Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

---

1729 - Hz.Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil'in oğullarından dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi âzad etmemden daha sevgili gelir."

------------

Ebû Dâvud, İlm 13, (3667).
 
--

(İNSÂN suresi 24. ayet) (Resmi: 76/İniş:90/Alfabetik:43)

-----

[SIZE=4]فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِمًا اَوْ كَفُورًا [/SIZE]

----------

Okunuş - Fasbir, lihukmi rabbike ve la tuti' minhum asimen ev kefura.

-----------------

Diyanet - O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.

Elmalılı Orj. - O halde sabret rabbının hukmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre

Ö.N. Bilmen - (23-24) Muhakkak ki Biz ancak Biz, Kur'an'ı senin üzerine vakit vakit indirdik. Artık Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan bir günahkâra veya bir nanköre itaat etme.

Tefhimul Kuran - Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme.

M. Esed - Öyleyse Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve onlardan hiçbir günahkara veya nanköre uyma;

F. Kuran - Rabbin hükmünü verinceye dek sabret, onların günahkârlarının ve inatçı inkârcılarının sözlerine uyma.
 
Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

...

Nurullah Genç
 
--

Kur’an’ın ahlakıyla ahlaklanırsak;
vahiy aklımıza nur,
gözümüze fer,
gönlümüze ferman,
dizimize derman olur.

---------

Mustafa İslamoğlu
 
Yağmur (devam)

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından

Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim

...

Nurullah Genç
 
----

Anlamı olan her şey okumanın nesnesidir. Doğa ve eşya da insanın okuma eyleminin konusudur. Yani doğa, Allah’ın kitaplarından bir kitaptır. Allah’ın kevnî ayetleri doğa ve eşyanın içerisinde okunmayı beklemektedir. Kur’an bu gerçeği şöyle yansıtır: „Hiç kuşkusuz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün farklılıklarında öz akıl sahipleri için ayetler vardır. O öz akıl sahipleri ki Allah’ı ayakta, otururken ve yatarken zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde derin derin düşünerek derler ki: Rabbimiz, bütün bunları boşuna yaratmadın.“

-------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
Yağmur (devam)

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin

Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü

Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç
 
---

(BAKARA suresi 153. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

-------

[SIZE=4]يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اسْتَعٖينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ [/SIZE]

--------------

Okunuş - Ya eyyuhellezine amenusteînu bis sabri ves salah, innellahe meas sabirîn.

--------------------------

Diyanet - Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.

Elmalılı Orj. - Ey o bütün iman edenler sabr-ü salât ile yardım isteyin, şüphe yok ki Allah sabr edenlerle beraberdir

Ö.N. Bilmen - Ey mü'minler! Sabır ile salat ile yardım isteyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir.

TefhimulKuran - Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.

M. Esed - Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.

-------------------------------------------------------
 
---

"Bir mü'mine; bilmediğini öğrenmek, öğrendikten sonra yaşamak, yaşadığını başkalarına aktarmak sırasıyla farz olan emirlerdir/görevlerdir. İşte 'emr-i bilma'ruf nehy-i anilmünker' in doğru süreci budur. Bunu yapabilme gücü sadece İslam'a gönül veren insanların yüreklerinde saklıdır. O güç harekete geçtiğinde, yürekleri sağaltan bir hayat soluğu olacak ve yürek fethi gerçekleşecektir."

-------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1730 - Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve;

"Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. "

Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: "Allahu Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek şöyle der:

"Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?"

---------------

Buhârî, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavât 13
Müslim,Salâtu'1-Müsâfırin 166, (758)
Muvatta, Kur'ân 30, (1,214)
Tirmizî, Daavât 80, (3493)
Ebû Dâvud, Salât 311, (1315)
 
burası dini bilgiler sitesimi engelliler sitesimi sen şu konuya cevab versene [FONT=lucida grande]OTORİTEYE BAŞKALDIRDILAR[/FONT]

[FONT=lucida grande]İnsani Yardım Vakfı İHH'nın da bulunduğu Mavi Marmara baskınını haber alan Fethullah Gülen, organizatörlerin İsrail'in onayı olmadan hareket etmesini otoriteye baş kaldırı olarak nitelemişti.[/FONT]
[FONT=lucida grande]Bunun sonucu olarak tü[/FONT][FONT=lucida grande]m islam dünyasını karşısına alan F.Gülen Şehit ailelerinin de gönlünü kıırarak İsrail'den yana tavır segilemişti.

F.Gülen'in otorite saydığı İsrail şimdi özür diledi.F.Gülen'in konuyla ilgili açıklama yapıp yapmaması ise merak konusu. acaba şimdi ne cevab verecek çok merak ediyorum[/FONT]
 
---

Varlık, kelime-i tevhidden ibarettir. Nebi’nin tesbitiyle, kelime-i tevhidin Hak katındaki terazide göklerden ve yerlerden ağır çekmesinin manası da budur. Zerreden küreye, habbeden kubbeye her şeyde kelime-i tevhid sırrı tecelli eder.

Atomun eksi kutbu olan nötron, kelime-i tevhidin ilk yarısını; artı kutbu olan proton son yarısını ifade eder. Kozmik tüm varlıkların bir yörüngede düzenli hareketini sağlayan merkezkaç kuvveti nefyi, çekim kuvveti isbatı ifade eder. Kış nefyi, bahar isbatı ifade eder. Yokluk nefyi, varlık isbatı ifade eder. Ölüm nefyi, diriliş isbatı ifade eder. Bozuluş nefyi, oluş isbatı ifade eder. İnşikak nefyi, infitar isbatı ifade eder. İnkâr nefyi, iman isbatı ifade eder.

---------------

Mustafa İslamoğlu
 
burası dini bilgiler sitesimi engelliler sitesimi sen şu konuya cevab versene [FONT=lucida grande]OTORİTEYE BAŞKALDIRDILAR[/FONT]

[FONT=lucida grande]İnsani Yardım Vakfı İHH'nın da bulunduğu Mavi Marmara baskınını haber alan Fethullah Gülen, organizatörlerin İsrail'in onayı olmadan hareket etmesini otoriteye baş kaldırı olarak nitelemişti.[/FONT]
[FONT=lucida grande]Bunun sonucu olarak tü[/FONT][FONT=lucida grande]m islam dünyasını karşısına alan F.Gülen Şehit ailelerinin de gönlünü kıırarak İsrail'den yana tavır segilemişti.

F.Gülen'in otorite saydığı İsrail şimdi özür diledi.F.Gülen'in konuyla ilgili açıklama yapıp yapmaması ise merak konusu. acaba şimdi ne cevab verecek çok merak ediyorum[/FONT]
 
--

(ÂLİ IMRÂN suresi 146. ayet) (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

--------

[SIZE=4]وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثٖيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا اَصَابَهُمْ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ [/SIZE]

----------------

Okunuş - Ve keeyyim min nebiyyin katele meahu ribbiyyune kesir, fe ma vehenu li ma esabehum fi sebilillahi ve ma daufu ve mestekanu, vallahu yuhibbus sabirîn.

---------------------------

Diyanet - Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.

Elmalılı Orj. - Nice Peygamber, ma'iyyetinde rübubiyyet aşina bir çok erenler harb ettiler de Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı fütur getirmediler, za'f göstermediler, miskinlik etmediler Allah da sabredenleri sever

Ö.N. Bilmen - Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever.

TefhimulKuran - Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin) ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet) den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne de boyun eğdiler. Allah, sabır gösterenleri sever.

M. Esed - Nice peygamber, arkasında Allah'a ram olmuş birçok insanla birlikte (O'nun yolunda) savaşmak zorunda kaldı: Onlar, Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne korkuya kapıldılar, ne zayıf düştüler ve ne de kendilerini (düşman önünde) küçük düşürdüler, zira Allah sıkıntılara göğüs gerenleri sever;

F. Kuran - Nice peygamber var ki, çok sayıda taraftarı kendisi ile birlikte savaştı. Bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, yılmadılar ve boyun eğmediler. Allah sabırlıları sever.

---------------------------------------------------
 
Mukaddes Emanetlere Saygısızlık

Bugün Topkapı Saray’ında Hırka-i Saadet Dairesi'nde bulunan Mukaddes Emanetlere karşı yapılan saygısızlık gönlümüzü incitiyor. Geçtiğimiz günlerde bizzat gittim gördüm. Başkasından duyma vs. değil. Gördüklerim karşısında da çok üzüldüm.

Kurallar varsa neden uyulmuyor? Hiç mi görevli/yetkili yok!

Mukaddes Emanetlerin bulunduğu bölüme girenleri görünce: “Bu kadar da olmaz!” dedim. Turistler, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan, şortla, terlikle, göbeklerini açık bırakan kıyafetlerle içeri giriyorlar. Kur’an okunuyor, Mukaddes Emanetler karşımızda duruyor ve turistler ellerini kollarını sallayarak, yarı çıplak bir vaziyette o bölüme alınıyorlar. Başka bölümlere bir şey demem ama orası bizim için “özel” bir yer, her elini kolunu sallayan, istediği gibi oraya giremez! Girmemeli!

Dünyanın hiçbir yerinde kutsal mekânlara bu tür kıyafetlerle girilemez. Ne Vatikan'daki ne Roma'daki kiliselere ne de Kudüs'e böyle açık saçık kıyafetlerle girilmesine izin verilir.

Dünyanın birçok yerinde kutsal yerlere girilirken giyime özen gösterilir.

St. Petersburg'da kilise ve dini hüviyeti olan yerlere, müzelere girişte kıyafete ilişkin sıkı kurallar var. Mesela kadınların omuzları açık olursa, içeri almıyorlar.

İtalya'da kiliselere şort, mini etek ve kolsuz bluz ile girmek yasak. Mini etek dışında, şort ve atlet yasağı erkekler için de geçerli.


Ya bizim Topkapı’daki Mukaddes Emanetler bölümüne gelenler? Bana kimse hikâye anlatmasın, ben orada dakikalarca durdum, ne kıyafetlerle girenleri gördüm. Kurallar var da uygulanmıyorsa, o ayrı bir facia.

Emanetlere karşı yapılan bu saygısızlıktan utandım. Güya muhafazakâr bir idaremiz var.

Özellikle o bölüm için özel kurallar koyacaksın. Elin turisti lakayt bir şekilde benim mukaddes bildiğim yere öyle giremez. Zorla da gezdirmiyoruz. Koy kuralı ve uygula!

Nasıl gelmişti Mukaddes Emanetler bize, bakın size onun hikâyesini anlatayım:

Yavuz Selim Şam'da. Niyeti Mısır'ı fethetmek... Yıl 1517. Amacı Sina çölünü aşarak Mısır'a varmak. Çölü koca bir ordu ile geçmek, akıl alacak iş değil.
Paşalar korka korka fikirlerini padişaha arz ediyorlar;

“Şevketlim Sina çölünde kum, sıcak, susuzluk var. Biz bu çölü ancak 9 günde geçebiliriz. Helak oluruz,” diyorlar.

Yavuz, onları dinlemiyor. Sürüyor atını uçsuz bucaksız Sina çölüne. Koca ordu çölde. Güneş yükselmeye başlıyor, hava sıcak... Ordu çölde yol alıyor. Padişah Yavuz Sultan Selim birden atını durdurup, hemen atından yere atlıyor. Sımsıcak çöllerde dört elli yürümeye başlıyor. Kumandanlar, vezirler, askerler şaşırıp kalıyorlar. Padişah dört elli yürüyordu. Bu hal, üç dört kilometre böyle devam ediyor. Yavuz’un gözlerinden yaşlar geliyor. Bir müddet sonra sıcak kumlar üzerinden doğrulup, atına biniyor. Yola devam ediliyor. Çöl dokuz günde geçiliyor. Ne telefat var, ne susayan var, ne acıkan var. Mısır'a varıldı, Mısır fethedildi.

Fetihten sonra İstanbul'a dönüldü. Aradan üç ay geçti. Vezirler, padişahın sakin bir zamanında sordular: “Şevketlim Sina çölünde 3 - 5 km dört elli yürüdünüz. Sonra oturdunuz dua ettiniz, ağladınız. Atınıza bindiniz, yolumuza devam ettik. Bu hadiseyi biz anlayamadık. Bizlere lütfeder misiniz,” dediler.

Yavuz diz çöktü, ağlamaya başladı.

"Ne gördüm paşalarım bilir misiniz, yalın ayak başı açık Resulü Ekrem efendimiz önde yürüyordu. Hicabımdan dört ayak yürümek mecburiyetinde kaldım. Sonra kayboldu.” dedi ve tekrar ağlamaya başladı.

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden döndüğü zaman sancağı şerif, ve diğer mukaddes emanetler için daire yaptırıp, kırk hafız tayin ederek her gün orada hatim indirilmesini emretmişti.

Şimdi biz ne yapıyoruz, o Mukaddes Emanetleri, insanların don ile gezmelerine göz yumuyoruz.

Gönlüm razı değil! Bu revaya sebep olanlardan da razı değilim!

Erol Elmas

buulkem@gmail.com

NOT: Son ziyaretimde Hz. Osman'ın Kayı Boyu damgalı kılıcını göremedim. Gören var mı?

Mukaddes Emanetlere Saygısızlık / Erol Elmas / ON ALTI YILDIZ

03.05.2013
 
söyliyecek sözünüz yok değilmi çok muhterem hoca efefndinizin vermiş olduğu bu yanlış beyanat karşısında
 
---

Allah’a yardım etmek demek ne demektir?

Allah’ın kullarının yardımına ihtiyacı mı var ki, kullarından şöyle yardım istemektedir: “Ey imanda sebat edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.” (Muhammed 47:7)

Allah’a yardım etmek demek, esasen kişinin kendine yardım etmesidir. Allah’ın kulun yardımına ihtiyacı yoktur, fakat kulun Allah’ın yardımına ihtiyacı vardır. Allah’ın yardımını celbetmenin yollarından biri de, O’nun vahyi ile bildirdiği davasına, O’nun dinine, O’nun peygamberlerine yardım etmektir.

Allah’a Yardım, Allah Davasına Yardımdır.

---------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1731 - Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?"

"Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi."

-------------

Tirmizî, Daavât 80.
 
---

52 - İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti".

------------

Muvatta, Kader 3, (2, 899).

Kütübüsitte
 
---

1732 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"

"Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?"

"Allah'tan, dedi, dünya ve âhiret için âfıyet isteyin!"

------------------

Ebû Dâvud, Salât 35, (521); Tirmizî, Salât 46, (216), Daavât 138, (3588, 3589).
 
---

Bir insanın hidayetine vesile olman, bütün insanlığa can vermendir.

---------------

Mustafa İslamoğlu
 
[FONT=Verdana]--

Sözün gücü kaynağından gelir.
En güçlü söz En Güçlü'nün sözüdür;
tıpkı en güzel söz En Güzel'in Sözü olduğu gibi.
Kapılar Kur'ân'a açılmaktadır.

-----------

Mehmet Okuyan[/FONT]
 
--

Hz. Peygamber'e salât etmek demek; onun getirdiği değerlere teslim olmak demektir. Bu değerler Kurân-ı Kerîm'dir, İslâmdır, insanlıktır.

--------

[Prof. Dr. Mehmet OKUYAN]
 
----

1. MECLİS

Bu konuşma, pazar sabahı Ribât'ta (*) yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 3 Şevval 545, Milâdî 1150.


Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldü¬rür, tevhid -Allah'ı birleme- nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder.Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getir-mez. Bildiği tek şey vardır, o da;“Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır.

* * *

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıka¬rır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onun¬la cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır için¬de hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mü-kâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir:

“Ey mutmainne -sakin, Hakk’a uyar- nefis, Rabb’ine dön! O, senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (el-Fecr, 89/27-29)

Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıs¬lah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma! Ta ki, manevî pederi İb¬rahim'e (a.s) nispeti yerinde olsun.

O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakin¬di. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama onun bunlara al¬dırış ettiği yoktu. Allah'tan başka kimseden talebi yoktu.

“O’nun hâlimi bilmesi, bana yeter!” diyordu.

Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkiyle tevekkül etmiş, Rabb’ın za¬tına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki;

“Biz ateşe, ‘İbrahim'e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol!' dedik.” (el-Enbiyâ, 21/69) mealinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.

Sabırlı kullara, Allah'ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız nimetleri… Şu âyet-i kerime sözümüze şahittir:

“Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (ez-Zümer, 39/10)

Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O’nun gözünden kaçmaz.

Siz, bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.

“Allah sabırlı kişilerle olur.” (el-Bakara, 2/153) Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O'na bağlanmayı ve O'nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O'nunla sabredin, O'nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.

Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O'nun huzu¬runa varmadan uyanın. O'nun şedit emirlerini duymadan gözleri¬nizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.

...

-------------------------

Abdulkadir Geylani
 
---

1. Meclis

...

Ey cemaat! Allah yolunda olun. Sâlihler böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Sâlih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyor¬sanız, O'nun itaatine koşun. O'nun yolunda sabırla devam edin. Yap¬tığı işlere boyun eğin. Hakk'ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize dü¬şen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takva eli ile aldılar. Bu arada verâ -şüphelileri bırakma- hâlini de bir yana atmadılar. Bu hâli benliklerine sindirdikten sonra öbür âlemi istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları önünde boynu bükük ve itaat ehli oldular. Onların vazifesi, önce ne¬fislerini yola getirmek, sonra başkalarını. Önce özlerine öğüt verdi¬ler; sonra da başkalarına.

Ey evlat! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını. Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslaha muhtaç hâllerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin hâlde, gayrın ıslahı sana nice nasip olur? Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın? İnsanları, ancak ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden ancak Mahmûd (s.a.v) -Peygamberimiz- kurtarabilir. Ve onun hakiki vârisleri... İnsanları Allah'a, Allah'ın irfan ve tam îman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar.

Hak tasarrufundan sana laf açmak düşmez. Sana gereken; O'nu sevmek ve O'ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O'nun uğruna görmek… Bunlar kalple olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun? Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu? İşte, en önemli iş, bu oluyorsa mesele yok! Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk! Yakışır mı? Bu, nifak alametidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.

Acırım sana. Sözün ittikâ -kötülükten sakınma- dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığın yok; ama kalbin daima itiraz hâlinde. Allah Teâlâ bir kudsî hadiste şöyle buyurur:

“Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kötülüklerin bana gelmekte... Bu nasıl oluyor?”

...

----------------------------------

Abdulkadir Geylani
 
1. Meclis

...

Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah'a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakiki mânada O'na kulluk etseydin, O'nda yok olurdun. O'nun varlığında erir, kaybolurdun.

Tam îmana sahip olan, nefis şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz. Aslında îman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki? Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca... Îman sahibi, Rabb’inden başkasına inanmaz ve varlık tanımaz, O’nun gayrını bir yana atmıştır. Hele dünyalık şeylerden hiç hoşlanmaz, öbür âlemi arzular. Bu hâle eren, elbette ki Mevlâsı ile olur. Bütün kulluğunu O'nun uğruna yapar. Cümle vaktini O'nun yolunda geçirir.

Îman sahibi, can kulağı ile şu ilâhî hitabı işitmiştir:

“Onlar yalnız Allah'a kullukla emrolunmuşlardır. Din yolunda pak ve ihlâs sahibi olarak.” (el-Beyyine, 98/5)

Varlığında beslenen halkı, Hakk’a eş etmekten sakın. Allah'ı tevhid et. Çünkü bütün eşyanın yaratıcısı O'dur. Her ne varsa hepsi O'nun elindedir. Ey O'nsuz şey arayan adam, başta aklını ara! Sen aklını yitirmişsin. O'nun hazinesi dışında bir şey var mı? Şu âyet-i kerimeyi iyi dinle:

“Bize göre, saklı hiçbir şey yoktur. Her şey bize malûmdur.” (el-Hicr, 15/21)

...

-----------------------

Abdulkadir Geylani
 
----

1. Meclis

...

Ey cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarf eden Abdulkâdir'e dönün. Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden olduğum için beni Kâdir'e -Allah'a- ulaştırdı.

Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O'na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O'na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şahı'nın elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakmayalım. (Peygamber’i kastediyor. Peygamber'e ulaştırıcı ve kavuşturu¬cu olması sıfatıyla kendini kastetmesi de muhtemel) Tazim bizi kü¬çültmez. Bilakis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden ka¬pıya mı koyarsınız? Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersiniz? Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk'ın sohbeti¬ne erer, iyilik kaynağını bulursunuz.

İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velayet derecesi kapıda se¬ni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizinden doya doya içmen böylece kabil olur.

O’nun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yok¬tur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. O’nun rahmeti, kade¬re uyana gelir. Bu hâlin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takva hâli sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! Îman sahibi, bunların cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkar, ne de atının eğeri sökülür.

O büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpış¬mak için yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, susmaktır. Ancak Rabb’lerinin kaderi onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun farkına varmazlar. Benlikleri ölmüştür. Yarın kıyamet olduğunda duyular nasıl konuşursa, burada onlar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur, Allah herkesi konuşturmaya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince, sebepler hazır olur.

Allah'ın dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyüklerin bu şekilde konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda, yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları bir hükme dayanır. Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz. Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sözü bu büyükler beyan etmiştir.

Peygamberlerden sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir. Peygamberimiz:

“Bilginler, Peygamberlere vâristir.” buyuruyor.

Asıl veraset, yukarıda anlattığımız ve daha anlatacağımız huy¬ları benimsedikten sonra başlar.

...

----------------------------------

Abdulkadir Geylani
 
---

Müslüman girdiği çevreye uyan değil, girdiği çevreyi inancına uydurandır.

---------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1733 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua."

----------------

Muvatta, Nidâ 7, (1, 70)

Ebû Dâvud, Cihâd 41, (2540)
 
--

Kuran kendisiyle amel edilsin diye indirilmiştir. Fakat insanlar, onu okumayı amel edindiler.”

-----------

-İbni Kayyim el-Cevziyye-
 
Üst Alt