
 
--

Kendini hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder.

---------

İmam Şafi
 
--

1723 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. "

----------

Tirmizî, Daavât 112, (3542).
 
--

“Hiç kimse bir başkasının sorumluluğunu yüklenmez” [En’am 6/164] Kur’ani ilkesi ortadayken, Kur’an’ı anlama sorumluluğunu bazı nesillere

hasredip diğer bazı nesillerin üzerinden kaldırır tarzda bir tavır takınmanın savunulabilir bir tarafı yoktur.

-----------

Mustafa İslamoğlu
 
--

(A'RAF suresi 128. ayet) (Resmi: 7/İniş:39/Alfabetik:9)

-------

[SIZE=4]قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اسْتَعٖينُوا بِاللّٰهِ وَاصْبِرُوا اِنَّ الْاَرْضَ لِلّٰهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقٖينَ [/SIZE]

---------------

Okunuş - Kale musa li kavmihisteînu billahi vasbiru innel erda lillah yurisuha mey yeşau min ibadih, vel akibetu lil muttekîn.

-------------------------

Diyanet - Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.

Elmalılı Orj. - Musâ kavmine siz, dedi: Allahın avn-ü ınayetini isteyin ve acıya tahammül edib dayanın, her halde arz Allahındır ona kullarından dilediğini varis kılar, akıbet ise müttekilerindir

Elmalılı S2 - Musa, kavmine dedi ki: «Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş müttakilerindir.»

Ö.N. Bilmen - Mûsa kavmine dedi ki: «Allah Teâlâ'dan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Şüphe yok ki, yer Allah Teâlâ'nındır. Ona kullarından dilediğini varis kılar. Akibet ise muttakîler içindir.»

TefhimulKuran - Musa kavmine: «Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir.» dedi.

M. Esed - (ve) Musa kendi halkına: "Yardım için Allaha sığının ve (dar günde) sabırlı olun" dedi, "Bilin ki, bütün bir yeryüzü Allaha aittir: onu, kullarından kimi dilerse ona miras bırakır; ve gelecek Allaha karşı sorumluluk bilincine sahip olanlarındır!"

F. Kuran - Musa soydaşlarına dedi ki; Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Yeryüzü Allah'ındır. Orayı dilediği kullarına miras kılar. Mutlu sonuç, günahlardan sakınanlarındır.»

------------------------------------------------
 
--

1724 - Ubâde İbn's-Sâmit (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Yeryüzünde, mâsiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. "

----------

Tirmizî, Daavât 126, (3568).
 
--

Hakikati aramayana, aramadığı hakikati siz veremezsiniz.

--------

Mustafa İslamoğlu
 
--

Rüyamız: Kur’an neslini inşa…

İddiamız duamız, duamız davamız, davamız insana hizmettir.

----------

Mustafa İslamoğlu
 
-----

ON İKİNCİ DEVÂ

Ey hastalık sebebiyle ibadet ve evrâdından (belli zamanlarda yapılan zikir-virdler) mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf (üzülen) eden hasta! Bil ki, hadisçe sabittir ki, "Müttakî (günahtan çekinen) bir mü'min, hastalık sebebiyle yapamadığı daimî virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır." Buharî, Cihad: 134; Müsned, 4:410, 418. Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle, o ağır hastalık zamanında sair (diğer) sünnetlerin yerini, hem hâlis (samimi) bir surette, hastalık tutar.

Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsas eder (hissettirir) . O aczin lisanıyla ve zaafın diliyle, hâlen ve kàlen (davranış ve sözle) bir dua ettirir. Cenâb-ı Hak insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz (sonsuz) bir zaaf vermiş, tâ ki daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye (Allah'ın huzuruna) iltica edip (yönelip) niyaz etsin, dua etsin.

"De ki: Duanız olmasa, Rabbim katında ne ehemmiyetiniz-öneminiz var?" Furkan Sûresi, 25:77.

Yani, "Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" Âyetin sırrıyla, insanın hikmet-i hilkati (yaratılış hikmeti) ve sebeb-i kıymeti olan samimî dua ve niyazın bir sebebi hastalık olduğundan, bu nokta-i nazardan (bakış açısından) şekvâ (şikayet) değil, Allah'a şükretmek ve hastalığın açtığı dua musluğunu, âfiyeti kesb etmekle (kazanmakla) kapamamak gerektir.

-------------------------

Bediüzzaman Said Nursi

25. Lem'a, hastalar risalesi
 
-----

ON İKİNCİ DEVÂ

Ey hastalık sebebiyle ibadet ve evrâdından (belli zamanlarda yapılan zikir-virdler) mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf (üzülen) eden hasta! Bil ki, hadisçe sabittir ki, "Müttakî (günahtan çekinen) bir mü'min, hastalık sebebiyle yapamadığı daimî virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır." Buharî, Cihad: 134; Müsned, 4:410, 418. Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle, o ağır hastalık zamanında sair (diğer) sünnetlerin yerini, hem hâlis (samimi) bir surette, hastalık tutar.

Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsas eder (hissettirir) . O aczin lisanıyla ve zaafın diliyle, hâlen ve kàlen (davranış ve sözle) bir dua ettirir. Cenâb-ı Hak insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz (sonsuz) bir zaaf vermiş, tâ ki daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye (Allah'ın huzuruna) iltica edip (yönelip) niyaz etsin, dua etsin.

"De ki: Duanız olmasa, Rabbim katında ne ehemmiyetiniz-öneminiz var?" Furkan Sûresi, 25:77.

Yani, "Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" Âyetin sırrıyla, insanın hikmet-i hilkati (yaratılış hikmeti) ve sebeb-i kıymeti olan samimî dua ve niyazın bir sebebi hastalık olduğundan, bu nokta-i nazardan (bakış açısından) şekvâ (şikayet) değil, Allah'a şükretmek ve hastalığın açtığı dua musluğunu, âfiyeti kesb etmekle (kazanmakla) kapamamak gerektir.

-------------------------

Bediüzzaman Said Nursi

25. Lem'a, hastalar risalesi
 
--

Allah'a dayanınız ve yalnız O'ndan yardım bekleyiniz. "Hasbünallahu ve ni'me'l-ve-kil : Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" parolası şiarınız olsun.

Bu ümitte tevhiddir. Allah'tan ummak kendi başına bir duadır. Kul 'a yaslananlar çabuk yıkılırlar.

------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1725 - Ebû'd-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) sordu:

"En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melîkinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?"

"Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dediler.

"Allah'ın zikridir!" buyurdu.

------------------

Tirmizî, Daavat 6, (3374)
Muvatta, Kur'ân 24.
 
---

Yanlışlarımızı bize söylemezseniz sizde hayır yoktur, eğer söylediğiniz yanlışları düzeltmezsek bizde hayır yoktur.

-----------

Hz. Ömer ra.
 
---

ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ


Arayı arayı bulsam izini

İzinin tozuna sürsem yüzümü

Hak nasip eylese görsem yüzünü

Ya Muhammed cânım arzular seni


Bir mübârek sefer olsa da gitsem

Kâbe yollarında kumlara batsam

Hub cemâlin bir kez düşde seyretsem

Ya Muhammed cânım arzular seni


Zerrece kalmadı gönlümde hile

Sıdk ile girmişem ben bu hak yola

Ebu Bekir, Ömer, Osman da bile

Ya Muhammed cânım arzular seni


Ali ile Hasan Hüseyin anda

Sevgisi gönülde mahabbet canda

Yarın mahşer günü olur dîvânda

Ya Muhammed cânım arzular seni


Arafat dağıdır bizim dağımız

Anda kabul olur bütün duamız

Medine’de yatar Peygamberimiz

Ya Muhammed cânım arzular seni


Yûnus medh eyledi seni dillerde

Dillerde dillerde hem gönüllerde

Ağlayı ağlayı gurbet illerde

Ya Muhammed cânım arzular seni

---------------------

Yunus Emre



Hub:Güzel,sevimli

Cemâl: Güzellik, yüz güzelliği

Sıdk: Doğruluk

Mahabbet: Muhabbet

Mahşer: Kıyametten sonra insanların yeniden dirilip toplanacağı yer

Medh eylemek: Övmek
 
--

(YÛNUS suresi 109. ayet) (Resmi: 10/İniş:51/Alfabetik:109)

------

[SIZE=4]وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمٖينَ [/SIZE]

----------------

Okunuş - Vettebi'ma yuha ileyke vasbir hatta yahkumellahu ve huve hayrul hakimîn.

---------------------------

Diyanet - (Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

Elmalılı Orj. - Ve sana ne vahy olunuyorsa ona tâbi' ol ve sabret ta ki Allah, hukmünü versin, hâkimlerin en hayırlısı odur

Ö.N. Bilmen - Ve sana vahyolunana tâbi ol, ve Allah Teâlâ hükmedinceye kadar sabret. Ve o, hükmedenlerin en hayırlısıdır.

Tefhimul Kuran - Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.

M. Esed - (Sana gelince, Ey Muhammed, sen de) yalnızca sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret: çünkü hükmedenlerin en iyisi O'dur.

F. Kuran - Sana her ne vahy ediliyorsa ona tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

-----------------------------------------------------
 
Dijital Nazar ve Yürüyen Mobeseler (Esrar-ı Google-1)


Google’ın yasallaşmasını beklediği, ileri seviyede teknoloji içeren bilgisayarlar. Google kullanıcılarına has; sadece onlar kullanabilir. Lens bilgisayar teknolojisi malum. Yaşadığımız şu günlerde, özel lens olarak üretilen, uzağı yakın eden, dürbün özellikli bilgisayarlar ve gözle yönlendirilen cep telefonları dünya pazarına sürülüyor. Şimdi ele geçirdiğimiz bilgi ise, çok korkunç gibi görülse de, teknolojinin bugün geldiği noktada artık sıradan sayılabilir.

Bizim bu yazımızda anlatacaklarımız yukarıdaki teknolojilerle ilgili değil. Bu anlatacaklarımızın yanında yukarıdaki gelişmeler sıradan sayılır.

Dünya medyasında ilk defa yer alacak olan bu bilgi oldukça ürkütücü sonuçlar doğurabilecek yeni bir buluş.

Şimdi aşağıdaki habere dikkatinizi çekmek istiyorum:


Cep Telefonu 40 Yaşında

“Mühendis Martin Cooper'ın cep telefonuyla yaptığı ilk konuşmanın üzerinden tam 40 yıl geçti.

Motorola şirketinde görevli Cooper, New York'un 6. Caddesi'nde Motorola DynaTAC model telefonla 3 Nisan 1973'te ilk kez ''alo'' dedi.

Cooper'ın (85) 22 santimetre büyüklüğündeki cep telefonu 1 kilogramdan ağır ve 20 dakika konuşma süresine sahipti. Telefon, 10 saatte şarj edilebiliyordu.

Ekibiyle Ulusal Mühendislik Akademisi'nin dağıttığı Draper Prize ödülüne layık görülen mucit Cooper, geçen yıl teknoloji dergisi The Verge'e yaptığı açıklamada, cep telefonuyla ilk olarak en büyük rakibi Bell Laboratuvarları'ndan Joel Engel'ı aradığını belirtmişti.” Cep telefonu 40 yaşında - Sabah - 17 Nisan 2013

Cep telefonu ilk defa 1973 yılında kullanılmış. Peki acaba dünya piyasasına ne zaman sürüldü?

Hep söyledik, teknolojik bir icat ilk bulunduğunda hemen piyasaya sürmezler. İlk önce çeşitli amaçlar için kullanılır. Bilgi sızması ve pazarın oluştuğu konjonktürel ortamlarda, seri üretimlerle insanlıkla buluşturulur.

Bundan 15-20 sene önceki, “Takoz” diye adlandırılan ilk cep telefonlarını hatırlayın. O dönemki insanlara “Benim telefonum gözle hareket ediyor.” denseydi, insana gülerlerdi.

Ama artık teknolojik olarak o da gerçekleşti:
Yeni Galaxy'ye gözle kontrol geliyor CNNTurk.com

Ama bugün piyasada bu sızma dediğimiz unsurlar insanlık için bilgisine sunulur ki sebebi şerlilerin planlarına bir sekte olması içindir. Ama unutulmamalı ki, “Allah çalışana verir.”

Şimdi gelelim asıl konumuza:


Google’ın Yeni Projesi “Kara Tabletler”

“Kara Tabletler” dediğimize bakmayın. Piyasada ki birçok tablet kara, siyah. Bizim kara dememize sebep, projenin kara olması.

Ürettikleri örnek bilgisayar özellikleri, özel bir kristal mercekle, lazer prensibiyle çalışan; mor ötesi ve kızıl ötesi ışınları algılayan bu mercek, insanın göz retinasını şifreleyerek çalışıyor. Yani bir kere şifrelenen bilgisayarı bir başka kimse açamayacak; sadece gözün sahibi açacak. Bunu şöyle kısmen düşünseniz de aynı teknolojiden bahsetmiyoruz. (Göz tanıma program şifreleri ile açılan kapılar vs.) Burada insanın göz retinasına müdahale söz konusu, özel mercek teknolojisiyle. Retina milyonlarca hücre içerir. Bunların bir kısmı renkleri bir başka kısmı ise siyah ve beyazı yansıtır. Kırmızı bir “ZAR” gibidir. “Retina” bu kırmızılıktan, kızıllıktan ismini alır.



Çalışma sistemi kabaca şöyle:

Bilgisayarın karşısına oturuyorsunuz. Merceği devreye sokuyorsunuz. Belirlenen sürede, gözünüzle merceğe bakıyorsunuz. Mercek, göz retinasına yolladığı belli frekanstaki ışınları, retina bilginizle geri alıyor. Aynı anda, retinaya müdahale etmiş oluyor. İşte fark burada başlıyor. Kullanıcının göz retinasına yapılan bu müdahale, göze bir enerji yüklüyor. (Bu enerjiyi zihninizde siz şekillendirin.) Süresi şu an bilinmiyor. Belki 1 saat belki 1 gün etkisi sürecek bir enerji (negatif anlamda). Artık o göz, bakışları ile başka cihazları bozabilecek, etkileyebilecek bir konuma geliyor.

İlk 100 bin kişi tasarlanıyor. Şimdi düşünün: İlk 100 bin kişi bu noktada, topluca; adeta hipnoz gibi negatif bir göz enerjisine sahip. Bu durum, Kur’an’daki şu ayetleri ne kadar andırıyor değil mi…

* “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” Mümin / 19

* “O inkar edenler Zikr’i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi…” Kalem / 51


Ayetlerde “gözleri” ifadesi çoğul olarak kullanılıyor. Toplu bir bakış. Bir seans adeta. 100 bin kişi, 200 bin göz. Bunu 1 milyon kişi ile de yapabilirler.

“Dijital nazar” deyip geçmeyin. Yine elektronik ve dijital cihazların yaydığı radyasyon, insanlık dahil herşeyi etkilediği, bilimsel olarak kabul edilmiştir. Uyuşukluk, halsizlik ve uyku hali en masum yan tesirleridir. Şimdi, 100 bin kişinin topluca, göz retinasından yüklenmiş negatif enerjiyi bir yere yönlendirmeleri ile ne olur, siz düşünün...


Kırmızı Gözler

Bir de bu kullanıcılara felsefi bir akım, bir ekol meydana getirsinler. “Google kırmızı gözler toplu ayini” gibi. “Hadi canım sende” diyenleri duyuyor gibiyim. Biz zaten düşünenlere yazdık. Acaba mı diyenlere… Eski kadim bilgilerden, nazar gözler.

Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında Esed oğullarından nazarı değen bir kimse var idi. Üç gün bir şey yemez, sonra çadırın bir tarafını kaldırıp oradan geçen bir deveye bakıp, (Bunun gibi bir deve hiç görmedim) der demez, deve yere düşer hastalanırdı. Müşrikler, bu adamı bulup Peygamber Efendimiz’i nazarla öldürmesini istediler. Cenab-ı Hak da Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun nazarından korumuştur. (Dinimiz İslam)

Bu bilgisayar gözler, bir göze bağlı olacak. Bir tek o sizin gördüklerinizi görecek. Yürüyen mobeseler. Benim gözüm bir kamera oluyor. Birkaç işlemden sonra, siz nereye bakıyorsanız, tekrar bilgisayara, merceğe döndüğünüzde , uydu teknolojisi ile sizin gördüğünüzü, o kişi görecek.

Bu bilgisayar toplumun hangi kesimine satılacak; felsefi olarak ekol oluşturularak mı, yasa ile mi, ödül ile mi, bu kampanyaya gönüllü katılanlara mı; onu zaman gösterir. Ama bildiğimiz, şu anda bu teknoloji var.


Retinaya Kayıt

Plak kayıt sistemi. Taş plak teknolojisi 1800’lerin sonunda, kum ve ziftten yapılan ve plak adını taş gibi olmasından almış bir teknolojidir. Yani zift ve kum, plağı taş şekline sokmuştur. Zaten kumun ana maddesi de taş olmasından, bu ibare kullanılır. Konumuz ile ilgili olan kısımsa, bir maddeye bir sesin, bir dalganın haps edilmesinin ispatıdır; yani kayıt. Daha sonra, kasetlerdeki ince zar gibi şeritlere sesin kaydolması da malum. Aynı şekilde görüntülerin de. Şimdilerde CD teknolojisi de aynı prensiple çalışmakta. Nano teknolojiyle, lenslere bilgisayar işlevini yüklemekleri de malum. Şimdi ise üzerine kaydolunan nesne gözün retinasıdır. Yani “bu olmaz” demeyin. Bu, bugün mevcuttur. Cinayet olaylarında kullanılan bilimsel bir yöntem var: İnsan öldüğü zaman, göz bebeklerinde, görmüş olduğu son görüntü hapsoluyor. Bilim adamları bunu ispatladılar ve bazı olayların açığa çıkmasında bu metottan faydalanıyorlar. Bizden söylemesi.


Gözdeki Sırlar

* İnsan vücudunun anten olma özelliği; verici olma özelliği, bugün bazı cihazlarda kullanılmakta ve aynı zamanda, insan enerjisi yürüdükçe dinamo, batarya görevi görmektedir.

* Gören beyindir. Ama sebep? Sebep gözdür. Yani gözün işlevi. Dolayısıyla bakan, gören gözdür. Beyin ise algılayandır.

* Şimdi, negatif teknolojik NAZAR oluştuğunda, bunu önleyecek ne olabilir? İpucu olarak, saat ve bilgisayarlarda bulunan atom taşlarını (rubinler) düşünün. Evet, cevap ne olabilir? Bunlar henüz teknolojide başlangıçlar. İleriki günlerde gelişmelerden haberdar edeceğiz.

Bütün bu projelerin başında Ray Kurzweil ve ekibi var; yani Singularityciler.(Singularitycilerin Scientology ile alakası yoktur. Singularity ayrıdır Scientology ayrıdır. Kavramları karıştırmayalım.) Şimdi bir soru: Bu kayıt sistemine görsellik de eklenirse; yani retinaya çok güzel bir cennet veya cehennem filmi kayıt edilirse, Peygamberimizin Deccal hadislerindeki sır meydana çıkmaz mı? “Deccal cennet ve cehennemi gösterecektir.” Yani irademiz dışında, biri gözlerimize sözde cennet ve cehennemi getirmiş olsa, bu yeni durum Hasan Sabbah’ın ruhuna Fatiha okutur mu okutmaz mı? Müslümanların artık Deccal, Dabbe, Yecüc Mecüc, Zülkarneyn, Mehdi ve buna benzer bir çok bilgilerini yenilemeleri gerekmektedir.

Soru: Google niçin yüzük üretiyor?

Saygılarımla.

Oktan Keleş


oktankeles@gmail.com

onaltiyildiz@gmail.com

Dijital Nazar ve Yürüyen Mobeseler (Esrar-ı Google-1) / ON ALTI YILDIZ
 
---

1726 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allahu Teâlâ hazretleri şöyle seslenir: "Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!"

-------------

Tirmizî, Cehennem 9, (2597).
 
----

İnananın yüzünde güleçlik vardır, kalbindeyse hüzün. Gönlü her şeyden geniştir, nefsi her şeyden alçak. Yücelikten nefret eder, şöhrete düşmandır, gamı gussası uzundur, düşünmesi derin. Susması fazladır; vakti yoktur. Çok şükreder, çok sabreder. Düşünceye dalmıştır, ihtiyâcı olanları görünce kendi ihtiyâcını hatırlamaz bile. Huyu güzeldir, geçinmesi hoş ve yumuşak. Şeref ve din bakımından serttir, huy bakımından kuldan alçak.

----------------

Hz. Ali ra.
 
--

Nasıl ki bize Kur’an’ı Hz. Peygamber öğretmişse, Hz. Peygamber’i de Kur’an öğretmektedir. Kur’an’ı Peygamber’in aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak nasıl Kur’an’ı yanlış anlamaya yol açıyorsa, Hz. Peygamber’i Kur’an’ın aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak, peygamberi yanlış anlamaya yol açacaktır. Bu ikisi et ve tırnak, tohum ve toprak kadar birbirinden ayrılamaz.

--------

Mustafa İslamoğlu
 
--

Dünyasında kendisine bir fayda sağlamayan, ahireti için de sevap vesilesi olmayan sözü söyleyene şaşarım.

-------

Hz. Ali ra.
 
-

Sayın RAVZA54 güzel duanız için teşekkür ederim. Allah sizden ve Hz. Muhammed sav. e destek olanlardan razı olsun...amin...

---

1727 - Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve âhiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin."

----------

Ebû Dâvud, Edeb 105, (5042).
 
--

Her şeyin bir hakkı vardır;
ubudiyet Allah’ın,
seçmek iradenin,
tefekkür aklın,
iman kalbin,
zekât malın,
teslimiyet İslam’ın,
okuyup anlamak Kur’an’ın hakkıdır.
Allah’tan başkasına kulluk Allah’ın hakkını,
tercihte bulunmamak iradenin hakkını,
tefekkür etmemek aklın hakkını,
inanmamak kalbin hakkını,
zekât vermemek malın hakkını,
teslim olmamak İslam’ın hakkını,
anlamamak Kur’an’ın hakkını ihlal etmektir.

--------------------

Mustafa İslamoğlu
 
Üst Alt