Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

---

1734 - Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın."

----------

Müslim, Salât 215, (482)

Ebû Dâvud, Salât 152, (875).
 
---

Hak davanın davetçisi sadece Allah’a davet edendir. Sadece Allah’a davet eden kişi, hak davanın davetçisi olmayı hak eder. Zira tüm peygamberler Allah’a davet eder. Onların başında da âlemlere rahmet Hz.Muhammed gelir:

“Sen ey peygamber! Elbet Biz seni bir şahit, bir müjdeci bir uyarıcı olarak gönderdik; yine O’nun izniyle Allah’ı çağıran bir davetçi ve etrafını aydınlatan bir kandil olarak...” (Ahzab, 33/45-46).

------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1735 - Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatıyor:

"(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icâbete mazhariyetleri hususunda hiçbir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsâfirin duası, babanın evladına duası."

---------------

Tirmizî, Birr 7, (1906); Cennet 2, (2528), Daavât 139, (3592)
Ebû Dâvud, Salât 364, (1536)
İbnu Mâce, Dua 11, (3862)
 
Fakir Dede Destanı-2

Bizim Dergah...

29 Mayıs 2013 09:38


BİZİM DERGÂHIN NE TAPUSU VAR, NE KAPUSU NE DE ÇATUSU

Mevsimlerden bahar olmasına rağmen havalar henüz ısınmamıştı. İstanbul’da bahar oldukça serin geçiyordu. Fakir Dede’nin ağzından şu sözcükler döküldü: “Dergâhta hava serin bugün…” Bunun üzerine Fakir Dede’ye sordum: “Dergâhınız nerede Fakir Dede?”

Fakir Dede bana uzun uzun bakarak tebessüm etti. Bir nefes daha çubuktan çekti ve: “Evlat, bizim dergâhın ne tapusu var, ne kapusu, ne de çatusu. Bizlere tüm yeryüzü dergâh. Yaradan ne buyurdu Kelam-ı Şerif’inde: ‘YERYÜZÜ SİZLERE MESCİD KILINDI.’ Ne dedi yaratılmışların Sultanı Muhammed Mustafa (sav) : ‘Yeryüzü bana mescid kılındı.’ Öyleyse tüm arz secde yeri. Tüm arz bizlere; mescid, dergâh, mektep, hizmet yeri, öğrenme yeri, öğretme, kulluk yeridir. Yeryüzünde kulluk yapılmayacak bir santim yer var mı?”

“Eyvallah Fakir Dede. Yalnız Üsküdar’da belki yedi yıl olmuştur, Molla Remzi Efendi’nin bir vaazını dinlemiştim: ‘Kahve, nargile, çubuk içilen bu tür mekânları, necis yerler, dedikodu yerleri olarak adlandırmıştı. Bu yerlere girmenin doğru olmadığını, girilse bile Allah’ın isminin anılmasının caiz olmadığını,’ beyan etmişlerdi. Birçok ihvan, bu tür yerlere kem bakar. Şimdi anlıyorum ki nasip her yerde olabilir,” dedim.

Bu sözlerim üzerine Fakir Dede şunları söyledi:

“Tanırım o ahmak Molla Remzi Efendi’yi. İyi bir hafızdır. Kendisini severim de. Yarımdır biraz, inşallah tam olur. Bak Âdem Çelebi, şimdi sana anlatacaklarımı birkaç sene evvel ona da anlattım. Ona dedim ki ; ‘Konun açılırsa seni ahmak olarak yad edeceğim…’ Yaradan Cin Sûresi 18. ayette: ‘ŞÜPHESİZ Kİ, BÜTÜN SECDE EDİLEN YERLER, MESCİDLER, ALLAH’A YAKLAŞMAK, O’NA TESLİMİYETİ GÖSTERMEK İÇİNDİR,’ buyurur. Şimdi ben bu kıraathanenin, şu köşesine postu serip, iki rekât namaz kılabilir miyim? ‘Evet’ kılabilirim. Allah’a yaklaşmaya sebep sohbet edebilir miyim? ‘Evet.’ Bak burası kahve; nicesi kahve içer, nicesi nargile tüttürür. Kimisi devletten şikâyet eder, kimisi tulumbacıların sohbetini yapar. Biz ne yapıyoruz? Şimdi yaptıklarımız bu ayete haşa ve kellâ muhalif mi? Nakşet kafana Âdem Çelebi: ‘Biz kahvede de Allah deriz, Kâbe’de de.’ Yaradan Tevbe Sûresi 119. ayette: ‘ALLAH’TAN KORKUN, DOĞRULARLA BERABER OLUN.’ buyuruyor. Kötülerle oturup kalkmak, yaratılmışların efendisine, Muhammed Mustafa (sav)’ya farzdır. O’nun varislerine de: Tebliğ edecekler. Doğru yolda olan zaten hidayet ehli. Şimdi bu ayete bir de şöyle bak: ‘Allah’tan korkun, itaat edin, doğrularla beraber olun.’ Bu bir tavsiye, emir. Peki bu doğrular hep tekkede, camide mi? Kahvede de doğrulardan bulduk. Şimdi bu emre, tavsiyeye uymayalım mı? Önemli olan sadıklar, doğrular ise; doğru nerede ise onunla oluruz. Ayet, camide, tekkede demiyor…”


MELÂMÎ MEŞREP İCTİHADI

“Bak Âdem Çelebi; sana kıraathanelerde, cami ve tekke gibi yerler dışında, abes sayılan mekân ve ortamlarda usul olmuş, bu muhabbetlerin sırrını vereyim de dinle. Pir-i Türkistanî Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri, Hızır Sultan ile yaptığı istişare sonunda, bu sırrı ehil dedelerine usul olarak verdi.

Neydi o usul, kulak ver: Ahir zaman peygamberi ki, geldi. Hoş geldi Muhammed Mustafa (sav). Onun gelişi artık dünya hayatının, ahir ömrünün alâmetidir ki, bu da dünyanın son zamanıdır. Demek ki, Allah bilgisini bu zamanda anlatmak zor olacak ki, çok çileli olacak ki, bu da Muhammed Mustafa Aleyhisselatu Vesselâmın sırrındandır. Zira O Nurlu Elçi (sav); İslâm’ı, kelâmı, Allah bilgisini, nice zorluklarla, nice çilelerle tebliğ etti. Onun varislerine, ümmetine muradullahta görülen revâ budur. Bundan misâl, öyle zalim, öyle halim idareler, sultanlar gelecek ki, her iki durumda da; İslâm’ı, Allah bilgisini anlatmak çok zor, çileli olacak. Kimi devirler geldi ki; camiler, dergâhlar yıkıldı. Misâl: Moğol istilası, İslâm’ı, Allah bilgisini anlatma bu gibi devirlerde güçleşecek. Camii yok, dergâh yok, ya da var zahiri sebeplerde Allah bilgisini anlatmanın imkânı yok. O zaman ictihad şu ola ki; imkân bulduğun her mekân ve ortamda Allah bilgisini anlat. Anlat ki, melûn Şeytan’ın istediği olmasın. Derûnî Allah bilgisi öğretileri unutulmasın. Bak, Sultan Abdülhamid Han devrindeyiz. Ondan daha iyi padişah mı bulacağız? Ama bu devirde bile iki kişi bir araya gelse, jurnallemek için kulak uzatanlar var. Neden? Devir fitne devri. Devir, zalim de olsa halim selim de olsa, Muhammed Mustafa’nın sırrı muradullah olan budur. Bu usulü muhabbet ictihaddır. Cahile anlatamazsın, molla da olsa fark etmez. Molla Efendi şeriat dairesindeki usulü yapar ki, bu doğrudur. Bizler de aynı daireden, Derûnî usulü yaparız ki, buna doğru demek için ehil olmak lazımdır. Ehil olmayana sözümüz ne ola ki? Hemen hüküm vermemek lazım. Musa Peygamber Hızır Sultan’a niye muhalif oldu? Şeriat Peygamberi ilmi kadar anladı. Hızır Sultan Kehf Suresi’nin, sonunda ne dedi: ‘BEN BUNLARI KAFAMDAN YAPMADIM. RABBİMİN MURADIYDI HEPSİ.’ Bildiğin gibi Hızır Sultan çocuğun kafasını kesmişti. Allah’tan biz kıraathanede sadece Allah bilgisini anlatıyoruz. Buna rağmen bize kızıyorlarmış, varsın kızsınlar. Biz de bunları kafamızdan yapmıyoruz. Şimdi misâl öyle bir devir geldi ki, her yeri şer kapladı. Her alan, şer alanı olmuş. Sende oradasın. Cami yok, dergâh yok. Allah bilgisini, buralar yok diye anlatmayacak mısın? Şer zaman, şer mekân ne fark eder Âdem Çelebi?

Sanma ki bu muhabbet ucuz Âdem Efendi. Sen, beş sene dergâhta pişmeseydin, mürekkep yalamasaydın, mazhar olamazdın bu usulü muhabbete. Bizler iki türlü halka hizmet ederiz. Birincisi asıl olanı, senin de mazhar olduğun usulü muhabbet ehli. İkincisi sohbet ehli. Halktan nasibi, akıl gözü olanlar gelirler; ‘eren baba bize bir nasihat, bir tavsiye ver’ derler. Şimdi anla ki muhabbet başka, sohbet başkadır.

Hakkın hazır ve nazır olduğu her yerdedir muhabbet
Cibril Emin’in Muhammed’ül Emin’le yaptığıdır muhabbet.


Yaradan ilk vahiyi mağarada tebliğ etti. Ne camii de ne tekke de ne de Kâbe’de. Öyle gerekmiş de ondan.

Hadi ikindi vakti, koca Beyazid Camii gözümüzün içine bakarken kahvede namaz kılacak değiliz,” dedi Fakir Dede.

Camiye gittik, en arka köşeye oturduk. Fakir Dede, başındaki sikkeyi çıkarıp külâh
taktı. Namazı eda ettik. Elhamdülillahi Rabb’ül Âlemîn…

Oktan Keleş

(Derûnî Devlet-Kutsal Halı Kitabı'ndan)

Fotoğraflar için: Fakir Dede Destanı-2 / ON ALTI YILDIZ
 
[FONT=verdana]--

Musibet;

mü’minin imanını,
kâfirin inkârını,
münafığın nifakını artırır.

---------------

Mustafa İslamoğlu
[/FONT]
 
---

1736 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur."

------------

Tirmizî, Birr 50, (1981)
Ebû Dâvud, Salât 364, (1535)
Müslim, Zikr 88, (2733)
Buhârî, Mezâlim 9.
 
--

Allah'ı seven, Kur'an'ı da sever.

Kur'an Allah'ın kelamıdır. Sevene en çok lezzet veren şey, sevdiğinin sözünü dinlemektir.

Allah'ı seven kişiye Kur'an'dan daha lezzet veren şey yoktur.

---------

Mustafa İslamoğlu
 
---

1. MECLİS

...

Ey cemaat! Allah'ın nimetlerine şükredin. Sizde bulunan nimetleri O'ndan görün. Çünkü yaratanımız buyurdu:

“Sizde bir nimet varsa, o Allah'tandır.” (en-Nahl, 16/53)

Hani O'nun nimetlerine şükrünüz? Hâlbuki O'nun iyilikleri sizi sarmıştır. Nimetleri içinde dönüp duruyorsunuz.

Hâlin nicedir, iyiliği başkasından gören çaresiz! Bir taraftan iyiliği Allah'tan başkasına mal edersin, beri yana döner, nimeti az bulursun! Size gerekmeyeni, yaramazı neden beklersiniz? Allah'ın verdiği kuvvet ve kudreti O'na isyanda harcamanıza sebep ne?

* * *

Ey evlat! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya muhtaçsın. Ayak kaymasını önleyecek tedbirin olmalı. Hakk’ın her an seni kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığını sarmalı. Anlattıklarımıza şiddetle ihtiyacın vardır. Benliğini bu öğütlerle donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur.

Halk arasında büyük olarak tanınan kimseleri ufak bir hata yıkabilir; zahidleri şehvetler perişan eder. Ebdâlleri, maddî varlığını manevî varlığa katmak isteyenleri, yersiz düşünce süründürür. Bilhassa yalnızlık hâllerinde, kötü fikirlerden kendilerini korumaları gerektir.

Doğruların yıkılışı bir an işidir. Çünkü bunlar şahın kapısında beklerler. Tek tek halkı Hakk'a çağırmaya memur edilmişlerdir. Onlar, mahlûkata şöyle hitap ederler:

“Ey kalpler! Ey Ruhlar! Ey insanlar ve cinler! Hak yolunu istiyorsanız bana gelin! Gelişiniz kalp adımı ile olsun. Takva ve vera' caddesinden aşın, gelin. Dünyayı bırakın. Âhireti bir yana atın. Mevlâ’nızdan başkasını düşünmeyin. Bana bu duygularla dolarak gelin!
İşte, bize uyanlar böyle olur. Gayretleri sayesinde yerle gök arasındaki boşluk dolar.

...

-----------------------

Abdulkadir Geylani
 
---

Ben, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Muhammed'in ashabını gördüm; içinizde onlara benzer bir kişi bile göremiyorum. Onlar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde sabahlarlar, gecelerini namazla geçirirlerdi. Kimi alınlarını toprağa koyarlardı, kimi yüzlerini. Kıyâmeti andılar mı, köz gibi yanarlardı. Alınları, secdeden, âdetâ keçinin dizlerine dönmüştü, kabuk bağlamıştı. Allah anıldı mı, azap korkusundan, sevap ümidinden gözyaşı dökerlerdi; hem de öylesine ki yenleri yakaları ıslanırdı; yel eserken ağaç nasıl sallanırsa öyle titrerlerdi.

--------------

Hz. Ali ra. (Nehcül Belaga)
 
VİDEOLAR / ON ALTI YILDIZ

Oktan Keleş Hocamızın videolarında Kuran la ilgili çok değerli açıklamalar bulunmaktadır. Herkese tavsiye ederim...

Oktan Hocamızdan ve emeği geçenlerden Allah razı olsun...amin...
 
---

1. MECLİS

...

Ey evlat! Nefisle olma. Kötü arzuyla olma. Dünya ile olma. Âhireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tevbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tevbe ilk defa kalple olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ'na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânada değil, hakikî mânada Allah'tan utan. Bunlar kalp işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamber’in göstermiş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bulunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir. Kalp, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgisini varlığına sindirir. O’nun sonsuz ilim denizine dalar. Sebebi bırakır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat hâlde bulununcaya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

“Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.” (eş-Şuârâ, 26/78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra... Sonra, doğruyu bulur. Yolunu aydınlık kaplar. Allah'a hakiki mânasıyla inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk'ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer. Yürüdüğü yolda korkulu bir şey gelse, îman kalkanı onu saklar; ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yok olur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

...

----------------------------------

Abdulkadir Geylani
 
[FONT=&quot]--

Müslüman vahyin talebesi olmaktan şeref duyan adamdır.

---------------
[/FONT]
[FONT=&quot]Mehmet Okuyan [/FONT]
 
---

1737 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Duaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarınızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün."

-------------

Ebû Dâvud, Salât 358, (1489,1490,1491).
 
--

(BAKARA suresi 183. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)


---------

[SIZE=4]يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ[/SIZE]

---------------

Okunuş - Ya eyyuhellezine amenu kutibe aleykumus siyamu kema kutibe alellezine min kablikum leallekum tettekûn.

---------------------------------


TefhimulKuran - Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı) . Umulur ki sakınırsınız.

Elmalılı Orj. - Ey o bütün iman edenler! Üzerlerinize oruc yazıldı, netekim sizden evvelkilere yazılmıştı gerek ki korunursunuz

Elmalılı S1 - Ey iman edenler, oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız diye farz kılındı.

Elmalılı S2 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

Diyanet - Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.

F. Kuran - Ey müminler,sizden önceki ümmetlere olduğu gibi, günahlardan arınasınız diye, sayılı günler olarak oruç tutmak size de farz kılındı.

M. Esed - Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.


-------------------------------------------------------------------------------
 
--

(BAKARA suresi 185. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

---------


شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖى اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرٖيضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ يُرٖيدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرٖيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

--------------------------

Okunuş Şehru ramedanellezi unzile fihil kur'anu hudel lin nasi ve beyyinatim minel huda vel furkan, fe men şehide minkumuş şehra felyesumh, ve men kane meridan ev ala seferin fe iddetum min eyyamin uhar, yuridullahu bikumul yusra ve la yuridu bi kumul usr, ve li tukmilul iddete ve li tukebbirullahe ala ma hedakum ve leallekum teşkurûn.

---------------------------------------------

Diyanet - (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.

Elmalılı Orj. - O Şehri Ramazan ki insanları irşad için hak fürkanı, hidayet delili beyyineler halinde Kur'an onda indirildi, onun için sizden her kim bu Ay şuhudda -ya'ni hazarda- ise onu oruç tutsun, kim de hasta yahud seferde ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerden kaza etsin, Allah size kolaylık irade buyuruyor zorluk irade buyurmuyor, hem buyuruyor ki sayıyı ikmal eyleyesiniz de size hidayet buyurduğu veçh üzere Allahı tekbir ile büyükleyesiniz ve gerek ki şükredesiniz

Ö.N. Bilmen - Ramazan ayı, öyle bir aydır ki, o ayda insanlara doğru yolu gösteren ve açık âyetleri cami olup hak ile bâtılın arasını ayıran Kur'an-ı Azîm nâzil olmuştur. İmdi sizden Ramazan ayında hazır bulunan, o ayın orucunu tutsun. Ve hasta veya sefer halinde bulunursa, diğer günlerde o miktar oruç tutsun. Allah Teâlâ sizin için kolaylık ister, sizin için güçlük istemez. Malumdur ki oruç adedini ikmal edersiniz. Ve size hidâyet buyurmuş olduğundan dolayı Allah'a tekbirde bulunursunuz ve şükredersiniz.

TefhimulKuran - Ramazan ayı. İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim de hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun) . Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylığı) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.

M. Esed - Kur'an, insanoğluna bir rehber, bu rehberliğin apaçık bir delili ve doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ilk defa) bu Ramazan Ayında indirilmiştir. Bundan dolayı, sizden kim bu aya erişirse onu baştan başa tutsun. Ancak hasta veya seyahatte olan, başka günlerde (aynı sayıda oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk çekmenizi istemez; ama (belirlenen günlerin) sayısını tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı yüceltmenizi ve (O'na) şükretmenizi (ister).

F. Kuran - Ramazan ayı ki, o ayda Kur'an, insanlara yol gösterici, doğru yola iletici, eğri ile doğruyu birbirinden ayırt edici olarak indirildi. İçinizden kim bu aya yetişirse onu oruçla geçirsin. Kim hasta ya da yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca sonraki günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bu sayılı günleri tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdi diye kendisini tekbir etmenizi (ululuğunu dile getirmenizi) ister, ola ki, O'na şükredersiniz.


--------------------------------------------------------------------------------
 
---

1. Meclis

...

Ey evlat! Gayretin yemek, içmek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır. İlâhî kuvvet, bunlarla seni bulamaz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır? Onlar, Hakk’ı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek. Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah'tır. O'nu ara. Allah ve O’nun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir. Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini candan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

Îman sahiplerine dünya, pişme ocağıdır. Âhiret onları hazır bekler. Hakk'ın gayreti onların kapalı perdesini açar. Onlarda Tekvin -istediğini yapabilmek- sıfatı tecelli eder. Bu, öbür âlemde olması gereken bir vasıftır. Ama onların dünyası da bir âhiret olur. Dünya ile âhiretin onlara bir değişik hâl getirmediği de, ayrıca iddiası gerekmez bir gerçektir.

Yalancı! Allah'ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet hâlinde “Allah!” de; sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı? Belâ geldi mi, sanki ilâhî duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun. Allah'ı yalnız iyilik içinde mi anacaksın? Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozukları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hâl, iç âlemi perişan etmeye yeter.

Bir adam Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e geldi:

“Seni seviyorum, yâ Rasûlallah!” dedi. Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“O hâlde fakirlik hâline razı ol!” Bir kişi yine geldi:

“Ben Allah'ı seviyorum!” dedi. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buna da şunları söyledi:

“O hâlde, belâ gömleğini giy. Allah ve Peygamber sevgisini fakirlik hâli ve belâ takip eder.”

Bundandır ki, birçok iyiler şöyle derler:

“Belâ velilere -Allah dostlarına- gelir. Ta ki, bir iddia peşinde koşmayalar. Böyle olmasaydı herkes velilik iddiasında bulunurdu.”

Allah, belâ anında dimdik durmayı iyilere verdi. Fakirlik ve ihtiyaç hâli ise bu sevginin gereğidir.

“Yâ Rabbi, bizi ateşten koru. Dünyada iyilik, âhirette yine iyilik ver.” (el-Bakara, 2/201)

...

----------------------------------

Abdulkadir Geylani
 
---

1. Meclis

...

Ey evlat! Nefisle olma. Kötü arzuyla olma. Dünya ile olma. Âhireti de bırak. Hakk'ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hazineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tevbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tevbe ilk defa kalple olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ'na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânada değil, hakikî mânada Allah'tan utan. Bunlar kalp işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamber’in göstermiş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bulunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir. Kalp, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgisini varlığına sindirir. O’nun sonsuz ilim denizine dalar. Sebebi bırakır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat hâlde bulununcaya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

“Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.” (eş-Şuârâ, 26/78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra... Sonra, doğruyu bulur. Yolunu aydınlık kaplar. Allah'a hakiki mânasıyla inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk'ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer. Yürüdüğü yolda korkulu bir şey gelse, îman kalkanı onu saklar; ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yok olur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

* * *

Ey evlat! Başına bir iş gelecek olursa, sabır eli ile karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse, şükür eli ile al. Bu hâle geldiğin zaman, en güzel şeyi bulmuş olursun.

Cehennem korkusu, îman sahiplerinin ciğerlerini parçalar. Renklerini değiştirir. Kalpleri mahzun olur. Bu duygu sonunda Allah'ın rahmet suyu üzerlerine saçılır. Lütuf hoşluğuna kavuşurlar. Âhiret kapısı onlar için açık olur; sevdikleri makamı görür ve sonunda oraya yerleşirler. Bir zaman rahat edip huzur bulduktan sonra, bu defa Celâl perdesi açılır. İlk korkudan daha büyük bir ürperme hâsıl olur. Kalpleri Hakk’a doğru uçmaya başlar. Bu devir de biterse, Cemâl kapısına yol açılır. Artık bulacaklarını bundan sonra bulurlar. Sakin ve emin olurlar; fakat bu emniyet ilk defadan çok üstün ve hoş olur. Dereceler bir bir artar, perdeler arka arkaya açılmaya başlar. Duyguları yeni yeni şeyler sezmeye koyulur, çünkü Hakk’ın tam yakını olmuş olurlar.

...

-----------------------

Abdulkadir Geylani
 
--

(BAKARA suresi 184. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

---------

[SIZE=4]اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرٖيضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ وَعَلَى الَّذٖينَ يُطٖيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكٖينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ[/SIZE]

------------------------

Okunuş - Eyyamem ma'dudat, fe men kane minkum meridan ev ala seferin fe iddetum min eyyamin uhar, ve alellezine yutikunehu fidyetun taamu miskin, fe men tetavvea hayran fe huve hayrul leh, ve en tesumu hayrul lekum in kuntum ta'lemûn.

--------------------------------------------

Diyanet - Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

Elmalılı Orj. - Sayılı günler, içinizden hasta olan veya seferde bulunan ise diğer günlerden sayısınca, ona dayanıb kalacaklar üzerine de fidye: bir miskin doyumu, her kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır, bununla beraber oruc tutmanız sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz

Ö.N. Bilmen - Sayılı günler. İmdi sizden her kim hasta olur veya sefer üzere bulunursa tutamadığı günler adedince sair günlerde (tutar). Oruca pek zor dayanabilecek kimse üzerine de fidye (bir miskin taamı) (farzdır). İmdi her kim tatavvu'an bir hayır yaparsa bu kendisi için daha hayırlıdır. Ve eğer oruç tutarsanız sizin için hayırlıdır. Eğer bilirseniz.

TefhimulKuran - (Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun) . Zor dayanabilenlerin üzerinde de bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır) . Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.

M. Esed - Sayılı günlerde (oruç). Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda (aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır); ve (bu gibi hallerde) gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür. Her kim, yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa kendisine iyilik yapmış olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke bunu bilseydiniz.

F. Kuran - İçinizden kim hasta ya da yolcu olursa tutmadığı günler sayısınca sonraki günlerde oruç tutar. Oruca dayanamayanların bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir. Kim gönüllü olarak bundan daha fazlasını verirse, bu onun için daha hayırlıdır. Ayrıca, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

---------------------------------------------------------------------------------
 
--

1738 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm."

---------

Buhârî, İstiska 21.
 
---

(BAKARA suresi 187. ayet) (Resmi: 2/İniş:92/Alfabetik:11)

-------

[SIZE=5]اُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ اِلٰى نِسَائِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ اَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ فَالْپٰنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِى الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِهٖ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ[/SIZE]

------------------------

Okunuş - Uhille lekum leyletes siyamir rafesu ila nisaikum, hunne libasul lekum ve entum libasul lehunn, alimellahu ennekum kuntum tahtanune enfusekum fe tabe aleykum ve afa ankum, fel ane başiruhunne vebteğu ma ketebellahu lekum, ve kulu veşrabu hatta yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytil esvedi minel fecri summe etimmus siyame ilel leyl, ve la tubaşiruhunne ve entum akifune fil mesacid, tilke hududullahi fe la takrabuha, kezalike yubeyyinullahu ayatihi lin nasi leallehum yettekûn.

--------------------------------------

Diyanet - Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar.

Elmalılı Orj. - Oruç gecesi kadınlarınıza ilişmeniz size helâl buyuruldu, onlar sizin için bir libas siz de onlar için bir libas mesabesindesiniz, Allah nefsinize emniyyet edemiyeceğinizi bildiği için müraceatınızı kabul buyurdu ve sizden afvetti, şimdi onlara mübaşerette bulunun ve Allahın sizler için yazdığını isteyin ve tâ fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yeyin için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun, bununla beraber siz mescidlerde i'tikâf halinde iken onlara mübaşerette bulunmayın, bunlar Allah hudududur sakın onlara yaklaşmayın, böyle ayırd ediyor Allah âyetlerini insanlara ki sakınıb korunsunlar

Ö.N. Bilmen - Sizin için oruç gecesi kadınlarınızla mücâmaatta bulunmak helâl kılındı. Onlar sizin için libastır. Siz de onlar için libassınızdır. Muhakkak sizin nefislerinize hıyanet edeceğinizi Allah Teâlâ bildi ve tevbenizi kabul etti ve sizden (günahlarınızı) af buyurdu. Şimdi onlara mübaşerette bulununuz. Ve Allah Teâlâ'nın sizler için yazdığı şeyi isteyiniz. Ve sizler için fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden tebeyyün edinceye kadar yiyiniz ve içiniz. Sonra orucu ertesi geceye kadar tam tutunuz. Ve siz mescitlerde mûtekif bulundukça kadınlarınıza mübaşerette bulunmayınız. Bu Allah'ın hudududur. Sakın onlara yaklaşmayınız. İşte Allah Teâlâ âyetlerini nâsa böyle açıkça beyan buyurur. Tâ ki onlar sakınalar.

TefhimulKuran - Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onların örtüsüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.

M. Esed - (Gündüz) tutulan oruçtan sonraki gece boyunca kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir: onlar sizin için bir elbise gibidirler ve siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden O size mağfiret ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır. Şimdi öyleyse onlara yaklaşabilir ve Allah'ın sizin için uygun gördüğünden yararlanabilirsiniz ve gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı fark edilinceye kadar yiyip içebilirsiniz. Sonra gece çökünceye kadar oruca devam edersiniz. Ama mescitlerde itikafta iken kadınlara yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır: O halde bu sınırları ihlal etmeyin: (işte) böylece Allah mesajlarını insanlara açıklıyor ki, O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olabilsinler.

F. Kuran - Sizin için oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak helal kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için bir libassınız. Sizin nefislerinize hıyanet edeceğinizi Allah bildi de, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın. Ve Allah’ın hakkınızda yazdığını isteyin. Ve fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde i’tikafta bulunduğunuz zaman kadınlarınıza yaklaşmayın. Bu, Allah’ın hudududur. Sakın onlara yaklaşmayın. İşte Allah ayetlerini insanlara böylece açıklar. Ta ki onlar korunsunlar.

--------------------------------------------------------------------------------------------
 
--

1739 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı."

---------------------

Tirmizî, Daavât 11, (3383).
 
---

Biz herkesin her dediğini değil Allah ın her dediğini yaparız...

--------------
 
--

Sayın Gökmen, teşekkür bizden. Allah ın selamı, rahmeti, bereketi ve afiyeti Hz Muhammed sav. Efendimize ve Onu sevenlere olsun...amin...

-------

Bir hutbesinden Hazret-i Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem’i anlatan sözleri

Sen de tertemiz olan Peygamberinin huylarıyla huylan; çünkü O'nda uyulacak huylar, yaslanacak kişiye yaslanacak şeyler vardır. Kulların Allah'a en sevgilisi, Peygamberine benzemeye çalışan, O'nun izini izleyen kişidir.

O, dünyada ağız dolusu bir lokma yemedi, dünyaya gözünün ucuyla bile bakmadı. Dünya ehlinin en zayıfıydı bedence; karnı en açıydı yemek bakımından. Dünya ona arzedildi, O kabûl etmedi bile. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ın buğzettiği şeyi bildi, ona buğzetti; horladığı şeyi bildi, horladı; küçük gördüğü şeyi küçük gördü, küçülttü. Bizde hiç bir ayıp olmasa da yalnız Allah'ın Rasûlünün buğzettiğini sevsek, Allah'ın ve Râsûlünün küçülttüğünü büyültsek, Allah'a karşı durmak, Allah'ın emrinden çıkmak için bu yeter bize.

Yeryüzünde yemek yerdi; kul gibi otururdu; ayakka-bısını kendi tâmir ederdi; elbisesini kendi yamardı; eğersiz merkebe binerdi; biri daha varsa ardına bindirirdi. Evinin kapısına, üstünde resimler bulunan bir perde asılmıştı; zevcelerinden birine, şunu kaldır buyurmuştu; baktıkça dünya ziynetlerini hatırlıyorum. Dünyayı gönlünden çıkarmıştı; onu anmayı hatırından geçirmezdi; ziynetini gönlünden yitirmişti; dünyayı o kadar gözden çıkarmıştı ki ne gönül bağlayacağı güzel bir elbisesi vardı, ne üstünde oturacağı beğenilecek bir yaygısı.

---------------------------

Hz. Ali ra. (Nehcül Belaga)
 
---

Kur'an-ı Mecid'i Vasfeden Bir Hutbeleri

Allah'ın beyanıyla faydalanın; Allah'ın öğüdüyle öğütlenin; O'nun öğüdünü kabûl edin, tutun. Çünkü Allah, sizin özürler getirmenize karşı açık deliller serdetti; sevdiği işleri size bildirdi; hoşlanmadığı şeyleri anlattı; bütün bunları da buyruklarına uymanız, nehyettiği şeylerden kaçınmanız için izhâr etti.

Gerçekten de Allah'ın Rasûlü, Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, şüphe yok ki cennet hoşa gitmeyen şeylerle kaplanmıştır, cehennem de isteklerle kaplanmıştır buyurmuştur.[27] Bilin ki hiç bir tâat yoktur, ancak tabiatın hoşlanmadığı şeye dayanır ve hiç bir isyân ve suç yoktur, ancak nefsin isteğine, dileğine bağlanır. Allah rahmet etsin şehvetinden kaçınan, nefsinin dileğini söküp atan kişiye; çünkü şu nefis, insanı olmayacak şeylere sürükler, götürür; insan, onun dileklerini söküp atmadıkça boyuna onun dileğine uyar, suça, isyâna düşer gider. Bilin ki Allah kulları, inanan, nefsinden zanlara düşerek, onun düzeninden emin olmadan sabahlar, akşamlar; boyuna nefsini ayıplar, onu kınar durur.

Sizden öncekiler gibi olun; sizden önce gidenlere uyun; onlar, dünyada, göçecek kişiler gibi çadır kurdular, konaklardan göçen kişiler gibi konakları bırakıp göçtüler.

-----------------------------

Hz. Ali ra. (Nehcül Belaga)
 
---

1740 - Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

"Adamın biri iki parmağı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Birle! Birle!" diye müdâhale etti."

------------------

Tirmizî, Daavât 117, (3552)
Nesâî, Sehv 37, (3, 38)
 
--

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

-----

[SIZE=5]يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ [/SIZE]

---------------

Okunuş - Ya eyyuhellezine amenu kutibe aleykumus siyamu kema kutibe alellezine min kablikum leallekum tettekûn.

---------------------------------

İbadetler kendi başlarına amaç değildirler. Onlar, gerçekleştirecekleri daha üst amaçlar için araç kılınmışlardır. Her ibadetin amaç ve hikmeti vardır, fakat bu amaç ve hikmeti, bazen o ibadeti emreden ilahi mesajın içerisinde açıkça yazılı olarak bulursunuz; bazen de, derin düşünme ve tüme varım yöntemiyle vahyi okuma sonucunda bulursunuz.

Oruç ibadetinin amacı, birincisine girer. Bizzat orucu emreden ayet şöyle başlar: "Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı!" Bu ilahi talimatın hemen ardından, oruç ibadetinin insanda gerçekleştirmek istediği amaç açıkça yer alır :

Leallekum tettekûn: “Umulur ki, takvaya ulaşırsınız."

---------------------------------------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
---

(KADİR suresi 1. ayet) (Resmi: 97/İniş:25/Alfabetik:48)

----------

[SIZE=5]اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ [/SIZE]

-------------------------

Okunuş - İnna enzelnahu fî leyletilkadr.

--------------------------------------------

TefhimulKuran - Gerçek şu ki, biz onu kadir gecesinde indirdik.

Elmalılı Orj. - Elhak biz indirdik onu kadir gecesi

Elmalılı S1 - Doğrusu Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.

Elmalılı S2 - Biz o (Kur'ân)ı Kadir gecesinde indirdik.

Diyanet - Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.

F. Kuran - Biz Kur'ân'ı kadir gecesinde indirdik.

M. Esed - Biz bu (ilahi kelam)ı Kadir Gecesi'nde indirdik.

----------------------------------------------------------------------
 
Üst Alt