[SIZE=3]Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde[/SIZE]
Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu...
Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu; yani (teşbihte hata olmaz) Hz.Muhammed (sav). Sürülenler, zulümden kaçanlar Mâverâünnehir’e vardılar. Asya’ya,Türkistan illerine sürgün geldiler. Dolayısıyla bu öğreti-gerçek yorum artık Asya’daydı.
Şimdi
Hz.Muhammed (sav) Türkistan İlleri’ndeydi.
Gelen sahabelere, ehl-i beyte Türkler sahip çıktı. Türkler de bu öğretiyi benimsedi, hayatlarına geçirdi. Bu öğrenilenler onların yaşantılarına nefes verdi. Kısacası sürülen sahabi ve ehl-i beyt mensuplarıyla bu öğreti Türk illerine can verdi. Daha sonra medreseler kuruldu. Hoca Ahmet Yesevi, Şahı Nakşibendi, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlâna gibi bu öğretiyi öğrenen ve öğreten yüksek şahsiyetler meydana çıktı. Sultan’ül ulemâlar, Yunuslar ve bir çokları bu Muhammedî ahlakın, gerçek İslam’ın yorumuyla aydınlık verdiler karanlıklara. İslam Güneşi artık Asya’da doğmuştu. Arap Yarımadası’nda da çöller kalmıştı. Bütün bu şahsiyetler öğretilerini dört bir yana saldılar. Onlarla Anadolu topraklarını yeşerttiler.
Bu gerçek yorum bundan böyle Türklerin elindeydi. Selahattin Eyyubiler, Selçuklular, Osmanlılar; yani Türk hakanları bunu yaşadılar. Altı kıtaya nam saldılar. İslam güneşi, güneyden çıkmış, doğuda; Asya’da şafak bulmuştu.
Bu öğreti insan merkezliydi.Halka hizmeti, Hakka hizmet sayıyordu.
Asıl cihat insanın nefsiyle olan cihattı; yani Allah Resulü’nün (sav) dediği gibi büyük cihat. Hz.Muhammed’in (sav) yaptığı gibi bu öğretiyi yaşayanlar şehâdet şerbeti içebilmek için cephedeki cihada gerektiğinde bir an olsun tereddüt etmeden gidiyorlardı. Müslümanların, gayrimüslimlerin, tüm insanların, hayvanların, tüm yaratılmışların haklarını aziz biliyorlardı. Hak aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı.
İşte bu öğreti, bu topraklarda bir İslam Tasavvufu hâlini almıştı.
Bu yaşanılanlara bakıldığında iki yorumun ortaya çıktığı görülüyordu:
Birincisi İslam’ın gerçek yorumu.
İkincisi İslam’ın,İslam gibi algılatılmaya çalışılmış yorumu.
Bu tarihten itibaren Müslümanlar arasındaki bu yorum mücadelesi maalesef doğmuş ve hâlen sürmekteydi.
Bir yanda Mevlânaların, Yunusların, Hallaçların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Ahmet Yesevilerin temsil ettikleri Muhammedî anlayış ve kendi nefsini düşman bilip savaşanlar. Diğer yanda - kendi anlayışı içinde olanlar hariç-herkesi cihat adı altında kafir ilan eden, saldırgan bir imaj çizen Müslümanlar. Tarih boyunca bu iki anlayış hep birbiriyle çatıştırıldı. Allah sevgisini amaç edinenler, diğer yorum Müslümanları tarafından sapıklıkla, kafirlikle suçlanarak katledildi.
İslam tekti. Allah, anlaşılsın diye Kur’an’ı indirdi. Bir yerde anlayanlar vardı, bir yerde anlamayanlar. Tarihte anlayanların çoğunlukta olduğu iktidarlar, İslam’ın ve Müslümanların altın çağlarıydı. Ne zaman ki anlamayanlar anlayanlardan iktidarı aldı, çoğunluğu oluşturdu; işte o zaman “Müslüman Âlemi” kan ve göz yaşından kendini kurtaramadı. Yoksa İslam tekti. Şimdi bakıldığında da bu iki yorumun mücadelesinin devam ettiği görülür. Kızıştırmak maksadıyla ve fitne olsun diye “
tasavvufçular”, “şeriatçılar”, “radikaller”, “ılımlılar”... diye ayırarak, birileri zehirlerini İslam Âlemi’nin üzerine akıtıyorlar.
İşte Muhammedî ahlak, gerçek İslamî öğreti, gerçek yorum Türklerin elinde doğudan parladı, doğdu. Kıymetini bilelim. Nasıl Arap Yarımadası’ndan Asya’ya sürülen öğreti, bizlerin diyarında doğduysa elimizden de gitmesin. Güneş batıdan doğmasın. Başkaları onun kıymetini bilebilir ve bilinmesi güzel. Güzel; ama bu yarışta şeref sahibi olabilmek daha da güzel... Bu Muhammedî Ahlakla, bu gerçek öğretiyle nefsini yenmiş, onu dize getirmiş ve Allah’a kurban etmiş olanlar, hiç cepheden korkarlar mı ki diğer yorumun Müslümanları onları cihat etmemekle suçluyor?
İki yorum sahibi de Müslüman. İslam Âlemi barışmasın ve bu gerçek yoruma ulaşamasın diye şer güçler Sünnî, Şiî, falan filan gibi ayrımlarına devam edip Müslümanları birbirleriyle kucaklaştırmamaya gayret ediyorlar. Ne yazıktır; iyi niyetli Müslümanlar da hâlâ bu tuzağa düşüyorlar. Oysa gerçek şu :
İki yorum sahibi Müslümanlar, bir
“Muhammedî Ahlak”ta buluşsalar ve gerçek öğretiyi hayatlarına geçirseler, bütün dünya karanlıklardan ve göz yaşlarından kurtulacak. Her yerde huzur hüküm sürecek. Yeryüzündeki semavî dinleri birbirleriyle çatıştırmak için mücadele eden yılan başları şunu gördüler:
Allah Resulü’ne isnat edilen şeytanca hareketleri dünyayı ayağa kaldırdı. Şerefsizler gördüler ki Muhammed (sav) ümmetsiz değil. Bu gerçeği bir de biz Müslümanlar görebilsek, anlasak... İslam’da tektir, Hz.Muhammed de (sav). Öyleyse Hz. Muhammed’in (sav) yorumunu, o mümtaz ahlakı kendimize örnek edinebilirsek şer güçlerin işi bitecektir. Böylelikle Kur’an bütün İslam diyarında anlaşılacak. Ve akabinde dünyaya huzur hakim olacak. Evet. Bu öğreti elimizde dedim ve sustum.
İlhami Abi yüzüme baktı.
-Tefekkür denizinden koca bir balık yakalamışsın dedi.
Memnuniyetini bildirir mânâsında tebessümle başını salladı. Bu tavır karşısında ne kadar çok sevinmiştim...
Oktan Keleş
Melami Savaşları
(Sh.152-153-154)
Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde / ON ALTI YILDIZ