Fakir Dede Destanı-2
Bizim Dergah...
29 Mayıs 2013 09:38
BİZİM DERGÂHIN NE TAPUSU VAR, NE KAPUSU NE DE ÇATUSU
Mevsimlerden bahar olmasına rağmen havalar henüz ısınmamıştı. İstanbul’da bahar oldukça serin geçiyordu. Fakir Dede’nin ağzından şu sözcükler döküldü: “Dergâhta hava serin bugün…” Bunun üzerine Fakir Dede’ye sordum: “Dergâhınız nerede Fakir Dede?”
Fakir Dede bana uzun uzun bakarak tebessüm etti. Bir nefes daha çubuktan çekti ve: “Evlat, bizim dergâhın ne tapusu var, ne kapusu, ne de çatusu. Bizlere tüm yeryüzü dergâh. Yaradan ne buyurdu Kelam-ı Şerif’inde: ‘YERYÜZÜ SİZLERE MESCİD KILINDI.’ Ne dedi yaratılmışların Sultanı Muhammed Mustafa (sav) : ‘Yeryüzü bana mescid kılındı.’ Öyleyse tüm arz secde yeri. Tüm arz bizlere; mescid, dergâh, mektep, hizmet yeri, öğrenme yeri, öğretme, kulluk yeridir. Yeryüzünde kulluk yapılmayacak bir santim yer var mı?”
“Eyvallah Fakir Dede. Yalnız Üsküdar’da belki yedi yıl olmuştur, Molla Remzi Efendi’nin bir vaazını dinlemiştim: ‘Kahve, nargile, çubuk içilen bu tür mekânları, necis yerler, dedikodu yerleri olarak adlandırmıştı. Bu yerlere girmenin doğru olmadığını, girilse bile Allah’ın isminin anılmasının caiz olmadığını,’ beyan etmişlerdi. Birçok ihvan, bu tür yerlere kem bakar. Şimdi anlıyorum ki nasip her yerde olabilir,” dedim.
Bu sözlerim üzerine Fakir Dede şunları söyledi:
“Tanırım o ahmak Molla Remzi Efendi’yi. İyi bir hafızdır. Kendisini severim de. Yarımdır biraz, inşallah tam olur. Bak Âdem Çelebi, şimdi sana anlatacaklarımı birkaç sene evvel ona da anlattım. Ona dedim ki ; ‘Konun açılırsa seni ahmak olarak yad edeceğim…’ Yaradan Cin Sûresi 18. ayette: ‘ŞÜPHESİZ Kİ, BÜTÜN SECDE EDİLEN YERLER, MESCİDLER, ALLAH’A YAKLAŞMAK, O’NA TESLİMİYETİ GÖSTERMEK İÇİNDİR,’ buyurur. Şimdi ben bu kıraathanenin, şu köşesine postu serip, iki rekât namaz kılabilir miyim? ‘Evet’ kılabilirim. Allah’a yaklaşmaya sebep sohbet edebilir miyim? ‘Evet.’ Bak burası kahve; nicesi kahve içer, nicesi nargile tüttürür. Kimisi devletten şikâyet eder, kimisi tulumbacıların sohbetini yapar. Biz ne yapıyoruz? Şimdi yaptıklarımız bu ayete haşa ve kellâ muhalif mi? Nakşet kafana Âdem Çelebi: ‘Biz kahvede de Allah deriz, Kâbe’de de.’ Yaradan Tevbe Sûresi 119. ayette: ‘ALLAH’TAN KORKUN, DOĞRULARLA BERABER OLUN.’ buyuruyor. Kötülerle oturup kalkmak, yaratılmışların efendisine, Muhammed Mustafa (sav)’ya farzdır. O’nun varislerine de: Tebliğ edecekler. Doğru yolda olan zaten hidayet ehli. Şimdi bu ayete bir de şöyle bak: ‘Allah’tan korkun, itaat edin, doğrularla beraber olun.’ Bu bir tavsiye, emir. Peki bu doğrular hep tekkede, camide mi? Kahvede de doğrulardan bulduk. Şimdi bu emre, tavsiyeye uymayalım mı? Önemli olan sadıklar, doğrular ise; doğru nerede ise onunla oluruz. Ayet, camide, tekkede demiyor…”
MELÂMÎ MEŞREP İCTİHADI
“Bak Âdem Çelebi; sana kıraathanelerde, cami ve tekke gibi yerler dışında, abes sayılan mekân ve ortamlarda usul olmuş, bu muhabbetlerin sırrını vereyim de dinle. Pir-i Türkistanî Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri, Hızır Sultan ile yaptığı istişare sonunda, bu sırrı ehil dedelerine usul olarak verdi.
Neydi o usul, kulak ver: Ahir zaman peygamberi ki, geldi. Hoş geldi Muhammed Mustafa (sav). Onun gelişi artık dünya hayatının, ahir ömrünün alâmetidir ki, bu da dünyanın son zamanıdır. Demek ki, Allah bilgisini bu zamanda anlatmak zor olacak ki, çok çileli olacak ki, bu da Muhammed Mustafa Aleyhisselatu Vesselâmın sırrındandır. Zira O Nurlu Elçi (sav); İslâm’ı, kelâmı, Allah bilgisini, nice zorluklarla, nice çilelerle tebliğ etti. Onun varislerine, ümmetine muradullahta görülen revâ budur. Bundan misâl, öyle zalim, öyle halim idareler, sultanlar gelecek ki, her iki durumda da; İslâm’ı, Allah bilgisini anlatmak çok zor, çileli olacak. Kimi devirler geldi ki; camiler, dergâhlar yıkıldı. Misâl: Moğol istilası, İslâm’ı, Allah bilgisini anlatma bu gibi devirlerde güçleşecek. Camii yok, dergâh yok, ya da var zahiri sebeplerde Allah bilgisini anlatmanın imkânı yok. O zaman ictihad şu ola ki; imkân bulduğun her mekân ve ortamda Allah bilgisini anlat. Anlat ki, melûn Şeytan’ın istediği olmasın. Derûnî Allah bilgisi öğretileri unutulmasın. Bak, Sultan Abdülhamid Han devrindeyiz. Ondan daha iyi padişah mı bulacağız? Ama bu devirde bile iki kişi bir araya gelse, jurnallemek için kulak uzatanlar var. Neden? Devir fitne devri. Devir, zalim de olsa halim selim de olsa, Muhammed Mustafa’nın sırrı muradullah olan budur. Bu usulü muhabbet ictihaddır. Cahile anlatamazsın, molla da olsa fark etmez. Molla Efendi şeriat dairesindeki usulü yapar ki, bu doğrudur. Bizler de aynı daireden, Derûnî usulü yaparız ki, buna doğru demek için ehil olmak lazımdır. Ehil olmayana sözümüz ne ola ki? Hemen hüküm vermemek lazım. Musa Peygamber Hızır Sultan’a niye muhalif oldu? Şeriat Peygamberi ilmi kadar anladı. Hızır Sultan Kehf Suresi’nin, sonunda ne dedi: ‘BEN BUNLARI KAFAMDAN YAPMADIM. RABBİMİN MURADIYDI HEPSİ.’ Bildiğin gibi Hızır Sultan çocuğun kafasını kesmişti. Allah’tan biz kıraathanede sadece Allah bilgisini anlatıyoruz. Buna rağmen bize kızıyorlarmış, varsın kızsınlar. Biz de bunları kafamızdan yapmıyoruz. Şimdi misâl öyle bir devir geldi ki, her yeri şer kapladı. Her alan, şer alanı olmuş. Sende oradasın. Cami yok, dergâh yok. Allah bilgisini, buralar yok diye anlatmayacak mısın? Şer zaman, şer mekân ne fark eder Âdem Çelebi?
Sanma ki bu muhabbet ucuz Âdem Efendi. Sen, beş sene dergâhta pişmeseydin, mürekkep yalamasaydın, mazhar olamazdın bu usulü muhabbete. Bizler iki türlü halka hizmet ederiz. Birincisi asıl olanı, senin de mazhar olduğun usulü muhabbet ehli. İkincisi sohbet ehli. Halktan nasibi, akıl gözü olanlar gelirler; ‘eren baba bize bir nasihat, bir tavsiye ver’ derler. Şimdi anla ki muhabbet başka, sohbet başkadır.
Hakkın hazır ve nazır olduğu her yerdedir muhabbet
Cibril Emin’in Muhammed’ül Emin’le yaptığıdır muhabbet.
Yaradan ilk vahiyi mağarada tebliğ etti. Ne camii de ne tekke de ne de Kâbe’de. Öyle gerekmiş de ondan.
Hadi ikindi vakti, koca Beyazid Camii gözümüzün içine bakarken kahvede namaz kılacak değiliz,” dedi Fakir Dede.
Camiye gittik, en arka köşeye oturduk. Fakir Dede, başındaki sikkeyi çıkarıp külâh
taktı. Namazı eda ettik. Elhamdülillahi Rabb’ül Âlemîn…
Oktan Keleş
(Derûnî Devlet-Kutsal Halı Kitabı'ndan)
Fotoğraflar için:
Fakir Dede Destanı-2 / ON ALTI YILDIZ