Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

C*

(İHLÂS suresi 2. ayet) (Resmi: 112/İniş:22/Alfabetik:41)

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=6]اَللّٰهُ الصَّمَدُ [/SIZE]

Okunuş - Allahus samed.


Kelime kelime anlamı

1. allâhu : Allah
2. es samedu : samed, herşeyin ona muhtaç olması, onun hiçbir şeye muhtaç olmaması


Tefhimul Kuran - Allah, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).

Diyanet - “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”

Elmalılı Orj. - Allah, o eksiksiz sameddir

Elmalılı S1 - Allah, o eksiksiz, Samed'dir (Her şey O'na muhtaçtır.)

Elmalılı S2 - Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)

F. Kuran - Allah Samed'dir.

M. Esed - Allah, Öncesiz ve Sonrasız, Bütün Evrenin Asıl Sebebi.


C* *****************************************
 
C*

(İHLÂS suresi 3. ayet) (Resmi: 112/İniş:22/Alfabetik:41)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=6]لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ [/SIZE]

Okunuş - Lem yelid ve lem yuled.


Kelime kelime anlamı

1. lem yelid : o doğurmadı
2. ve lem yûled : ve doğurulmadı


Tefhimul Kuran - O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

Diyanet - O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”

Elmalılı Orj. - Doğurmadı ve doğurulmadı

Elmalılı S1 - Doğurmadı ve doğurulmadı.

Elmalılı S2 - Doğurmadı ve doğurulmadı

F. Kuran - O doğurmamış ve doğmamıştır.

M. Esed - O doğurmamıştır, doğurulmamıştır;


C* *****************************************
 
C*

(İHLÂS suresi 4. ayet) (Resmi: 112/İniş:22/Alfabetik:41)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=6]وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ [/SIZE]

Okunuş - Ve lem yekul lehu kufuven ehad.


Kelime kelime anlamı

1. ve lem yekun : ve olmadı
2. lehu : onun
3. kufuven : denk, eş
4. ehadun : tek, bir


Tefhimul Kuran - Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.

Diyanet - “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”

Elmalılı Orj. - Ona bir küfüv de olmadı

Elmalılı S1 - O'na bir küfüv (denk) de olmadı!»

Elmalılı S2 - O'na bir denk de olmadı.

F. Kuran - Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır.

M. Esed - ve hiçbir şey O'na denk tutulamaz."


C* *****************************************
 
C*


981 - Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a, yularlanmış bir deve getirerek: "Bu Allah yoluna bağışımdır" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama:

" Buna karşılık sana, kıyamet günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!" dedi.


C* ***************

Müslim, İmâret 132, (1892)
Nesâî, Cihâd 46, (6, 49)
 
C*
[SIZE=6]
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
اَللّٰهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ [/SIZE]


c* ***************
 
C*

(ÂLİ IMRÂN suresi 104. ayet) (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=5]وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ [/SIZE]

Okunuş - Veltekum minkum ummetuy yed'une ilel hayri ve ye'murune bil ma'rufi ve yenhevne anil munker, ve ulaike humul muflihûn.


Kelime kelime anlamı

1. ve li tekun : ve olsun
2. min-kum : sizden
3. ummetun : bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat
4. yed'ûne : çağırır, davet eder
5. ilâ el hayri : hayra
6. ve ye'murûne : ve emreder
7. bi el ma'rûfi : mâruf ile, irfan ile, iyilikle
8. ve yenhevne : ve nehy eder, men eder
9. an el munkeri : münkerden, kötülükten
10. ve ulâike : ve işte onlar
11. hum el muflihûne : onlar, kurtuluşa, felâha erenler


Tefhimul Kuran - Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Diyanet - Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

Elmalılı Orj. Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felâhı bulacaklar

Elmalılı S1 - Bir de sizlerden, iyiliğe çağıran, doğruyu emreden, kötülükten alıkoyan önde gider bir topluluk bulunsun! İşte arzularına erecek olanlar, onlardır.

Elmalılı S2 - İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.

F. Kuran - Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.

M. Esed - ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: nihai kurtuluşa erişecek kimseler, işte bunlar olacak.


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*

1916 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Teâlayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:

"Kullarım ne diyorlar?"

"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.

Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teâla sormaya devam eder:

"Onlar beni gördüler mi?"

"Hayır!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?"

"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla

ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:

"Onlar ne istiyorlar?"

"Senden, derler, cennet istiyorlar."

"Cenneti gördüler mi?" der.

"Hayır ey Rabbimiz!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." AIlah Teâla sormaya devam eder:

"Neden istiâze ediyorlar?"

"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.

"Onu gördüler mi ?" der.

"Hàyır Rabbimiz, görmediler!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:

"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözüne devamla şunu anlattı:

"Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkar kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla.. "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhâri, Daavât 66
Müslim, Zikr 25, (2689)
Tirmizi, Daavât 140, (3595)
 
C*


Nefisle savaş
Şeytanla savaş
İnsan ve cin şeytanlarıyla savaş
Gece savaş, gündüz savaş
Savaşmadığımız gün yok arkadaş...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*


3222 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddik (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhari, Edeb 69
Müslim, Birr 102, 103, (2606, 2607)
Muvatta, Kelam 16, (2, 989)
Ebu Davud, Edeb 88, (4989)
Tirmizi, Birr 46, (1972)
 
C*

(ASR suresi 1. ayet) (Resmi: 103/İniş:13/Alfabetik:10)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=6]وَالْعَصْرِ [/SIZE]

Okunuş - Vel asr.


Kelime kelime anlamı

1. ve : andolsun, yemin olsun
2. el asrı : asr, zaman


Tefhimul Kuran - Asr'a andolsun;

Diyanet - (1-2) Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.

Elmalılı Orj. - Kasem olsun ki Asr'a

Elmalılı S1 - Andolsun Asr'a ki,

Elmalılı S2 - Asr'a yemin olsun ki,

F. Kuran - Asr'a andolsun ki.

M. Esed - Düşün zamanın akıp gidişini!


C* C* C* C*C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*
 
C*


4110 - Ömer İbnu Abdilaziz rahimehullah'dan nakledildiğine göre, (Medine valisi) Ebu Bekr İbnu Hazm'a şöyle yazmıştır:

"Bak, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden ne varsa yaz. Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korkuyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden başka bir şey kabul etme. Alimler ilmi yaysınlar, ilim için (herkese açık yerlerde) halkalar teşkil etsinler, ta ki bilmeyenler de böylece öğrensin. Zira ilim, gizli kalmazsa helak olmaz."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhari, İlm 34.
 
C*

(ASR suresi 2. ayet) (Resmi: 103/İniş:13/Alfabetik:10)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=6]اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ [/SIZE]

Okunuş - İnnel insane le fî husr.



Kelime kelime anlamı

1. inne : muhakkak
2. el insâne : insan
3. le : gerçekten, mutlaka
4. fî : içinde, de
5. husrin : hüsran


TefhimulKuran - Gerçekten insan, ziyan içindedir.

Diyanet - (1-2) Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.

Elmalılı Orj. - İnsan mutlak bir husranda

C. Yıldırım - insan gerçekten zarardadır.

Elmalılı S1 - insan mutlaka bir ziyandadır.

H.B. Çantay - muhakkak insan kat'î bir ziyandadır.

A.F. Yavuz - Gerçekten insan (çalışmalarında) ziyandadır;

A. Bulaç - Gerçekten insan, ziyandadır.

Y.N. Öztürk - İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!

Elmalılı S2 - İnsan mutlaka ziyandadır.

F. Kuran - İnsan mutlak hüsrandadır.

M. Esed - Gerçek şu ki, insan ziyandadır;

A. Gölpınarlı - Şüphe yok ki insan, elbette zararda, ziyanda.

Ö.N. Bilmen - Şüphe yok insan, elbette bir ziyandadır.

S. Ateş - İnsan ziyandadır.

S. Yıldırım - İnsanlar hüsranda.

A. Uğur - İnsan gerçekten ziyan içindedir.

G. Onan - Gerçekten insan, ziyandadır.

Ş. Piriş - İnsanlık hüsranda.

A.Y. Ali - Verily Man is in loss,

M.M. Pickthall - Lo! man is in a state of loss,

M.H. Şakir - Most surely man is in loss,



C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*
 
C*


Müslüman korkak, uyuşuk, pısırık, herkesten saklanmaya çalışan değil ALLAHUEKBER deyince dağı taşı titreten adamdır.

Müslüman adamdır vesselam...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*


Müslüman korkak, uyuşuk, pısırık, herkesten saklanmaya çalışan değil ALLAHUEKBER deyince dağı taşı titreten adamdır.

Müslüman adamdır vesselam...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*


Biz Kuranca düşünür, Kuranca konuşur, Kuranca yaşar ve Kuranca ölürüz...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*


5061 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki:

"Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*


Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Secde 1, Tevhid 35
Müslim, Cennet 2, (2824)
Tirmizi, Tefsir, (3195).
 
[SIZE=3]Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde[/SIZE]

Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu...



2352d1394747999-anam-babam-canim-sana-feda-olsun-ya-resulallah-sav-5064.jpg



Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu; yani (teşbihte hata olmaz) Hz.Muhammed (sav). Sürülenler, zulümden kaçanlar Mâverâünnehir’e vardılar. Asya’ya,Türkistan illerine sürgün geldiler. Dolayısıyla bu öğreti-gerçek yorum artık Asya’daydı.


Şimdi

Hz.Muhammed (sav) Türkistan İlleri’ndeydi.

Gelen sahabelere, ehl-i beyte Türkler sahip çıktı. Türkler de bu öğretiyi benimsedi, hayatlarına geçirdi. Bu öğrenilenler onların yaşantılarına nefes verdi. Kısacası sürülen sahabi ve ehl-i beyt mensuplarıyla bu öğreti Türk illerine can verdi. Daha sonra medreseler kuruldu. Hoca Ahmet Yesevi, Şahı Nakşibendi, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlâna gibi bu öğretiyi öğrenen ve öğreten yüksek şahsiyetler meydana çıktı. Sultan’ül ulemâlar, Yunuslar ve bir çokları bu Muhammedî ahlakın, gerçek İslam’ın yorumuyla aydınlık verdiler karanlıklara. İslam Güneşi artık Asya’da doğmuştu. Arap Yarımadası’nda da çöller kalmıştı. Bütün bu şahsiyetler öğretilerini dört bir yana saldılar. Onlarla Anadolu topraklarını yeşerttiler. Bu gerçek yorum bundan böyle Türklerin elindeydi. Selahattin Eyyubiler, Selçuklular, Osmanlılar; yani Türk hakanları bunu yaşadılar. Altı kıtaya nam saldılar. İslam güneşi, güneyden çıkmış, doğuda; Asya’da şafak bulmuştu.

Bu öğreti insan merkezliydi.Halka hizmeti, Hakka hizmet sayıyordu.

Asıl cihat insanın nefsiyle olan cihattı; yani Allah Resulü’nün (sav) dediği gibi büyük cihat. Hz.Muhammed’in (sav) yaptığı gibi bu öğretiyi yaşayanlar şehâdet şerbeti içebilmek için cephedeki cihada gerektiğinde bir an olsun tereddüt etmeden gidiyorlardı. Müslümanların, gayrimüslimlerin, tüm insanların, hayvanların, tüm yaratılmışların haklarını aziz biliyorlardı. Hak aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı.

İşte bu öğreti, bu topraklarda bir İslam Tasavvufu hâlini almıştı.

Bu yaşanılanlara bakıldığında iki yorumun ortaya çıktığı görülüyordu:

Birincisi İslam’ın gerçek yorumu.

İkincisi İslam’ın,İslam gibi algılatılmaya çalışılmış yorumu.

Bu tarihten itibaren Müslümanlar arasındaki bu yorum mücadelesi maalesef doğmuş ve hâlen sürmekteydi. Bir yanda Mevlânaların, Yunusların, Hallaçların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Ahmet Yesevilerin temsil ettikleri Muhammedî anlayış ve kendi nefsini düşman bilip savaşanlar. Diğer yanda - kendi anlayışı içinde olanlar hariç-herkesi cihat adı altında kafir ilan eden, saldırgan bir imaj çizen Müslümanlar. Tarih boyunca bu iki anlayış hep birbiriyle çatıştırıldı. Allah sevgisini amaç edinenler, diğer yorum Müslümanları tarafından sapıklıkla, kafirlikle suçlanarak katledildi.

İslam tekti. Allah, anlaşılsın diye Kur’an’ı indirdi. Bir yerde anlayanlar vardı, bir yerde anlamayanlar. Tarihte anlayanların çoğunlukta olduğu iktidarlar, İslam’ın ve Müslümanların altın çağlarıydı. Ne zaman ki anlamayanlar anlayanlardan iktidarı aldı, çoğunluğu oluşturdu; işte o zaman “Müslüman Âlemi” kan ve göz yaşından kendini kurtaramadı. Yoksa İslam tekti. Şimdi bakıldığında da bu iki yorumun mücadelesinin devam ettiği görülür. Kızıştırmak maksadıyla ve fitne olsun diye “tasavvufçular”, “şeriatçılar”, “radikaller”, “ılımlılar”... diye ayırarak, birileri zehirlerini İslam Âlemi’nin üzerine akıtıyorlar. İşte Muhammedî ahlak, gerçek İslamî öğreti, gerçek yorum Türklerin elinde doğudan parladı, doğdu. Kıymetini bilelim. Nasıl Arap Yarımadası’ndan Asya’ya sürülen öğreti, bizlerin diyarında doğduysa elimizden de gitmesin. Güneş batıdan doğmasın. Başkaları onun kıymetini bilebilir ve bilinmesi güzel. Güzel; ama bu yarışta şeref sahibi olabilmek daha da güzel... Bu Muhammedî Ahlakla, bu gerçek öğretiyle nefsini yenmiş, onu dize getirmiş ve Allah’a kurban etmiş olanlar, hiç cepheden korkarlar mı ki diğer yorumun Müslümanları onları cihat etmemekle suçluyor?

İki yorum sahibi de Müslüman. İslam Âlemi barışmasın ve bu gerçek yoruma ulaşamasın diye şer güçler Sünnî, Şiî, falan filan gibi ayrımlarına devam edip Müslümanları birbirleriyle kucaklaştırmamaya gayret ediyorlar. Ne yazıktır; iyi niyetli Müslümanlar da hâlâ bu tuzağa düşüyorlar. Oysa gerçek şu :

İki yorum sahibi Müslümanlar, bir “Muhammedî Ahlak”ta buluşsalar ve gerçek öğretiyi hayatlarına geçirseler, bütün dünya karanlıklardan ve göz yaşlarından kurtulacak. Her yerde huzur hüküm sürecek. Yeryüzündeki semavî dinleri birbirleriyle çatıştırmak için mücadele eden yılan başları şunu gördüler:

Allah Resulü’ne isnat edilen şeytanca hareketleri dünyayı ayağa kaldırdı. Şerefsizler gördüler ki Muhammed (sav) ümmetsiz değil. Bu gerçeği bir de biz Müslümanlar görebilsek, anlasak... İslam’da tektir, Hz.Muhammed de (sav). Öyleyse Hz. Muhammed’in (sav) yorumunu, o mümtaz ahlakı kendimize örnek edinebilirsek şer güçlerin işi bitecektir. Böylelikle Kur’an bütün İslam diyarında anlaşılacak. Ve akabinde dünyaya huzur hakim olacak. Evet. Bu öğreti elimizde dedim ve sustum.

İlhami Abi yüzüme baktı.

-Tefekkür denizinden koca bir balık yakalamışsın dedi.

Memnuniyetini bildirir mânâsında tebessümle başını salladı. Bu tavır karşısında ne kadar çok sevinmiştim...

Oktan Keleş

Melami Savaşları

(Sh.152-153-154)

Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde / ON ALTI YILDIZ
 
C*

1920 - Hz. Ebü Hüreyre'nin rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse ben öyleyimdir. O, beni zikredince ben onunla beraberim. O beni içinden geçirirse, ben de onu içimden geçiririm. O, beni bir cemaat içerisinde anarsa, ben de onu, onunkinden daha hayırlı bir cemaatte anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Buhâri, Tevhid 50
Müslim, Zikr 2, (2675)
Tirmizi, Daavât 142, (3598)
 
C*


3551 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''

"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı:

"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır. İşte bu ribâttır."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Müslim, Tahâret 41, (251)
Muvatta, Sefer 55, (1,161)
Tirmizi, Tahâret 39, (52)
Nesâi, Tahâret 106
 
C*

(ASR suresi 3. ayet) (Resmi: 103/İniş:13/Alfabetik:10)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=5]اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ [/SIZE]

Okunuş - İllellezîne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakki ve tevasav bis sabr.


Kelime kelime anlamı

1. illâ : hariç
2. ellezîne : onlar, olanlar
3. âmenû : âmenû oldular
4. ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
5. ve tevâsav : ve tavsiye ettiler
6. bi el hakkı : hakkı
7. ve tevâsav : ve tavsiye ettiler
8. bi es sabrı : sabrı


Tefhimul Kuran - Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.

Diyanet - Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).

Elmalılı Orj. - Ancak o kimseler başka ki iyman edip salih ameller işlediler ve hep hakka vasıyyetleştiler ve sabra vasıyyetleştiler

Elmalılı S1 - Ancak iman edip iyi işler yapanlar, birbirlerine hep hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiyeleşenler başka.

Elmalılı S2 - Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır

F. Kuran - Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.

M. Esed - meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden...


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*
 
C*


Ya inanırsın ya da inanmazsın ortası yoktur... Ortası varsa iman yoktur...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
C*


4281 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?" diye sordu. Ashab radıyallahu anhüm:

"Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Hayır, dedi, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*


Müslim, Birr 106, (2608)
Ebu Davud, Edeb 3, (4779).
 
C*


Allah a
giden yol kulların arasından geçmeseydi burada olmazdım...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
[SIZE=3]Aşkı-ı Nebi Sergisi[/SIZE]

2384d1396521934-anam-babam-canim-sana-feda-olsun-ya-resulallah-sav-5178.jpg



Aşkı-ı Nebi Sergisi 8 Nisan'da açılacak

"Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk ı Nebi Sergisi"

Hz. Peygamber'in doğumunun 1443. yılında, 2014 yılı Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında, "Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk ı Nebi Sergisi", Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu ve Ayasofya olmak üzere iki aşamalı gerçekleştirilecek Bugüne kadar gerçekleştirilen en önemli "klasik İslam sanatları" çalışması olma özelliğine sahip sergide, yurt dışından yabancı hattatların eserleri ile ilk kez gün yüzüne çıkan eserler yer alacak.

Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Aşkı-ı Nebi Sergisi", 8 Nisan'da sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Hz. Peygamber'in doğumunun 1443. yılına özel hazırlanan "Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk-ı Nebi Sergisi", Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu ve Ayasofya Müzesi olmak üzere iki aşamalı gerçekleştirilecek.

Bugüne kadar gerçekleştirilen en önemli "klasik İslam sanatları" çalışması olma özelliğine sahip sergide, yurt dışından yabancı hattatların eserleri ile ilk kez gün yüzüne çıkan eserler yer alacak.

Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in katılımıyla resmi açılışı 8 Nisan'da yapılacak sergiler, 15 Temmuz'a kadar görülebilecek.

İslam Kültür Sanat Platformu'nun da düzenleyicileri arasında bulunduğu ve ana sponsorluğunu Yıldız Holding'in üstlendiği serginin küratörlüğünü Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Haluk Dursun, sanat danışmanlığını Prof. Mustafa Uğur Derman ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza Özcan yapıyor.

Topkapı Sarayı'nda kutsal emanetler, Ayasofya'da Hilye-i Şerifler

İki aşamalı planlanan serginin ilk ayağı olan Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu'nda 15-16 ve 17. yüzyıllardan kalma Mushaf-ı Şerifler, Siyer-i Nebi kitapları, Muhammediyeler, Delailül Hayratlar, Hilye-i Şerifler, Murakkalardan Hadisler, Hat levhalar, Hazine bölümünden murassa Kur'an-ı Kerim muhafazaları, Hırka-i Saadet'in altın mahafazalarından örnekler, Osmanlı Hanedanı tarafından vakfedilen ve Fahrettin Paşa tarafından Medine'den İstanbul'a getirilen eserler, gülabdan, buhurdan, murassa askı kandiller, Sakal-ı Şerif mahfazaları, Hz. Peygamber'in su içtiği tas ile Mukavkıs'a göndermiş olduğu mektup sergilenecek.

Ayasofya'da ise yaşayan hattatların Hz. Peygamber temalı eserlerinden oluşan bir seçki sanatseverlerle buluşacak. Sergiye eserleriyle katkı sağlayacak hattatlar arasında Fuad Başar, Hasan Çelebi, Hüseyin Kutlu, Hüseyin Öksüz, Abdurrahman Depeler, Adem Sakal, Ali Toy, Cevad Horan, Davud Bektaş, Erol Dönmez, Fatih Özkafa, Ferhat Kurlu, Mehmed Özçay, Mehmet Memiş, Muhammed Yaman, Mustafa Parildar, Osman Özçay, Ömer Faruk Özoğul, Savaş Çevik, Seyit Ahmed Depeler, Tahsin Kurt, Yılmaz Turan, Nuria Garcia Masip gibi isimler yer alıyor.

AA

Aşkı-ı Nebi Sergisi / ON ALTI YILDIZ
 
C*

(KEVSER suresi 1. ayet) (Resmi: 108/İniş:15/Alfabetik:55)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=5]اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ [/SIZE]

Okunuş - İnna a'taynakel kevser.


Kelime kelime anlamı

1. innâ : muhakkak ki biz
2. a'taynâ-ke : biz sana verdik
3. el kevsere : kevser


TefhimulKuran - Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik.

Diyanet - Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik.

Elmalılı Orj. - Biz verdik sana hakikatte kevser

Elmalılı S1 Muhakkak Biz, sana Kevseri'i verdik.

Elmalılı S2 - Muhakkak biz sana Kevser'i verdik.

F. Kuran - Ey muhammed! Doğrusu biz sana pek çok nimet vermişizdir.

M. Esed - Bak, Biz sana bol nimet verdik:


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*
 
C*


4603 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Müslim, Taharet 14, (223)
Tirmizi, Salat 160, (214)
 
C*

(KEVSER suresi 2. ayet) (Resmi: 108/İniş:15/Alfabetik:55)


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

[SIZE=5]فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ [/SIZE]

Okunuş - Fe salli li rabbike venhar.


Kelime kelime anlamı

1. fe : artık , o halde
2. salli : namaz kıl
3. li rabbi-ke : Rabbin için
4. venhar : ve kurban kes


TefhimulKuran - Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Diyanet - O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.

Elmalılı Orj. - Sen de Rabbın için namaz kıl ve kurban kesiver

Elmalılı S1 - Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!

Elmalılı S2 - Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes.

F. Kuran - Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

M. Esed - o halde (yalnız) Rabbine ibadet et ve (yalnız O'nun adına) kurban kes.


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*
 
C*


4332 - İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: "Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum." bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder." Bir rivayette şu ziyade var: "Yemin taleb edilmeden yemin ederler."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Buhari, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27
Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535)
Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303)
Ebu Davud, Sünnet 10, (4657)
Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18).
 
C*


Hakikatten başka ölçümüz yoktur...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 
Üst Alt