Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Benim Adım "AŞK"... ( İslami)

SEVGİ KRALLIĞI


Ey nefret! İsyan ediyorum sana!
Şu zamana kadar boyun eğdim,
Her dediğine eyvallah dedim,
Fakat buraya kadar, artık o eski kötü kalp yok.
Belki sana asi bir kalp, ama işe yarar bir kalp…
Çünkü ben güzel duygular için yaratılmışım.
Aşk, Sevgi, Şefkat, Merhamet için.
Senin krallığın artık son bulacak.
Zira krallığın başına "Sevgi" geçecek.
Bütün bedeni kapsayan kraliyet tebası sevince gark olacak.
Bundan sonra "SEVGİ KRALLIĞI" hüküm sürecek.
Bütün sevgiler bu krallıkta barınacak.
Ağaç sevgisi, kuş sevgisi, insan sevgisi,
Ancak öyle bir sevgi var ki ondan yoktur mukaddesi,
"Allah(c.c) Sevgisi"
İşte bu sevgiyle buldum kendimi,
Onu bulmasaydım bütün sevgiler heba olacaktı,
Onu bulmasaydım, ben kalp olmayacaktım,
İşe yaramaz bir organ olacaktım, bir et parçasından farksız…
Bir tek kendimi değil, bütün tebayı mahv u perişan edecektim.



Ey Rabb'im! Sana hamdolsun!
Beni Kendin ve güzellikler için yarattığından ötürü hamdolsun​
 
akbeniarifetti.png
 

Mevlana’nın Allah Sevgisi:
Azat kabul etmez bir kul olmayı istiyor Mevlana. Çünkü Rabbini çok seviyor. O sevgi öyle güzel, öyle özel, öyle tatlı ki…
“Sevgiden acılar tatlılaşır.
Bakırlar altınlaşır sevgiden.
Sevgiden tortular saflaşır.
Dertler derman olur sevgiden.
Ölü, sevgiden dirilir.
Şah, sevgiden köle edilir.
Allah’a karşı bu sevgi ilimdendir.
Saçma sapan biri, böyle bir tahta nasıl kurulur?
Eksik bir ilim nasıl doğurur bu aşkı?
Eksik bir ilimden eksik bir aşk doğar maddeye karşı.
Öyleyse muhabbet ve aşkı sadece Allah’ın vasfı bil.
Ey aziz, korku, Allah’ın vasfı olamaz.
Havf ve haşyet, kulun vasfı ve en mühim meziyetlerindendir.
Mademki (Kur’an’da) “yuhibbunehu” yu okuyorsun,
“Yuhibbuhüm” ile de istediğine yaklaşırsın.”
Cenab-ı Hak, Maide Suresinde, “Allah onları sever [Yuhibbuhu], onlarda Allah’ı severler [yuhibbuhüm].” Buyurur.
Allah sevgisi müthiş bir iksirdir; inkârcıyı bir anda mümin yapar, mümini bir anda arif edip irfan mertebesine çıkarır.
Allah sevgisi olan kalpten, şek ve şüphe silinir, yerine tam bir iman gelir.
Gönül sevginin yeridir. Maddî varlığımızda ikilik olabilir ama sevginin makamı olan gönülde iki sevgiye yer yoktur.
“Senin elinin, gözünün, ayağının iki oluşu doğrudur; fakat gönül ve sevgilinin iki olması hatadır. Sevgili bir bahanedir; asıl sevgili Allah’tır.”
Allah’ın “asıl sevgili” olduğu yerde başkasına yer kalmaz:
“Gönlünün içindeki ve dışındaki hep O’dur.
Tenimdeki can, damar ve kan hep O’dur.
Artık o yere küfür ve iman nasıl sığar?
Keyfiyetsiz olan benim vücudum hep O’dur.”
 
Aşk
Rabbim, Rabbim, bu işin bildim neymiş Türkçesi;
Senin aşkın ateştir, ateşin gül bahçesi...
Necip Fazıl​
 
Elde var Aşk

Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. "Yoruldum" deme sakın. Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar. Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak. Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir. Acıya aşık olanların "Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…"diyenlerin sırrı burada yatmaktadır. Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: "Ben hüzünlerin Peygamberiyim."

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın. Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir. Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez. Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

"Umudum tükendi" deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini… Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir. O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak. Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir. Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; "her başka yüz dane veren yedi başak" gibi, yediverendir o. Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Her şey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının. Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma. İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın, Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma. Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

"Elde var aşk"



(Mustafa İslamoğlu)
 
"Bir adam Fudayl'a sordu: "Ey Ebu Ali! İnsan ALLAH (c.c.) sevgisinin doruğuna ne zaman erişir?"

"ALLAH'ın sana verdiği ve senden mahrum ettiği şeyler senin gözünde aynı seviyede oluyorsa sen, ALLAH sevgisinin doruğuna varırsın."


c1bb4fdb85074e6cf6ad11b.jpg


Alıntı
 
benhaladeliyim045ea4078.jpg


Açıkken gözbebeğimize yerleşende,göz yumduğumuzda gönlümüze sızanda sevgi değil miydi bir vakitler​



* Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi, kah hüzünle kah mutlulukla hatırlanan.​

Beklide sabırdı sevgi, affetmekti, gelecek günler adına.​

Sevgilinin yüzü mü ; ask yanginini alevlendiren ilk kivilcimdir.
Asigin kalbi mi , ilk bakistan sonra suda eriyen bir mehtap.
Göz...Savasi baslatan haberci.
Bakis...Elde olmayan kader, ilahi kaza.
Ve ask...Kalp ile göz arasinda kutlu bir hadise.​

Coook sonralari kalp göze diyecektir ki,"beni bu onulmaz derde iten sensin. Sefayi sen sürdün , aciyi ben cektim. Nimet senin ,zahmet benim oldu. Sen sevinirken ,kaygilanan ben oldum. Bakislarini arttirdikca sen, dertlerimi cogalttin benim. Zafere eren sen ,hezimete ugrayan ben. Sen emirlerine itaat edilen hükümdar oldun, ben senin pesinde kosan tebaan. Sen emir, ben esir. Melik iken memlük ettin beni."​

Sonra devam eder:
-Ey göz! Sen ikisin, ben birim. Iki kisinin bir ferde saldirip onu öldürmesi zulüm degildir de nedir?!..Simdi agla o halde, ettigin zulmün cezasini cek bakalim!..​

Göz buna karsilik ayet-i kerime ile cevap verir:​

"Gercek su ki; gözler kör olmaz, ancak sinedeki kalpler kör olur."(Hacc/46)​

Ebu Hureyre der ki: "Kalp bir kral ise, organlar emrine amade askerler gibidir. Kral iyi davranis icinde olursa, askerlerde ona uyar. O fenalik yaparsa, emrindeki askerler de fena davranir."​

Göz der:"O halde ey kalp, kendini de beni de helaka sürükleyen sensin. Seni perisan eden yegane sey, Allah'in sevgisinden zikrinden ve emrettiklerinden uzak kalmandir. Sen baskasinin sevgisini O'nun sevgisine tercih ediyorsun ve askin yükünü bana yüklüyorsun. Simdi aglayan benim, yanan sen.Ne sen beni kurtarabilirsin, ne de ben seni söndürebilirim. Ben su serptikce senin alevin artacak, sendeki ates arttikca ben daha cok yas akitacagim.
Yoksa 'Hayirli olani su degersiz seyle mi degistirmek istiyorsunuz?' (Bakara/61)​

Yedi Aski'nin sairlerinden biri söyle soruyor:​

"Saskin vaziyetteyim; nefsimi mi azarlayayim, arzulu gözümü mü,yoksa kalbimi mi?"​

*”Doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik” diyor Eflatun aşk için. “Artmaz” kısmında külliyen yanılıyor üstad. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün.​

*Ne din, ne yasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah’a aittir çünkü.​

*Çünkü aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur
Oysa aşk iki kişi arasında asla eiştlenmeyen bir şeydi. Allah,aşığın uğraştığı sevgiyi maşuktan esirgemişti. Bunun içindir ki aşıklar, ya kendilerine verilen derdin aynısının sevgiliyede verilmesi yada sevgilideki vurdumduymazlığın aynısı ile kendilerine de ihsanda bulunulması için yakarır dururlar. İsterler ki,Allah aşkı seven ile sevilen rasında eşit bölüştürsün... Oysa aşk bu demek değildir. Seveni sevmek kolaydır;magfiret o sevmediği zamanda onu sevebilmektir. Gerçek aşık bilir ki,kendi içindeki aşk ateşinin aynısı sevgilide de vardır ve gönülsüz de olsa, o da aşkı duyumsamaktadır. Ne var ki sevgili çok sabırlı, aşık ta sabırsız oldugu için bu aşk yarası tek taraflı kanamaktadır. O acılar,o ayrılık vehasret ateşleri aşığı yakıyorsa öte yandan da pişiriyor demektir...​

Aşık ,ancak bu pişme sürecinde ham iken oldugn,çiğ iken kâmil olur. Çünkü aşk yolunda varılacak merhalelerin en yücesi,aşkın olgunluğu ile kendi dünyasını kurabilmektir. O mertebeye gelindikten sonra aşk uğrunda can vermek aşığa âsân gelir..​

* Şimdiki gençler galiba gizli kalması gerekeni açık ettikleri (ne ayıp!...) ve sevgililerinin adlarını dillendirmekle kalmayıp aradaki macerayı da başkalarıyla paylaştıkları için aşkın gülümseyişlerini ve zenginliklerini ıskalıyorlar. Çünkü sırlara hükmetmek ayrıcalık ve olgunluktur​

Öyle ki, sevgili gizli bir hazinedir de bilinmesi aşığı kıskandırır.​

'keşke Züleyha'nın Yusuf'u olsaydım; faniden BAKİ'nin sonsuz ummanına dalsaydım.Mecnun olsaydım; Leyla'yı vesile kılıp MEVLA'yı bulsaydım. Hallac-ı Mansur olup En'el HAKKI haykırsaydım. Herşeyden önemlisi O'na layık bir kul olsaydım...​

*Aşık olmak demek, nur gelen tarafa yüzünü pencere açmaktır. Çünkü gönül, gerçek dostun yüzü ile aydınlanır,nurlanır.​

İSKENDER PALA- "KİTAB-I AŞK" Kitabından..​
 
ASK ve KALB


kalbimize tefekkür ile baktığımızda onu sobaya benzetebiliriz ALLAH c.c aşkı ile yanan bir soba oldunu düşünelim...
kalp zikir çekmeye başlaında fokur fokur kaynar çünki gıdası zikirdir kalbimizi zikirsiz bırakmayalım
zikir çekmeyen insan yüzünden anlaşılır soğuktur ona göre zikir yoktur ona göre her iş zikirdir soba var fakat yakacak olmasa soba seni ısıtır mı kalbini ALLAH c.c ve kelime tevhid zikri ile yak

her nefesinde ALLAH c.c zikrediyoruz hu diyerek rabbimi zikrediyorum şemsin dediği gibi ben rabbimi aramaya gitmiştim meğer o hep benimleymiş..
zikir çekmeyen insan soğuktur zikir çekelim kalbimizdeki aşkı tutuşturalımben soğuk bir ev istemem
evimi kuran ve zikirle nurlandıracağım inşaALLAH
aman sende abartma zikirde nereye kadar kafanı üşütecen diyenlerde var tabi
bedenin şükrünü eda etmek mi abartı?
3 öğün rızkını verene teşekkür etmek mi?
yiyebiliyorsun konuşuyorsun
bunu sen mi yapıyorsun?
peki niye yaratıldın düşündün mü?
dünyaya geliş amacın zikir çekmekallah kul olmak allahın adını yüceltmek için onun esmasından yaratıldın
insanın kalbi (manevi kalp) bütün kainattan büyüktür ve kainatı içine alır...

Ey gönül, ey gönül, neden bu kadar gamla dolusun?




wol_error.gif
Resimin Orjinalini İçin Buraya Tıklayın
b-382055-allah_yaz%C4%B1s%C4%B1.jpg


ALLAH ALLAH diyerek kalbin yansın
hu diyerek alevini dışarı versin
aynı baca gibi dumanı görülsün
ALLAH aşkı seni yaksın
aşk insana neler yaptırmazki
aşık olmaya gör
mevlana olur sema edersin
ebu bekir olur ciğerin yakarsın
leylayı ararken mevlayı bulan mecnun olursun
ahhhhh bu yürek yangınları
eyyyy aşk sen nelere kadirsin
ALINTI
 
Seni Seviyorum! Seni Seviyorum Allah'ım!

Ne olur, ne olur sen de beni sev! Ne olur sen de beni sev!…
Beni sevginle yaşat ve Sevginle canımı al!

Sevginle dağıt bedenimi, Tekrar sevginle bir araya getir!

Sevginle çıkayım kabirden,

Sana koşayım yüreğimdeki sevginle!

Mahşerde sevginin gölgesinde bekleyeyim Seni!

Sevginle hesaba çek beni! Sevgi terazinde ölç sevgimi!

Sahteyse sevgim, yak beni!

Küçücük de olsa eğer, sevgim gerçekse; Sen de sev beni!..

Geçeyim sırat köprüsünden sevginle!

Sevginle, dilimde isminle cennetine koy beni!

Yüreğimdeki aşkınla yüreğine al beni,

Nurunla yak, Cezbenle erit, Ruhuna kat beni!

Ne olur sev beni Allah'ım, Ne olur sev beni!…

Nasıl ki kuş kanatsız uçamazsa,

ruhum da sevgin olmadan uçamaz,

Sevgin kanadımdır benim!

Nasıl ki beden cansız yaşayamazsa,

ruhum da aşkın olmadan yaşayamaz,

Aşkın canımdır benim!

Nasıl ki insan sevmeden, sevilmeden yapamaz, bir canan ister,

Ben de sensiz yaşayamam, Cananımsın benim!

Nasıl ki bir ülke sultansız olmazsa, ruhum da sensiz olmaz,

Sultanımsın benim!..

Kanadımsın, Canımsın, Cananımsın, Sultanımsın yarab!
Nasıl ki kelebekler sevdalıysa ateşe,

ve yanacaklarını bile bile nasıl dönerlerse ateşin etrafında,

Nasıl kanat çırparlarsa Sevgili’ye doğru,

Ben de senin nurunun etrafında öylece,

tıpkı kelebekler gibi dönmek,

Kanatlarımı senin aşkınla çırpmak

Ve nurunun beni yakacağını bile bile sana kavuşmak istiyorum.

Bu garip, bu sevdalı kelebeği nuruna kavuşturur musun yarab!

Bana verdiğin onca nimetin kadrini bilemedim,

Sana karşı o kadar mahcubum ki yarab!

Beni affet, Beni bağışla ne olursun!

Affını ve aşkını benden mahrum etme ne olursun!..

Yüreğim günahlarla o kadar kirlendi ki Rabbim!

Senin için döktüğüm gözyaşlarımla yıkasam,

arınır mı acaba yüreğim?

Dünya müminin zindanıymış,

Bunaldım bu zindandan Allah’ım!

Yüreğimdeki sevgini öyle büyüt, öyle büyüt ki,

Yüreğim artık bu dünyaya sığmaz olsun..

Aşkım miracım olsun Allah’ım, Aşkım miracım olsun!

Kalbim bir Burağa dönüşsün ve beni alıp sana getirsin.

Yedi kat göğü aşkınla aşıp huzuruna varayım,
Huzurunda başımı secdeye koyayım,

sonsuza dek hep öyle kalayım yarab!

Öyleyken bir kere nazar et,

Bir kere “Kulum!” de, kendimden geçeyim yarab!..

Ey Azrail! Sen ne güzel bir meleksin!..

Beni vuslatıma erdirir misin?

Sevgili’ye götürür müsün beni?

Kurtarır mısın beni bu dünya zindanından?..
Ey bizleri yoktan aşkıyla vareden şanı yüce Allah’ım!

Beni aşkınla varettiğin gibi, aşkınla yaşat ve aşkınla yanına al!

Ya Fettah! Gönül kapılarımı sevgine aç!

Ya Latif! Bana sevgini, mağfiretini,

bana cennetini, cemalini lutfet!

Sevdiklerini sevmeyi nasip et Allah’ım!

Ya Vedud! Ey sevgiyi vareden, sevgiyle vareden!

Ey aşkı yaratan!

Aşkın kaynağı, Aşkın merkezi, Aşkın ve aşıkların kıblesi!

Ey en çok seven ve en çok sevilen,

Ve sevilmeye en çok layık olan Allah’ım!

Ey En Büyük Sevgili! Bana sevgini bahşet!.

Ya Veli! Dostların en iyisi, en yücesi,

Dostların en güzeli, en mükemmeli!

Ey en büyük dost!

Beni kendine, kendini bana dost kıl!

Ya Semi! Ey her şeyi duyan Allah’ım!

Sana söylediğim bu sevgi sözcüklerini duyuyorsun. Sen de sesini
bana duyur Allah’ım!.

Ne olur bana da söyle “Ey mutmain nefs! Razı olmuş ve razı
olunmuş olarak gel!” diye…

Ya Basir! Ey herşeyi gören Allah’ım!

Garipliğimi, aczimi,

kusurlarımı, günahlarımı görüyorsun yarab!

Huzurunda bükülen boynumu, secdeye varmış başımı,

Pişmanlıkla ve aşkınla döktüğüm gözyaşlarımı,

yüreğimdeki sevgini görüyorsun!

Sana layık olmasa da Allah’ım,

Ettiğim secdeler hakkı için,

Döktüğüm gözyaşları hakkı için,

Yüreğimdeki aşkın hakkı için beni bağışla ve cennetine al!

Al ki; senin beni gördüğün gibi, ben de seni göreyim,

Cennetinde cemalini seyredeyim,

Cemalinle kendimden geçeyim yarab!

Ya Hay, Ya Muhyi! Alem seninle hayat bulur.

Seni bilmeyenler, seni sevmeyenler birer ölüdür.

Aşkından mahrum edip de beni öldürme!

Bana aşkınla hayat ver yarab!

Ya Hak! Ezelden ebede varolan tek gerçek sensin Allah’ım!

Beni bu yalan dünyadan kurtar!

Beni sevgi ülkesine, mutluluk ülkesine, beni cennetine al yarab!

Ya Vekil! Dua, secde ve gözyaşıyla sana yöneldim,

Sana tevekkül ettim, Sana güvendim! Vekilim yalnızca sensin! Sen
ne güzel bir vekilsin yarab!

Sen bana yetersin, aşkın bana yeter yarab!

Ya Zahir! Ey varlığı apaçık deliller ile aşikar olan Allah’ım!

Alemdeki her zerre seni haykırıyor!

Ruhum varlığını, yüreğim aşkını haykırıyor Allah’ım!

Ya Batın! Ey varlığı gözle görülemeyecek gizli hazine!

Nuru binlerce perdenin ardından bile yakıp kavuran,

Bu fani gözlerin görmeye dayanamayacağı güzellikte olan Allah’ım!
Zahirimi de, batınımı da nurunla nurlandır,

aşkınla güzelleştir yarab!

Ya Vahid! Şirke düşmeme izin verme!

Yüreğime sevmediklerinin sevgisini yerleştirme!

Ya Hamid! Ey övülmeye layık olan Allah’ım!

Seni hakkıyla övmekten acizim,

Kelimeler yetersiz kalıyor seni övmeye!

Yüreğim sevginin diliyle övüyor seni yarab!

Ya Şehid!

İlim ve kudretiyle ezelden ebede herşeye şahid olan Allah’ım!

Aşkıma şahit ol!

Aşkıma şahit ol!

Aşkıma şahit ol!

Yüreğimdeki sevginle şehid olarak ruhumu al,

Huzuruna senin için dökülen kanlarımla geleyim yarab!

Ya Hakim! Ey herşeye hükmeden Allahım! Kalbime hükmet!

Ey hakla batılın arasını ayıran!

Benimle yalan dünyanın arasını ayır!

Ey hüküm ve hikmet sahibi,

hükmüne herkesin boyun eğdiği Mevlam!

Yüreğimdeki sevginle sana boyun eğiyorum,

teslimiyetimi kabul et!

Ya Alim! Ey herşeyi bilen Allah’ım! Bana kendini bildir!

Seni sevdiğimi biliyorsun, bana da beni sevdiğini bildir yarab!

Ya Melik! Ey herşeyin sahibi olan Allah’ım!

Bedenimin, ruhumun, yüreğimin sahibi olan Allah’ım!

Ey sevgimin sahibi olan Mevla’m! Beni sevginin sahibi kıl!

Ya Kerim! Ey keremi bol olan

ve karşılık beklemeden ihsanda bulunan Allah’ım!

Sevginin sağnak yağmurları altında sırılsıklam ıslat beni!.

Ya Selam! Ey kullarını kurtuluşa erdiren Allah’ım!

Selamın ve sevgin her an üzerime olsun!

Sevginle, selamınla kurtuluşa erdir beni!

Ya Rezzak! Ey herşeye rızkını veren Allah’ım!

Ruhumun, yüreğimin rızkı aşkındır! Aşkınla rızıklandır beni!

Ya Hafiz! Ey her şeyi koruyan Allah’ım!

Beni; yüreğimdeki aşkının düşmanı olan şeytandan

ve onun yoldaşlarından koru!

Ey hiçbir şeyi unutmayan Mevla!

Seni unutan, senin de unuttuğun kullarından eyleme beni!

Ya Tevvab! Ey tövbeleri kabul eden!

Yapmış olduğum tövbeleri kabul et!

Bir daha yapmamak için bana güç ver!

Ya Rahman, Ya Rahim, Ya Gaffar!

Ey affetmeyi seven Allah’ım!

Ne olur, ne olur affet beni!..

Sevgimin hatrına bağışla beni yarab!

Ya Kahhar! Ey kahredici Allah’ım!

Sevginden mahrum ederek kahretme beni!

Ya Aziz! Beni sevginden yoksun bırakıp da zillete düşürme!
Sevginle aziz kıl beni!

Ya Meyyit! Ey öldüren Allah’ım! Aşkınla öldür beni!

Ya Bais! Ey dirilten Mevlam! Aşkınla dirilt beni!

Ya Hasib! Ey kullarını hesaba çekici olan Allah’ım!

Aşkınla hesaba çek beni!

Ya Kadir! Ey kuvvet ve kudret sahibi!

Bana emanetini ve sevgini taşıyabilme gücü ver!

Ey herşeyi kendine boyun eğdiren!

Kudretinin karşısında boyun büktüm, acizim.

Ben sensiz ben bir hiçim, aşkınla varet beni yarab!

Ya Samed! Ey kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç
olduğu Rabbim!

Sana muhtacım! Nuruna muhtacım! Aşkına muhtacım!

Beni senden ayırma! Beni Aşkından ayırma!

Ya Rafi! Ey hak edenleri yücelten Allah’ım!

Aşkınla kendine yücelt beni!

Ya Hadi! Ey hidayete, doğru yola erdiren Allah’ım!

Yoluna erdir beni! Aşkına erdir yüreğimi!

Ya Gani, Ya Muğni! Ey zengin olan, zengin eden Allah’ım!

Asıl zenginlik sevgine sahip olmaktır! Sevginin zengini kıl beni!
Aşkının zengini kıl beni!

Ya Nur! Alemleri ve gönülleri aydınlatan,

nur üstüne nur olan Allah’ım!

Nurunla nurlandır yüzümü,

Nurunla nurlandır bedenimi,

Nurunla nurlandır yüreğimi…

Ya Sultan! Kendine esir et beni!

Ya Canan! Kendine meftun et beni!

Ya Allah!

Ya Allah!

Ya Allah!

Ey En Büyük Sevgili!

Ben seni çok seviyorum yarabbi, ne olur sen de sev beni!

Varsın hiç kimse bilmesin beni,

Varsın hiç kimse sevmesin beni,

Yeter ki sen sev beni Allah’ım, yeter ki sen sev beni!….


(Alıntı)

yarabmx2.jpg
 
susvedinle.png


Sevdama sevda ekleyip, Mecnun a kafa tutasım var,
Aşkın narıyla yanıp Kendimi tutuşturasım var...​
 
sahra20col20deve.jpg


Ey Gönül! Nasıl olur da deniz, çamur tanesiyle pislenir;
nasıl olur da güneş, üflemekle söner?
Evet! Nasıl olur da Aşk, ayrılıkla tükenir;
nasıl olur da âşık, kısacık bir ömürle yetinir..
Âşık yaşarken susar, ölünce konuşmaya başlar...
- İlahi AŞK -​
 
paylaşımlarınızn hepsi birbirinden güzel arkadaşlar emeğinize sağlık pylştınız için sağolun
 
beyaz20lale.jpg

- MUHABBETULLAH -​

Allah’ın halis kulları, O’ndan bir şey bekleyerek değil, Rabb olduğu için O’na kulluk edenlerdir Allah cennet ve cehennemi yaratmasaydı bile, O’na karşı aynı şekilde kulluk ederlerdi​

Şüphesiz Allah-u Zülcelal’in sevgisi, kulluğun en son makam ve en üstteki derecesidir Tevbe ve sabır gibi diğer makamlar bu son makama ulaşmak için basamaklardır Allah-u Zülcelal’i sevmek kalben maddi ve manevi manada O’na yakın olmak için istek ve iştiyak duymasıdır Allah-u Zülcelal’e itaat ve ibadet etmek de bu sevginin ürünleridir​

Allah-u Zülcelal’i bizzat, O’nun Resulünü de O’nun hatırı için sevmek farzdır Bu hususta bütün islam alimleri ittifak etmişlerdir Çünkü çok sayıda ayet-i kerimede ve bir çok hadis-i şerifler bunu açıkca bildirmişlerdir Bir ayet-i kerime de bütün mü’minleri, kapsayan bir ifade ile şöyle buyrulmuştur:​

“İman edenler Allah’ı her şeyden daha çok severler” (Bakara; 165)​

Bir ayet-i kerime de ise muhabbetin bulunmaması veya az olması halinde kötü sonuçlara dikkat çekilerek şöyle buyrulmuştur:​

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız mes-kenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez” (Tevbe; 24)​

Hz Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir çok hadis-i şeriflerinde Allah-u Zülcelal’i sevmeyi imanın şartından saymıştır.​

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:​

“Biriniz Allah ve Resulünü her şeyden fazla sevmedikçe iman etmiş olamazsınız”(Müttefekun Aleyh)​

Rivayet edildiğine göre bir bedevi, Hz Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in huzuruna gelerek:
“Ey Allah’ın Resulü! Kıyamet ne zamandır?” diye sordu Hz Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kıyamete ne hazırladın?” buyurarak karşı bir soru sordu.​

Bedevi: “Ona Allah ve Resulünün sevgisini hazırladım” dedi Bunun üzerine Hz Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:​

“(Ne güzel şey hazırlamışsın) Çünkü (kıyamette) kişi sevdiğiyle beraberdir” (Müttefekun Aleyh)​

Enes (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir:​

"Müslüman olduğumuz günden beri bu habere sevindiğimiz kadar hiç sevinme-miştik.​

Çünkü biz de Allah’ı ve O’nun Resulünü seviyoruz Bu yüzden, Kıyamet gününde sevdiklerimizle beraber olmayı umuyoruz"​

Hz Davud (Aleyhisselam)’a indirilen Zebur’da şöyle yazılı olduğu rivayet edilmiştir:​

“Allah’ın halis kulları, O’ndan bir şey bekleyerek değil, Rabb olduğu için O’na kulluk edenlerdir.​

Allah cennet ve cehennemi yaratmasaydı bile, O’na karşı aynı şekilde kulluk ederlerdi”​

Allah-u Zülcelal’i severek O’na ibadet ve kulluk etmek, O’ndan dünya ve ahiret için iyilikler umarak bunu yapmaktan daha üstündür​

Ahirette en mutlu olanlar, bu dünya hayatında Allah-u Zülcelal’i en çok sevenlerdir Çünkü bunlar Allah-u Zülcelal’i sevince, Allah-u Zülcelal’de onları sever​

Allah sevgisinin aslı ve çekirdeği bütün mü’minlerde vardır Çünkü bunların sahip oldukları iman, ma’rifet ve sevgiden oluşan bir cevherdir Ma’rifet Allah-u​

Zülcelal’i tanımak, muhabbet ise O’nu sevmektir Bunları kemal derecesine ulaştırmak için çalışmak gerekir​

Allah-u Zülcelal’i tanımak ve bilmek lazımdır Çünkü O’nu sevmenin kuvveti O’nu tanımanın ve bilmenin derecesiyle orantılıdır İnsan başka şeyleri tanıdıkça sevgisi​

azalır, Allah-u Zülcelal’i tanıdıkça da sevgisi artar Bundan dolayıdır ki, Allah-u Zülcelal’i en çok seven, O’nu en çok tanıyan ve bilen Hz Peygamber (Sallallahu​

Aleyhi ve Sellem) olmuştur Allah-u Zülcelal’i daha çok tanımanın ve bilmenin yolu ise daha çok tefekkür, zikir ve ibadet etmektir​

Anlatıldığına göre, Şuayb (Aleyhisselam) aşkından muhabbetinden daima ağlardı Üç defa gözleri görmez hale gelmişti Her defasında Allah-u Zülcelal şifasını​

vermekte idi Sonunda şu vahy ile karşılaştı:​

Ey Şuayb! Ateşten korkarak ağlıyorsan, ağlama artık seni ateşten korudum Cennet arzusu ile ağlıyorsan, onu da sana nasip ettim​

Bunun üzerine Şuayb (Aleyhisselam) şöyle yalvardı:​

Ey Rabbim! Onlar için ağlamıyorum Sana kavuşmak için ağlıyorum​

Bu sefer ikinci bir vahy geldi:​

Ağla ey Şuayb! Beni isteyenlere, bu alemde ağlamak düşer Bu ağlamaya bana kavuşmaktan başka çare yoktur​

Sırrı-i Sakati şöyle anlatmıştır:​

Kıyamet günü ümmetler Peygam-berlerin adıyla çağrılacaklardır Mesela; ey Musa’nın, ey İsa’nın ümmeti diye sesleneceklerdir Yalnız Allah’a muhabbet edenlere: “Ey Allah’ın velileri! Allah-u Teala’ya buyrun” diye seslenilecek ve bunlar neşe ve heyecandan çıldıracak hale geleceklerdir​

Yahya b Muaz şöyle demiştir:​

Muhabbet ile bir hardal tanesi kadar ibadet, sevgisiz yetmiş senelik ibadetten, benim için daha makbuldür​

Bilindiği gibi, ahirette insanların en mutluları, Allah’ı en çok sevenlerdir Ancak bu ni’metler sevginin kuvvetiyle ölçülür Kul, Allah sevgisini ancak dünyada kazanır Sevginin kemali kalbin bütünüyle Allah-u Zülcelal’i sevmesindedir​

Buna göre, kendi varlığını seven insan, onu yaratanı da sever Çünkü eğer Allah-u Zülcelal onu yaratmasaydı o var olmazdı​

Bu konuda güç ve tasarruf sahibi O’dur​

O’nu sevmek varlığı sevmek gibi zorunlu hale gelir​

Bundan dolayı Hasan-ı Basri şöyle demiştir:​

‘Allah-u Teala’yı tanıyan O’nu sever’

...
↓↓↓ (Devamı altta ) ↓↓↓​
 
MUHABBETİN SEBEPLERİ​

Bu kitabı yazmamızın bir nedeni de, insanın bu sebepleri bilmesi içindir. Çünkü herkes Allah-u Zülcelal’i sevmeyi ister. Yalnız esbaplara başvurmadan bu sevgiyi kazanmak mümkün değildir. Onun için her insan bu esbaplara sarılmalıdır.​

Şunu iyi bilmeliyiz ki, sevmek ancak bilmek ve tanımakla mümkündür. Bu yüzden, Allah-u Zülcelal’i ancak O’nu bilenler ve tanıyanlar severler Bunların sevgisi de, O’nun hakkındaki bilgi ve idrakleri ölçüsündedir.​


Muhabbetin sebepleri şunlardır:​

Birinci sebep:
İnsanoğluna ilk sevimli olan şey kendi canı ve zatıdır. Her canlı varlığının devam etmesini ister ve ölümü sevmez. Azalarının salim ve selametli olmaları istenir. Zira vücudun kemal ve devamı azalara bağlıdır.​

Diğer sebeplerde de durum aynıdır. Mesela insanın oğullarını sevmesi, kendi varlığının bunların varlığından devam etme düşüncesidir. İnsan ebedi olarak kendisinin kalmasından ümidini kesince, kendisinden bir parça olan neslinin kalmasını ister. Akrabalarını da sevmesi, kendindeki kemali sevmesi içindir. Onların çokluğuna güvenerek kendini kuvvetli görür. Zira akraba ve mal gibi sebepler, insanoğlu için birer kanat gibidir. Demek ki her canlının ilk sevdiği kendi zatı, zatının kemali ve bunların devamıdır.​

İnsanlar var olmayı bu derecede sevdiklerine göre, onları var eden, varlıklarını sürdürmeleri için gerekli her türlü imkanı yaratan ve onları ebedileştireceğini vaad eden Allah-u Zülcelal’i sevmeleri zorunludur. Çünkü insanlar kendilerine sevdikleri şeyi vereni de severler.​

Bu şuna benzer: sıcaktan kaçıp da bir ağacın gölgesine sığınan kimsenin gölgeyi sevip de ağacı sevmemesine şaşılır! Çünkü gölge ağaca bağlıdır.​

Buna göre, kendi varlığını seven insan, onu yaratanı da sever. Çünkü eğer Allah-u Zülcelal onu yaratmasaydı o var olmazdı. Bu konuda güç ve tasarruf sahibi O’dur. O’nu sevmek varlığı sevmek gibi zorunlu hale gelir. Bundan dolayı Hasan-ı Basri şöyle demiştir:​


‘Allah-u Teala’yı tanıyan O’nu sever.’​

Demek ki İnsan Allah-u Zülcelal’den gafil kaldığından dolayı kalbinde muhabbet olmuyor. insan Allah-u Zülcelal’i hakkıyla tanırsa O’nu mutlaka sevecektir.​


İkinci sebep:​


İnsanoğlu kendisine iyilik yapanı sever. Bundan dolayıdır ki; ‘İnsan iyiliğin kölesidir.’ denilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:​



‘Allah’ım! Kötü insanın kalbimin kendisini seveceği bir iyiliği bana yapmasını nasip etme.’ (Deylemi)​



Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) burada, iyilik yapana karşı sevginin zaruri olup bunu gidermeye güç yetirile-mediğine işaret buyurmuştur. Bu iyilik sebebiyledir ki, insan hiç münasebeti olma-yan yabancıları sever. İyiliğinden dolayı bir insanı seven, onu zatı için değil, onun iyiliği için sevmiştir. İyilik ise onun işlerinden birisidir. İyilik kalkınca sevgi de kalkar. İyilik azalırsa sevgi de azalır.​



Allah-u Zülcelal’in iyilikleri ve lütfu ise, herkesten daha çoktur. Bu ölçüye göre de, Allah-u Zülcelal’in sevilmesi ve O’na duyulan sevginin diğer iyilik yapanlara duyulan sevgiden fazla olması lazımdır. Çünkü O’nun iyiliği herkesin iyiliğinden daha fazladır. Bu iyilikler, insanın bir su damlası halinde anne rahmine düşmesinden başlar ve dünyaya gelişinden, çocukluğundan, gençliğinden, ölümünden geçerek kabre, mahşere ve ebede kadar devam eder. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:​



‘Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.’ (İbrahim; 34)​



İkincisi ise, iyilik yapanların aracılığıyla yaptığı iyiliklerdir. Çünkü iyilik yapanlara iyilik yapma düşünce, istek ve gücünü veren ve onları belli işlere yönlendiren O’dur.​



Anlatıldığına göre, bir fakir bir zengin kimsenin kapısına gitmiş ve bir şeyler istemiş. Fakat zengin olan kimse hiçbir şey vermemiş. Böyle olunca fakir kimse: ‘Bunu Allah vermedi.’ demiş.
Sonra başka bir zaman yine aynı zengine gitmiş ve yine bir şeyler istemiş. Zengin adam bu sefer ona bir şeyler vermiş. Fakir bu sefer: Bunu Allah verdi.’ demiş.
Bunun üzerine zengin kimse: ‘Birinci sefer geldin sana bir şey vermedim, bunu Allah vermedi dedin. İkinci sefer geldin sana bir şeyler verdim, bunu Allah verdi dedin, bunun sebebi nedir?’ diye sorunca fakir şöyle cevap vermiş:​



‘Birinci sefer geldiğimde, Allah senin kalbine verme isteğini koymadığı için sen bana vermedin. İkinci sefer geldiğimde ise, Allah senin kalbine verme isteğini koyduğu için sen bana verdin. Gerçekte veren Allah’tır.’​



Bundan dolayı bu tür iyiliklerin de hakiki faili ve sahibi Allah-u Zülcelal’dir. Demek ki iyilik yapan insanlar hakiki değil mecazidir. Durum böyle olunca bu iyilik-lerden dolayı da önce Allah-u Zülcelal’in sevilmesi ve O’na şükredilmesi gerekir.​



Demek ki insan yapılan iyilikleri Allah-u Zülcelal’den bilmediğinden dolayıdır ki, O’ndan gafil kalmakta ve kalbinde muhabbet meydana gelmemektedir. Bunun için bütün iyiliklerin Failini hakiki fail olarak Allah-u Zülcelal’den olduğunu bilirsek O’ndan gafil kalmayız ve kalbimizde muhabbet meydana gelir. İnsan iyiliğin kölesi olduğu için, her iyiliği Allah-u Zülcelal’den bilirse O’na köle olur ve O’nu sever.​


Üçüncü sebep:​



Eşyayı zatından dolayı sevmektir. Yani herhangi bir iyiliğinden dolayı değil zatından hoşlandığı için onu sevmesidir.İşte eksilip artmayan, yok olup tükenmeyen gerçek sevgi budur. Güzelliği anlayan herkes güzelliği sever.
Nitekim insanın yeşilliği, akarsuyu sevmesi de onları yiyip içtiği için değil, onlara bakmaktan zevk aldığı içindir. Bu sevgi de diğer sevgi türleri gibi, insanların fıtrat ve yaratılışında vardır.​



Şimdi Allah-u Zülcelal’in de güzel olduğu sabittir. Buna göre, O’nu da sevmemek imkansızdır. Nitekim Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:​



‘Allah güzeldir ve güzelliği sever.’ (Müslim)​



Bu konuda bilinmesi gereken bir husus vardır; güzellik iki çeşittir. Bir çeşidi maddi güzelliktir. Bu güzellik gözlere veya diğer duyu organlarına hitap eder ve onlar tarafından algılanır. Diğeri ise manevi güzelliktir. İlim, adalet ve güzel ahlak gibi şeylerden oluşan bu güzellik akıl, idrak ve kalbe hitap eder ve onlar tarafından anlaşılır. Kalıcı olan güzellikte manevi güzelliktir.​


Manevi güzelliğin tamamı Allah-u Zülcelal’de toplanmıştır. O’nun bu manevi güzellikleri doksandokuz tane olan isim-leriyle ifade edilmiştir. Allah-u Zülcelal’in bir ismi de Cemil’dir. Cemil çok güzel demektir. Ancak, Allah-u Zülcelal madde olmadığı için, güzelliği de maddi güzellik değildir.​


Manevi güzellik olan sıfatların ve isimlerin en güzelleri Allah-u Zülcelal’de toplandığına göre, güzelliğe duyulan sevgi ile en evvel ve en çok O’nun sevilmesi gerekir​


Demek ki Allah-u Zülcelal’in bu sıfatlarını ve güzelliğini bilmediğimiz için Allah’ın muhabbeti kalbimize girmemek-tedir İnsan O’nun güzelliklerini bilip idrak ederse ve kalben O’nun güzelliklerini düşü-nürse mutlaka O’nu sevecektir.​


Dördüncü sebep:​


Mükemmelliktir. İnsanlarda mükemmel olan şeyleri severler. Bu sevgi onların iradesini de dinlemez. Sevmeleri için gerekli olan tek şey, mükemmelliği keşf etmek ve anlamaktır. Mükemmellik sebebiyle Allah-u Zülcelal’i sevmek ise, öncelikle O’nun mükemmellik ve kusursuzluğundan dolayı-dır. O’nun zatını anlamak akıl ve idrakimizin çok ötesindedir. O’nun sıfatlarının ne denli büyük olduklarını, O’nun tek başına yaratıp tek başına yönettiği bu koca kainata bakıp bir ölçüde anlamak mümkündür. Bu sevgi ikinci olarak da O’nun yarattığı mükemmel şeylerden dolayıdır. Çünkü mükemmel eseri seven için mükemmel eseri ortaya koyanı sevmek de insanlar için vaz-geçilmez bir duygudur.​


Beşinci sebep:​



İnsanoğlu, mizaçlar arasında münasebet olduğu için sever. Çünkü nice insanlar vardır ki, güzellik ve yarar sağlama dışında aralarında ruhi bir münasebet olur. Ve bu sebeple birbirlerini severler.​


Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:​



‘Ruhlar, donatılmış bir ordudur.Birbiriyle tanışıklığı olanlar, yeryüzünde birbirleriyle anlaşıp kaynaşırlar. Birbir-leriyle tanışıklığı olmayanlar anlaşa-mazlar.’ (Müslim)​



Müşahede ve tecrübe ile anlaşılmıştır ki, münasebet olunca ülfet olur. Sevgi ve dostluk, sevenle sevilen arasında mevcut olan fıtrat benzerliği, inanç birliği veya çıkar ortaklığından ileri gelir. Bundan dolayıdır ki iyiler iyileri, kötülerde kötüleri sever dost edinirler. Bu manayı anlatmak için Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:​



‘Mü’min bir kimse, yüz münafıkla bir tek mü’minin bulunduğu bir meclise girse, oradaki mü’minle ülfet ve ünsiyet kazanır; bir münafık da yüz mü’minle bir münafığın bulunduğu bir meclise girse, oradaki münafıkla yakınlık ve dostluk kurar.’ (Beyhaki)​



Bu hadis-i şerifte gösteriyor ki, insan ancak kendi tabiat ve yaratılışında olan veya kendisiyle aynı fikir ve inancı paylaşan kimselere meyleder ve onlara ilgi duyar. Bu sebepten dolayı şöyle denilmiştir:​



‘Sen ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, kimleri sevdiğine bak.’​



İnsana oldukça büyük bir sevgi kabiliyeti verilmiş ve bu sevgi ile Allah-u Zülcelal’i sevmesi emredilmiştir. Fakat insan bu sevgiyi yukarıda zikredilen sebeplere ve eşyaya tevzi edip dağıtırsa, bu durumda Allah-u Teala’yı sevse bile, O’nun azametine layık bir sevgi ile sevmiş olmaz. Ancak insanın bütün sevgisini Allah-u Zülcelal’e vermesi, O’nun dışında hiçbir şey sevmemesini gerektirmez. Çünkü diğer şeylerde Allah-u Zülcelal’in yaratıkları oldukları için sevilebilirler. Bu anlamda bunları sevmek Allah sevgisini azaltmaz. Aksine onu daha ayrıntılı, gerekçeli ve şuurlu bir hale getirir.​


Yukarıda sayılan vasıfların hepsi, Allah-u Zülcelal’den başka kimsede kamil olarak toplanamaz. Tam ve kamil olarak yalnız Allah-u Zülcelal’de bulunur. Buna göre, gerçek sevgiye de ancak Allah-u Zülcelal layıktır.​


Hülasa olarak insan şunu bilmelidir ki, bütün iyilikleri yapan hakiki fail Allah-u Zülcelal’dir. Buna göre, doğduğundan bu yana ne iyilik görmüşse bunu Rabbinden bilmesi gerekir. İnsan böyle bilir ve bunu böyle idrak ederse mutlaka Allah-u Zülcelal’i sevecektir.​




MUHABBETULLAH / MUHABBETULLAHI TAKVİYE EDEN SEBEBLER​


Allah-u Zülcelal’e olan sevgiyi takviye eden sebepler ikidir.​


1-) Sevginin kuvvetlenmesinin birinci sebebi; dünya ilgilerini kesmek ve Allah’tan başkasının sevgisini kalpten çıkarmaktır. Zira kalp bir tabak gibidir. Tabak su ile dolu ise suyu boşaltmadan ona başka bir şey koymak mümkün değildir​



MUHABBETULLAHI TAKVİYE EDEN SEBEBLER​


MUHABBETİ TAKVİYE EDEN SEBEPLER​



Muhabbet, yani sevmek ancak bilmek ve tanımakla mümkündür. Bu yüzden Allah-u Zülcelal’i ancak O’nu bilenler ve tanıyanlar severler. Ahirette insanların en mutluları da Dünyada Allah-u Zülcelal’i en çok sevenlerdir.​

Allah-u Zülcelal’e olan sevgiyi takviye eden sebepler ikidir.​


1-) Sevginin kuvvetlenmesinin birinci sebebi; dünya ilgilerini kesmek ve Allah’tan başkasının sevgisini kalpten çıkarmaktır. Zira kalp bir tabak gibidir. Tabak su ile dolu ise suyu boşaltmadan ona başka bir şey koymak mümkün değildir. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur:​



“Allah insanın içine iki kalp koymamıştır.” (Ahzab; 4)​



Sevginin kemali, kalbin bütünüyle Allah-u Zülcelal’i sevmesindedir.​


2-) Sevginin kuvvetlenmesinin ikinci sebebi; Allah-u Zülcelal’i bilmenin kuvveti ve bu ma’rifetin her yönüyle kalbi istila etmesidir. Bu da kalbi dünya meşgalelerinin hepsinden temizledikten sonra olur. Ma’rifet insanın kalbini bütünüyle kaplayınca muhabbetin doğmasını sağlar. Bu yolla elde edilen muhabbet, toprağı temizledikten sonra tohum ekmeye benzer.​


Kaynak: Seyda Muhammed Konyevi (ks), Muhabbetullah ve Tasavvuf, Reyhani Yayınları​
 
Ebû Hureyre (r.a)'ın bildirdiğine göre;Hz.Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Namaz dini direğidir.Namazda on güzellik vardır.Bu on güzellik şunlardır:

1-Yüzü güzelleştirir.
2-Kalbi nurlandırır.
3-Bedeni dinlendirir.
4-Kabirde arkadaştır.
5-Rahmetin inmesine sebeptir.
6-Gök kapılarının anahtarıdır.
7-Ahirette günah ve sevapları ölçen terazide sevap kefesini ağırlaştırır.
8-Rabbi hoşnut ve memnun eder.
9-Cennete giriş için ödenecek ücrettir.
10-Cehennem ateşine karşı koruyucudur.


BAKARA (110)
Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, ALLAH katında onu bulursunuz.
Şüphesiz ALLAH bütün yaptıklarınızı görür.
__________________
YERYÜZÜ, HER GÜN, İNSANLARA 10 CÜMLE İLE SESLENİR!!!...

EY ADEMOĞLU!

Üzerimde ; gezip dolaşıyorsun!

İçimde ; hareket edemeyeceksin!

Üzerimde ; günah işlersin!

İçimde ; hesap vereceksin!

Üzerimde ; gülüyorsun!

İçimde ; ağlayacaksın!

Üzerimde ; neşelenirsin!

İçimde ; mahzun olacaksın!

Üzerimde ; mal topluyorsun!

İçimde ; pişman olacaksın!

Üzerimde ; haram yiyorsun!

İçimde ; kurtlar seni yiyecek!

Üzerimde ; hile yapıyorsun!

İçimde ; zelil olacaksın!

Üzerimde ; sevinçlisin!

İçimde ; üzüntüye düşersin!

Üzerimde ; ışıkta geziyorsun!

İçimde ; karanlığa düşersin!

Üzerimde ; herkesle berabersin!

İçimde ; yalnız kalacaksın!

ALLAH'U TEALA BİZİ, NURSUZ BIRAKMASIN İNŞALLAH.



Her Abdest Bir Yemindir unutmayin Kİ;

Her Abdest Bİr Yemİndİr Aslinda

Bu Eller Bİr Daha Harama Günaha Uzanmayacak!

Bu Ağiz Harama Açılmayacak!

Bu Dİl Bİr Daha Kötüyü Söylemeyecek, İftİra Etmeyecek, Yalan Söylemeyecek,dedİkodu Yapmayacak!


Bu Burun Denİ Arzularin Peşİnde Koşmayacak!


Bu Kollar Harama Sarilmayacak!


Bu GÖzler Harama Bakmayacak!


Bu Beyİn Kötüyü Planlamayacak!


Bu Kulaklar Harami Duymayacak!


Bu Ayaklar Harama Adim Atmayacak!


Söz Verİyorum Allahim!

Evet İtİraf Edİyorum Bunlari Yaptim, affet!

Temİzle, Arit Benİ, Sen Temİzlemezsen Ben Temİzlenemem!

Bana Yardım Et, Beni Temİzle , Benİ Arıt!


Her Abdest Bu Anlama Gelİr

Ya Da Gelmelİ


Farkındamıyız?


Abdestmi Alıyoruz?

Yoksa El Yüzmü Yıkıyoruz?


Abdest Ruhumuzda Beynİmİzde Böyle Algılanıyormu? Yankılanıyormu?


Eğer Abdest BÖyle Alınmışsa


Uzakta Değİl Hemen Evinizin ÖnÜnde,

Çok Yakınınızda,hatta Evİnİzİn İçinde

İstedİğİnİzde Hemen Bulabİleceğİnİz

Aritici, Temİzleyİcİ, Durulayici Bİr Nehİr Bulursunuz

Böyle Bİr Nehİrde GÜnde 5 Kez Yikananda

Kİrden, GÜnahtan Eser Kalirmi ?
 
Bir kişi şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Ben seni seviyorum!
- O halde fakirlik için hazırlan!
- Muhakkak ki ben Allah'ı da seviyorum.
- O halde bela için de hazırlan!

Tirmizî, hadis.
 
y1p_r18aotkbarbtdvpjo8qffzxnbdgsst6328k75ldrxu_obnk_hwrpnmsf9inunv4.jpg


“Kulumu bana en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibâdetleri yapmasıdır. Nâfile ibadetlerle de bana o kadar yaklaşır ki, nihayet ben o kulumu severim. Sevince de artık onun duyan kulağı olurum, o benimle işitir. Gören gözü olurum, o benimle görür. Eli olurum, o benimle dokunur. Ayağı olurum, o benimle yürür, (Kalbi olurum, o benimle anlar. Söyleyen dili olurum, o benimle konuşur.) Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden bana sığınırsa, ben onu muhafaza ederim."

Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık,
Anladım ki yok Allah tan başkasıyla yakınlık!...
Ya Onunlasın, Ya da oyundasın..
 
Üst Alt