Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Önemsediğim içerikleri burada paylaşıyorum

[FONT=Verdana]MUSTAFA ISLAMOGLU KIMDIR? BIYOGRAFISI-OZ GECMISI
[/FONT]

[FONT=Verdana]Mustafa İslâmoğlu 28 Ekim 1960 Develide doğdu. İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Aynı dönemde babasından klasik usulde Sarf-Nahiv okudu. Yüksek İslam Enstütüsünde başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi Şeria İslamiyye Fakültesinde sürdürdü. Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi (1982-1989) ve Dergahta yayımladı. İlk makaleleri Milli Gazete (1980) ve Yeni Devirde (1982-83) çıktı. Üniversiteler arası şiir yarışması 1. ve 2.lik ödüllerini aldı. Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık Dergi Yayınları arasından 1987de çıktı. Değişik coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle yaptığı söyleşiler Eksen Yayınları tarafından Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı (1989). Kahirede eğitim için bulunduğu yıllarda bir yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan da dersler verdi. İlk araştırma ürünü olan İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada kaleme aldı (1990). Yine ilk deneme eseri Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı. Aynı dönemde Safinaz Kazımın fî Mesetis-Süfur vel-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü adıyla Türkçeye kazandırdı (1990). İlk cildini Kahirede diğer ciltlerini döndükten sonra Türkiyede kaleme aldığı Anadolu İslami Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı (1991-1993). Bu serinin ilk cildini Hasan Ali Beyyumi ile birlikte Arapçaya çevirdi. Bu çeviri Daruz-Zehra tarafından Cuzurul-Hareketil-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı (Kahire-1994). Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü adlı eseri 1994te okuruyla buluştu.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı (1995, 1998). Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Ya-sîn adıyla yayımladı (1991). Daha sonra tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı (1996). Kahirede verdiği tefsir derslerini, bir konulu tefsir örneği olan Adayış Risalesinde bir araya getirdi (1992). 1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü başlattığı tefsir dersleri yaklaşık 16 yıl sürmüş ve 29 Haziran'da Hıtamuhu Misk ile tamamlanmıştır. Dersler Tefsir Dersi adlı sitede yayımlanmaktadır. Yine 1998 yılında başlayan Tefsirul-Kuran Tevilul-furkan adlı görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio, DivX) tefsir projeside 200 ders olarak yayımlandı. Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli Meal adı verilen Kuranın Türkçe tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle eş zamanlı olarak yürütülerek tamamlanmıştır. Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam ettiği Yeni Şafak, Anadoluda Vakit, Akit, Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık, Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin Işığında isimleriyle kitaplaştırdı. Kendisiyle yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla yayımlandı.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz Goldziherin De Richtungen der İslamichen Koranauslegung adlı eserini, Arapça tercümesinden Türkçeye çevirdi. 1997 yılında Human Rights Watch Helmann-Hammet 1997 ödülünü aldı. II. Uluslararası Fetih Sempozyumunda sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı (1997). Mekkede kaleme aldığı Hac Risalesi 1998de yayımlandı. Aralık 2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses getiren eseri Üç Muhammedi yayımladı. Amerika/Atlantada verdiği seminerler Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla yayımlandı. Bunu Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını 2002 de yayımladı. Allah: Tanımak-Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış son kitabıdır. Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü eseri bulunmaktadır. Kitaplarından bazıları Arapça, Almanca, İngilizce, Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutçaya çevrilip yayımlanmıştır. Yazar evli ve beş çocuk babasıdır.[/FONT]
 
Kütübi Sitte

KUR'ÂN VE HADİSE UYMAYA DAİR

---

52 - İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti".

------

Muvatta, Kader 3, (2, 899).
 
Kütübi sitte

--

53 - Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semâdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün"

----

Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).
 
Kütübi Sitte

Tefsir, Kur an ın Fazileti

--

409 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân hakkında

ilme dayanmadan söz ederse ateşteki yerini hazırlasın."


----

Tirmizî, Tefsir 1, (2951).
 
Kütübi Sitte

--

410 - Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Benim hakkımda da bildiğiniz dışında sözden kaçının. Kim bana bile bile yalan

nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın. Kim de Kur'ân hakkında re'yi ile söz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

----

Tirmizi, Tefsir 1, (2952).
 
KUR'ÂN'IN FAZİLETİNE DAİR

--

411 - Hâris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malâyanî konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdâr ettim. Bana:

-"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben:

-"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:

-"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum:

-"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki:

-"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvâliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. nevinden) cereyân edecek ahvâlin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helâk eder. Kim O'nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilâvet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelâmı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."

----

Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 14, 2908.
 
[FONT=Verdana]---------------------------

Allah’ım!
[/FONT]

[FONT=Verdana]Yalnız senden yardım diler yalnız sana sığınırız.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Seni sığınak, barınak, tutamak bilir Ya Allah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Şeytandan sana sığınır e’ûzu billah deriz
[/FONT]

[FONT=Verdana]Her işe seninle başlar bismillah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Nimet verdiğinde gönülden şükrederiz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Versen de alsan da elhamdülillah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Hayran kaldığımızda maşaallah,
[/FONT]

[FONT=Verdana]Pişman olduğumuzda estağfirullah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Sevindiğimizde Allahüekber,
[/FONT]

[FONT=Verdana]Üzüldüğümüzde innâ lillah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Canımız sıkıldığında fe-sübhanallah,
[/FONT]

[FONT=Verdana]İlendiğimizde kâtelehumullah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Zafer kazandığımızda nasrun minallah,
[/FONT]

[FONT=Verdana]Rızık kazandığımızda er-rizku ‘alallah deriz.
[/FONT]

[FONT=Verdana]Bir işi arzu ettiğimizde inşaallah,
[/FONT]

[FONT=Verdana]Bir işi başardığımızda biiznillah deriz
[/FONT]

[FONT=Verdana]Güçlük karşısında la-havle ve-la kuvvete illa billah,
[/FONT]

[FONT=Verdana]Söz verdiğimizde v’Allah ve billah deriz.

-----------------------------------------------------------------------------------------
[/FONT]

[FONT=Verdana]- Mustafa İslamoğlu - ([/FONT][FONT=Verdana]Âlemlerin Rabbi ALLAH (cc) bilmek - tanımak - anlamak (kitabından) [/FONT]
 
Kütübi Sitte
--

412 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir grup, Kitâbullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar"

----

Ebu Dâvud, Salât 349, 1455. H; Tirmizî, Kırâ'at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu Mâce, Mukkaddime 17, 225. H.
 
[FONT=Verdana]
----

Vahdet farzdır. Tefrika haramdır. Kur'an'ımız "Bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin (tek) Rabbinizim" der. Yine "Tefrikaya

düşmeyin" der. "Dinlerini parça parça edenleri" kınar, "Nizalaşmayın, başarısız olursunuz, iman kokunuz/rüzgârınız gider" der. "Allah’ın

ipine hep beraber sımsıkı sarılın ve tefrikaya düşmeyin" der. Bunlar hep birer Kur'anı emir ve nehiydir. Bu emir ve nehiylere uymayan

mümin günahkârdır. Kur'an'ı çiğniyor demektir.

--------

Mustafa İslamoğlu
[/FONT]
 
---

415 - İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i dinledim, şöyle diyordu: "Kur'ân-ı Kerîm'den tek harf okuyana bile bir sevab vardır. Her hasene on misliyle (kayde geçer). Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir."

------

Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân 16, 2912. H.
 
---------

500 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Ramazan zekatını muhâfazaya tâyin etmişti. Derken kara bir adam gelerek zâhireden avuç avuç almaya başladı. Ben derhal kendisini yakaladım ve: "Seni Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm)'a çıkaracağım" dedim. Bana: "Ben fakir ve muhtaç bir kimseyim, üstelik üzerimde bakmak zorunda olduğum çoluk-çocuk var, ihtiyaçlarım cidden çoktur, şiddetlidir" dedi. Ben de onu salıverdim. Sabah olunca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ey Ebu Hüreyre! Dün akşamki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlü: Bana şiddetli ihtiyacından ve çoluk-çocuktan dert yandı. Bunun üzerine ona acıyarak salıverdim, dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ama o sana muhakkak yalan söyledi. Haberin olsun, o tekrar gelecek! buyurdu. Bu sözünden anladım ki, herif tekrar gelecek. Binâenaleyh onu beklemeye başladım. Derken yine geldi ve zahireden avuçlamaya başladı. Ben de derhal yakaladım ve: "Seni mutlaka Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a çıkaracağım" dedim. Yine yalvararak: "Beni bırak, gerçekten çok muhtacım, üzerimde çoluk-çocuk var, bir daha yapmam" dedi. Ben yine acıdım ve salıverdim.

Ertesi gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ey Ebu Hüreyre, dün geceki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlü, bana ihtiyacından çoluk-çocuğundan dert yandı. Ben de acıdım ve salıverdim, dedim. "Ama" dedi, Resûlullah: "O yalan söyledi fakat yine gelecek."

Üçüncü sefer yine gözetledim. Yine geldi ve zahireden avuç avuç almaya başladı. Onu yine yakalayıp:

-Seni mutlaka Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e götüreceğim. Bu üçüncü gelişin, üstelik sıkılmadan başka gelmeyeceğim deyip yine de geliyorsun, dedim. Yine bana rica ederek şöyle söyledi: "Bırak beni, sana birkaç kelime öğreteyim de Allah onlarla sana fayda ulaştırsın". Ben:

-Nedir bu kelimeler söyle! dedim. Bana dedi ki:

-Yatağa girdin mi Ayetü'l-Kürsî'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz dedi. Ben yine acıdım ve serbest bıraktım.

Sabah oldu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Dün akşamki esirini ne yaptın?" diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlü, bana birkaç kelime öğreteceğini, bunlarla Allah'ın bana faide ihsan buyuracağını söyledi, ben de kendisini yine serbest bıraktım, dedim. Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm):

-Neymiş onlar? dedi. Ben:

-Efendim, döşeğine uzandığın vakit Ayetü'l-Kürsî'yi başından sonuna kadar oku. (Bunu okursan) Allah'ın koyacağı bir muhafız üzerinden eksik olmaz ve ta sabaha kadar şeytan sana yaklaşmaz! dedi, cevabını verdim.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine: "(Bak hele!) o koyu bir yalancı olduğu halde, bu sefer doğru söylemiş. Ey Ebu Hüreyre! Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?" dedi. Ben:

-Hayır! cevabını verdim.

-O bir şeytandı buyurdular.

---------------------------------------------------

Buhârî, Vekâle 10.
 
Sevgili dost empati kardeşim.Rivayet güzel. Ve faydalı.Bu güne gelirsek, bize kim söyleyecek,bu hırsız bu şeytan diye.Hırsız hırsızı,şeytan seytanı söylermi bu bu diye.Nasıl olacak o zaman.Anlatın ki emekler yazılanlar hikaye ve rivayet olarak kalmasın.Ne dersiniz?. olabilirmi size göre.Saygılar.
 
Kütübi Sitte

----

445 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Bakara Suresi'nin sonundaki iki âyeti geceleyin kim okursa o iki âyet ona kâfi gelir."

--------

Buhârî, Megâzi 12, Fedâilu'l-Kur'ân 10, 17, 37; Müslim, Müsâfirin 255, 256, (807-808); Ebu Dâvud, Salât 326, (1397); İbnu Mâce 183, (1369); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'ân 4, (2884).
 
[SIZE=2][FONT=Tahoma]---

Bismillah’tan amaç,
[/FONT][FONT=Tahoma]
Her harekette Allah’ın hakimiyetini bilinç altında tutmak ve zikretmektir.

--------

Mustafa İslamoğlu
[/FONT][/SIZE]
 
---

440 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) buyurdu ki:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, diyordu ki: "Kur'ân-ı Kerîm'i okuyun. Zira Kur'ân, kendini okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir. Zehrâveyn'i yani Bakara ve Âl-i İmrân surelerini okuyun! Çünkü onlar kıyamet günü, iki bulut veya iki gölge veya saf tutmuş iki grup kuş gibi gelecek, okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Bakara suresini okuyun! Zira onu okumak berekettir. Terki ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar."

------

Müslim, Müsâfirin, 252, (804).
 
[FONT=Verdana]---

Kuran okunan manasındadır.
[/FONT][FONT=Verdana]
Okumayı anlamak ve amele döndürmek gerekir.

------

Mustafa İslamoğlu
[/FONT]
 
Kütübi Sitte

---

429 - Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir."

------

Buhârî, Fedailu'l-Kur'ân 21; Tirmizî, Fedailu'l-Kur'ân 15, 2909; Ebu Dâvud, Salat 349, 1452 H.; İbnu Mâce, Mukaddime 16, 211.H.
 
----

425 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:

"Kur'ân'da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır."

--------

Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14, (1454); Tirmizî, Sevâbu'l-Kurân 13 (2906); İbnu Mâce, Edeb 52, (2779).
 
[FONT=Comic Sans MS][FONT=Verdana]---

Allah kitabı haricinde hiçbir kitap mutlak doğru olmadığı gibi, hiçbir kitapta baştan sona mutlak yalan değildir.

------

Mustafa İslamoğlu[/FONT]

[/FONT]
 
-----

* Abdullah b. Mes’ud der ki: “Âlim çok rivayet nakleden değil, çok haşyet duyandır”.

* Hz. Ali der ki: “Âlim Kur’an’ın önüne hiçbir şeyi geçirmeyendir”.

* İmam Şafii der ki: “Âlimlerden başka veli bilmiyorum.”

* İbn Abidin der ki: “Cahilin âlim hakkındaki şahadeti makbul değildir.”

------------
 
----

424 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kur'ân'ı okuyup ona sâhip çıkan kimseye (âhirette): "Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zirâ senin makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir" denir."

--------

Ebu Dâvud, Vitr, 20, 1464; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 18, 2915, H; İbnu Mâce, Edeb 52, 3780 H.
 
[FONT=Verdana]-----

Kur’an’ı kendinize nazil oluyormuş gibi okuyunuz.
[/FONT]
[FONT=Verdana]Oradaki her hitabı üzerinize alınız.
[/FONT]
[FONT=Verdana]Her anlatılan kıssanın kahramanı yerine kendinizi koyunuz.

------------

Mustafa İslamoğlu
[/FONT]
 
[FONT=Verdana]----

Kur'an'ı anlamak Allah'ı anlamaktır, zira Kur'an ilahi rehberliktir.
[/FONT]
[FONT=Verdana]Bir kimsenin Allah'ı ne kadar sevdiği, onun Allah'ın kitabına nasıl muamele ettiği ile anlaşılır.

---------
[/FONT]
[FONT=Verdana]- Mustafa İslamoğlu -[/FONT]
 
[FONT=verdana][FONT=Verdana]----

"Kur'an edebiyat değil, hayattır; d[/FONT][FONT=Verdana]olayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, [/FONT][FONT=Verdana]bir 'Yaşama' tarzı olarak bakılmalıdır. " [/FONT]

--------

[FONT=Verdana]- Alija İZETBEGOVİÇ -[/FONT]

[/FONT]
 
[FONT=Verdana][FONT=Verdana]--------------------------------

[/FONT]
[FONT=Verdana]Ey evlat herhangi bir hâle sahip olmak için Kitap ve Sünnet’e devam etmek lazımdır. Onlarla amel etmedikten sonra iş yoktur. Çıkmaza girilmiştir. Ayrıca yapılan işle ihlâs sahibi olmak da gereklidir.

[/FONT]
[FONT=Verdana]İlim sahibi olarak geçinen kimselerinizi cahil görmekteyim. Zühd ve takva sahibi gözüken kimseleriniz ise dünyalık peşindedirler. İnsanlara ve fani varlıklara güvenen kimse zahit olamaz. Allah’tan gayri fani kimselere dayanmak, O’nun yüce varlığını unutmak lanet getirir. Bu durumu en güzel anlatan Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu yüce kelamıdır: “Melundur, melundur, kendi gibi bir yaratığa dayanan kimse melun -Allah’ın rahmetinden uzak-tır.”[/FONT][FONT=Verdana]

Yine buyurur: “Bir fani kişiye dayanarak azizlik satan zelil olur.”

[/FONT]
[FONT=Verdana]Yazık ne kadar anlayışın kıt! Anlattığımız şeyleri yapmayı adeta kendine bir suç saymaktasın. Kulları kalbine almazsan Hak’la olursun. O nurunu sana verirse lehinde ve aleyhinde olacak şeyleri bilirsin. Sana yarayanı ve başkaları için olan şeyleri öğrenir geçersin.[/FONT][FONT=Verdana]

Sana Hak kapısında sebat etmek gerek. Bütün sebepleri kalbinden atmalısın. Her varlığın sahibi olan Hakk’ı bilmelisin, bunları yaparsan dünyanın ve âhiretin şimdi ve sonra hayrını görürsün. Bu öyle bir iştir ki halkı ve onlara gösterişi kalbinde besledikçe bulamazsın. Zât-ı İlâhî’den gayri şeylerin zerresi kalbinde kalsa yine bu yolu ikmal etmen kabil değildir. Sonra bir şey daha var ki o da sabırdır. Sabrın yoksa bu yola girmiş sayılmazsın. Sonra iman sermayesini de yitirmiş sayılırsın. Birçok bakımdan imanın gelişmesini sabır sağlar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “İman için sabır, vücut için baş gibidir.” buyururken anlatmaya çalıştığımız hâli daha güzel anlatmıştır.[/FONT]
[FONT=Verdana]

Sabrın manası, hâlini kimseye kesmemek ve sebeplere bağlanıp belanın kalkmasını onlardan beklememektir. Herhangi bir darlığı kötü görmemek, sabırlı kişinin işidir. Ve onun hemen gitmesini bek­lemek sabrı olmayanın kârıdır. Sabırlı iman sahibi, ne belâyı kötü görür, ne de hemen darlığın kalkmasını ister. O her şeyin bir vakti ve zamanı olduğuna inanır.

[/FONT]
[FONT=Verdana]Bir kul, düştüğü darlık ve sıkıntı hâlinde arzusu bulunmadığı için sabır yolunu tutarsa, kötü hâllere kendini itmezse, karanlık yol­lara çıra ile girerse, bu çıra ile onun darlığı genişliğe çevrilir. Hata karanlığını ibadet lambası aydınlatır; el emeği ile çalışıp yemek, rızık yollarına ışık tutar. Bu vesile ile rahmet nazarı o kula gelir. Dün­yalık ve öbür âlem için nasibi ummadığı yollardan verilir. Bu mev­zuda şu âyet-i kerimeyi zikretmek yerinde olur: “Bir kimse hatalardan sakınırsa Allah Teâlâ onu darlıktan genişliğe çıkarır. Ummadığı yerden rızkını gönderir.” (et-Talâk, 65/3)[/FONT][FONT=Verdana]

-------------------------------------------------------------------------------------[/FONT]
[FONT=Verdana]

GAVS-ÜL-A'ZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ ([/FONT][FONT=Comic Sans MS]38. MECLİS)[/FONT]
[/FONT]
 
[FONT=Verdana]-------------

Kuran'a
sorsaydık ne olmak istersin diye ; Bir Müslümanın hayatında davranış olmak isterdim der, İşte sünnet dediğimiz hadise budur.

------------------------------

Mustafa İslamoğlu[/FONT]
 
[FONT=Verdana]--------

Her şeyin bir hakkı vardır; ubudiyet Allah’ın, seçmek iradenin, tefekkür aklın, iman kalbin, zekât malın, teslimiyet İslam’ın, okuyup anlamak Kur’an’ın hakkıdır. Allah’tan başkasına kulluk Allah’ın hakkını, tercihte bulunmamak iradenin hakkını, tefekkür etmemek aklın hakkını, inanmamak kalbin hakkını, zekât vermemek malın hakkını, teslim olmamak İslam’ın hakkını, anlamamak Kur’an’ın hakkını ihlal etmektir. Yalnızca iman edip Salih amel işlemek kişiyi sadece “iyi” yapar. Hakkı ve sabrı tavsiye etmek ise kişiyi “aktif iyi” yapar.

Allah’ın hakkını nasıl öderiz?

-----------------------
[/FONT]
[FONT=Verdana]Mustafa İslamoğlu[/FONT]
 
[FONT=Verdana]--------

Kur’an’ı anlamak hayatı anlamaktır; zira Kur’an kelimenin tam manasıyla bir ‘hayat kitabı’dır. Vahyin gönderiliş amacı, ‘beşeri’
[/FONT]
[FONT=Verdana]inşa edip ona ruh üfleyerek ‘insan’ kılmaktır. İnsan kendisine emanet edilen hayatın ustasıdır. Fakat her usta, önce çırak[/FONT]
[FONT=Verdana]olmalıdır ki, usta olabilsin. İnsan Kur’an’ın çırağı olursa, hayatın ustası olmayı hak edecektir.

Bunu yapabilmesi için Kur’an’ı
[/FONT][FONT=Verdana]anlaması şarttır.
[/FONT]
[FONT=Verdana]------------------------------------
[/FONT]
[FONT=Verdana]- Mustafa İslamoğlu –[/FONT]
 
[FONT=Calibri][SIZE=3]--------------

Elbise alıyorum, kimi rengini, kimi modelini beğenmiyor. Ayakkabı alıyorum, beğenen de var beğenmeyen de. Yani insanların elinde oyuncak oldum.
[/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Calibri]Düşündüm, bir şey bulmalıyım. Ona tabi olmalıyım. Ve onu buldum; İslamiyet. 18 yaşına kadar kendimi insanlara beğendirmeye çalışıyordum, 18 yaşından sonra da Allah’a beğendirmeye çalıştım.”

-----------------------------------------[/FONT]
[/SIZE]
[SIZE=3][FONT=Calibri]- Hekimoğlu İsmail -[/FONT][/SIZE]
 
[FONT=verdana]----------------------

Cemaat vardır, dünya ile âhiret arasında döner. Cemaat vardır, cennetle cehennem arasında kalır. Cemaat vardır, yaratılanla Yara­tıcı arasında kendisini kaybeder.

Zâhidlik hâlinde isen dünya ile âhiret, korku sahibi isen cennet­le cehennem, irfan sahibi isen yaratılanla Yaratıcı arasındasın. Bir defa Hakk'a döner, sonra kullara bakarsın.

Allah yolcularına, öbür âlemin işleri bildirilir. Onlar her şeyi si­ne gözleri ile görürler. Onlar yalnız haberle yetinmezler.

Allah yolcuları, bütün günlerini [/FONT]
[FONT=verdana]Hakk'a kavuşmayı düşünmekle [/FONT][FONT=verdana]geçirirler. Onlar ölüm korkusu geçirmezler, çünkü ölümle ebedî sev­gililerine kavuşacaklarına inanmışlardır.

Sonunda ayrılman mukadder olan şeyi şimdiden bırak. Nasıl ol­sa sonunda veda edeceğin kimselerle şimdiden vedâlaş. Yanlarından ne zaman olsa göçmen gereken şeyleri şimdiden terk eyle; isterse bunlar ehlin veya halk olsun. Sen kabre atılınca onların sana ne ya­rarı dokunabilir ki? Hakk'ı unutup uygunsuz arzu ile sarıldığın şeyle­ri bir yana at, tevbe et.

Ey cemaat! Verâ sahibi olunuz; yani kendinizi kötülükten beri alınız. Bu verâ hâli, dinin kisvesidir. Dininizi bezemek için benden kisve isteyiniz.

Bana uyunuz; çünkü ben Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in çizdiği yoldayım. Ben daima ona uymaktayım. Onun yediği gibi yerim, iç­tiği gibi içer ve evlendiği gibi evlenirim. Diğer hâllerde yine ona uya­rım. Her neye ki işaret etmiş, onu durmadan yaparım. Böylece Al­lah'ın murad ettiği şeye nail olurum.

Ben Allah'a hamd ederim; senin övmen ve kötülemen benim için bir mâna ifade etmez; vermen, ve alman bana bir iş görmez. Hay­rın da şerrin de senin olsun, gelmene veya gelmemene bakmam; çün­kü sen cahilsin. Cahile kimse aldırış etmez. Sen kendi kuruntunla ibadet eder, iyilik bulduğunu sanırsın; ama yarın yüzüne vururlar. Çünkü cehaletle kulluk eyledin. Cahillik hâlinde yapılan kulluk, fe­sattır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: [/FONT]
[FONT=verdana]“Bir kimse, cehaletle iş tutarsa, yıktığı yaptığından çok olur.”
[/FONT]
[FONT=verdana]
Sen Kitap ve Sünnet’e uymadıktan sonra felah yolunu bulman kabil değildir.

Bazı büyükler şöyle der: [/FONT]
[FONT=verdana]“Büyük bir önderi olmayan, şeytana uyar.”
[/FONT]
[FONT=verdana]
Kitap ve Sünnet’le amel eden büyük zâtlara uy. Onlara uymasan bile haklarında iyi düşün. Onları gördüğün yerde saygı göster. On­larla iyi geçin, felah bulursun.

Kitab’a uymayan, Sünnet’i tanımayan, irfan sahiplerinin verdiği vazifeleri benimsemeyen, ebedî felah bulamaz. [/FONT]
[FONT=verdana]“Kendi görüşü ile yetinen şaşar[/FONT][FONT=verdana].” Bu yüce kelâmı işitmedin mi?

Senden daha bilgili kimseleri dinleyerek özünü terbiye et. Nef­sin ıslâhını tamamla, sonra başkalarına başla. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: [/FONT]
[FONT=verdana]“Nefsini ıslâha başla; o bitince diğerlerini!” [/FONT][FONT=verdana]Yine buyurur: “Yakın kimseleri ihtiyaçtan inlerken yabancılara sadaka ver­mek yakışmaz.”

------------------------------------------------------------

[/FONT]
[FONT=verdana]GAVS-ÜL-A'ZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ ([FONT=Comic Sans MS]39. MECLİS)[/FONT] [/FONT][FONT=verdana]

[/FONT]
 
Üst Alt