Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Benim Adım "AŞK"... ( İslami)

Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık,
Anladım ki yok Allah tan başkasıyla yakınlık!...
Ya Onunlasın, Ya da oyundasın..

Ne güzel bir söz...
Katkılarınız için çok çok teşekkürler... :)
 
sunu1.png

Cüneyd-i Bağdâdî (k.s) “Muhabbet kalbin meylidir.” demiştir. Bu meyil kulun tabii bir şekilde Allah (c.c)’a ve O’na ait olan şeylere yönelmesidir. Muhabbet, tercihi sevgiliden yana kullanmaktır. Yüce kudret tercih sahiplerine şöyle seslenir:

“De ki; Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah(c.c.)’tan Elçisinden ve O (c.c)’nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise; o halde Allah (c.c) emrini getirinceye kadar gözetleyin! Allah (c.c) yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.!”1 Muhabbetin merkezinde vedûd olan mutlak sevgili yer alır. Çünkü sevginin kaynağı O (c.c)’dur. Bütün sevgiler ilhamını O’ndan alır. Muhabbet mülkünün sultanı olan Rasülullah (s.a.v) da bu muhabbetten husûle gelmiştir.

Şairin deyişiyle:

“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammed’siz Muhabbetten ne hâsıl..​
 
0805230418501drop2.jpg


Ey â aşık,
Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et! [Hicr, 99]
Âşığım dersin belâ-yı aşktan âh eyleme
Âh edip âhından ağyarı âgâh eyleme
Dertliyim dersen belayı dertten âh eyleme
Âh edip dertsizleri derdinden âgâh eyleme​


alıntı​
 
Bir Gül Ekin..

allah_ask.jpg


Bir gül ekin,
Ama bu sefer kalbinize ekin bu gülü.

Bir sevda tutun,
Ama bu sefer kalbinizde tutun sevdanızı.

Bir hayal kurun,
Mutluluk vadisinde, gül bahçesinde, sevgi şehrinde, insanlara huzur saçan, mutluluk yayan, insanların kalbinden hüznü alıp yerine sevdayı, sevgiyi, aşkı, Allah (c.c.) aşkını yerleştiren bir yerin hayalini kurun..

Bunlar hayal ama mutluluk uzakta değil ki;
Aşk, sevda uzakta değil ki;

Kapatın kalbinizi madde âlemine, açın gönlünüzü manâ âlemine, çıkın seyahate
Ama bu seyahat madden uzak, gül bahçesinde, sevda mahallesi, aşk sokağı,

Namazgâh hanı, seccade döşeğinde gözyaşlarıyla ıslanan seccadenizin üstünde;
Ötelere adım atın, çırpın kanatlarınızı, uçun göklere, varın semalara, tanışın peygamberlerle, uzanın göklere yaklaşın cennete, girin Sidretül Müntehaya, hani Meva Cennetinin yanında, için orda gözyaşlarıyla doldurduğunuz mana sütünü, işte bakın Sevgiliniz tam karşınızda, sizlerin selamını bekliyor mukabele etmek için. Şahitler de hazır sizlere tanıklık etmek için.

Daha ne beklersiniz işte geldiniz kab-ı kavseyne hadi, şimdi işte alın seccadenizi, açın kalbinizi, dökün gözyaşlarınızı, varın sevgilinizin yanına, Sevgilinize yalvarın, yakarın affınızı ve affımızı isteyin. Sevgililer naziktirler bir şey istendiği zaman geri çevirmezler. Hadi sunun duâlarınızı, göz pınarlarınızdan ayrılan manâ sütünün, manâ âleminde ki yükselişinizin yanında;
Daha ne beklersiniz işte Sevgili bizleri bekliyor;

Evet, şimdi işte yalvarıyorum ve yalvaracağım
Ey benim Sevgilim, Rabbim (c.c.) yalnız Sana yalvarır ve yalnız Sen’den dilenirim;

Şu mübarek günlerin ve sadece Sen’in sevginden ötürü Sana manâ kâsesini gözyaşlarıyla doldurmaya çalışan âşıklarının yüzsuyu hürmetine bizlere Sen’in sevgini, Sen’in aşkını tatmak ve bu tatla son nefesimize kadar yaşamak ve Sen’in aşkınla Sen’in huzuruna varmak nasip eyle….
Amin Ecmâin….(ALINTI)
 
Gönül; bir gün olur, seni gönlünü alana ulaştırır,
Can; bir gün olur, seni sevgiliye ulaştırır.
Sen de derdin eteğini elden bırakma,
Çünkü o dert, bir gün olur, seni dermana ulaştırır.
- Mevlâna Celâleddin Rumi -​
 
bahar2.jpg

HER YENİ başlangıç beni müthiş heyecanlandırır. Bu bazen elime aldığım yeni bir kitabın ilk sayfası olur. Bazen de bir ağacın dallarındaki tomurcukların uyanışı. Bazen bir bebeğin ilk adımlarını atışını seyretmek de olabilir.​

Eğer şuurunuz açık ve duygularınız uyanık ise, hemen söyleyeyim hayatta karşılaşacağınız sürprizler hiç de az değildirler. O gün ne yapacağınız ne yakalayacağınız, biraz da sizin duruş ve bakışınıza bağlıdır.​

Tecrübeli bir balıkçının dediği gibi:​

“Yakalayacağınız balığın cinsini belirleyen, elinizdeki yemin kalitesidir.”​

Hayat tıpkı bir ayna gibidir. İçinizde ne taşıyorsanız, dışınızda onu buluyorsunuz. Yaşamak, hayatı başıboş bir şekilde tüketip bitirmek demek değildir. Yaşamak, o hayatın iman ile hakkını vermektir. Hayatın hayatı iman iledir, inanç iledir. Hayatın kemâli ise, her daim devam iledir. Yüce Yaratıcı ile bağını koparan bir hayat, zindandan farksızdır, karanlıktır. Sürekli nur, bitmeyen ışık Ondandır. Hayatın sahibindendir, onu yaratandan gelir.​

Yoksa birçok insanın yaptığı gibi hayat, yaşamak zorunda kaldığı ve asla kıymetini bilemediği bir şey olup çıkar elimizden. Elbette hayatın gayesi bu değildir. Aksi halde hayat en büyük bir nimet iken, en büyük bir azap olur. Gençliğinde ya da hayatının bir döneminde böyle yaşayan, sonra da bu yanlışı fark edip hidayete eren ve dosdoğru bir hayata yönelen nice insanlar var.​

HAYAT bir defadır ve ancak dosdoğru yaşamaya yetecek kadardır, çok kısadır. Hayatın kıymetini belirleyen hayatın kendisi değil, hayatı bize kim verdiyse o olabilir. Allah (c.c.) nasıl bir hayat yaşamamızı istiyorsa, biz ancak ona uygun yaşamakla bu hayatın kıymetini anlayabiliriz. İdeal ve gerçek hayat budur. Gerisi boştur.​

Böyle bir gün, hayata yeniden doğduğumuz, merhaba dediğimiz o gündür. İşte böyle günlerden bir gün, baharla beraber ruhumun da uyandığı bir sabah, parkta bir bebeğin ilk adım atışlarını seyrettim. Genç bir baba, iki elinden tuttuğu yavrucuğunu yürütmeye çalışıyordu. Bebek çok heyecanlıydı. Adımlarını dizden kırıp atıyor, dilini ısırıyordu. Bir yandan da böcük böcük gözlerle bakınıp hedefine ilerliyordu. Parkın bir köşesinde durup, baba ile çocuğun macerasını ve birbirlerini kucaklayıp sarılışlarını seyrettim.​

babacocukkk.jpg


Çocuğun, babasının kucağına atıldığındaki sevincini bir görmeliydiniz. Benim bir kucağım, bir sığınağım var diyordu âdeta. Ne olduysa, birden o çocuk gibi ben de kendimi Rabbimin rahmet kucağına atmak istedim. İçimde bu arzuyu coşar buldum. Dilimde dua gibi bir söz peyda oldu:​


“Ey Rabbim senden başka kimim var benim?​

Rahmetinle sar, sarmala, tut kucakla beni​

Rabbim, senden başka kimim var benim?”​


O anda bu duanın bütün benliğime yayıldığını hissettim. Anladım ki, ben yalnız değilim. Dualarıma cevap veren bir Rabbim var. Ve O bana çok yakın. Ne kadar güçlü olduğumu, bana, en güçsüz olduğum bir anda hissettirdin Rabbim. Şükürler olsun, hamdüsenalar olsun. Rabbim, senden başka kimim var benim?..​

rain1.jpg


HAYAT bazen çıkmazlara giriyor ve bir yerlerde düğümleniyor. Sonsuza yolcu olan bir ruhun arzularını, bu sonlu ve fani dünya karşılayamıyor. İnsana ne verirsiniz verin, o gözünü ötelere, cennete dikmiş. Burada yapılması gereken tek şey var. Geç kalmadan Ona yönelmek, Ondan istemek. Hem de çok istemek… Çekinmeden isteyin. İsteyin, isteten verecektir mutlaka. Allah (c.c.) vermek istemeseydi, size bu istemek duygusunu vermezdi. Çekinmeden isteyin. Ne olur istemeye devam edin.​

Bunu yalvara yakara söylememin bir sebebi var. İzninizle onu da anlatayım. Allah ve Dua kitabımızı imzalarken, sohbet ettiğim, konuştuğum bir çok okuyucumuzun itirafları oldu. “Biz bu kitap sayesinde dua etmeyi öğrendik, duayı böyle bilmiyorduk…”​

Âcizane bizim de kendilerine bazı tavsiyelerimiz oldu. Önce kendimize mahsus bir dille ve samimi bir kalple Rabbimizle, yaratıcımızla konuşmanın çarelerini bulmalı, yollarını araştırmalıyız. En küçük hacetimizi dahi Ondan istemekten çekinmemeliyiz. Bu çok güçlü bir iman ve inancın da gereğidir. Aslında dua bir ibadettir, ibadetlerin karşılığı ise ahirettedir. Kulun, derdini ihtiyacını Rabbine iletmesinin, açmasının bir aracıdır dua. Birbirimizle bu kadar konuştuğumuz halde, Rabbimizle hiç konuşmamak olacak şey mi? Ruh bu uzaklığa, Onun rahmetinden ayrı kalmaya ne kadar dayanabilir ki? Sığının Ona yönelin, kalbiniz huzur ve sükûn bulsun. Yaşadığınıza şükredin, hem de her nefes için.​

HALİ vakti yerinde bir arkadaşımın hanımı, şu sıralar doğum öncesi bir rahatsızlığa yakalanmış. O kadar ki, nefes alamamış, hastane seferber olmuş hemen. Elden gelen ve yapılacak pek bir şey de olmayınca beklemişler, dua etmişler. Sonunda düzelmiş hastamız. Arkadaşımız eşine, “Bak” demiş, “bir tek nefes alıp vermenin ne kadar önemli olduğunu anlamız için Rabbimiz bize bunları yaşattı. Havadan, sudan yaşıyoruz diye belki de küçümsediğimiz bir nimetin kıymetini bize bildirdi” demiş.​

saatkostek.jpg


Bir nefes almanın kıymetini, ne demek olduğunu onu kaybetmeden anlamıyoruz. Her şey zıttıyla bilinir: gece gündüzle, sıhhat hastalıkla, açlık toklukla. Zıtlar devreye girmeden eldeki nimetlerin kadri kıymeti maalesef bilinmiyor. Rabbim, kıymetini elindeyken bilenlerden eylesin.​

Küçük bir çocuk ağlıyormuş, “Niye ağlıyorsun?” diye sormuş, yanına yaklaşan yaşlı bir bey. “Amca” demiş. “Bir liramı kaybettim.” Ağlama” demiş, yaşlı adam, tutmuş çocuğa bir lira vermiş. Çocuk bir lirayı almış ama, bu defa sesi daha fazla çıkmaya başlamış. Yaşlı adam, “Peki evlâdım şimdi niye ağlıyorsun?” diye sorunca, çocuk, “Amcacığım o bir lirayı kaybetmeseydim, şimdi iki liram olacaktı” demiş.​

Biz de bazen o çocuktan farksız oluyoruz. Hayatı güzel yaşamaya başlayınca bu defa geçmiş günler için üzülüyoruz. Keşke o günleri de heba etmeseydik, adam gibi yaşasaydık, elimizde bir değil, iki güzel ömür olsaydı istiyoruz ama onu da tövbeyle değiştirmek mümkün. Tövbe eden bir insan Rabbinin af ümidini içinde daima taşımalı ve yaşamalı. Aksi halde şeytan “Nasıl olsa senin günahların affedilmemiştir” diyerek o insanı aldatıp, eski günahlarının batağına çekebilir. Rabbimiz hepimizi muhafaza eylesin.​

Şu kıssadan hepimize bir hisse var sanırım.​

Feridüddin Attar’ın ünü cihana yayılan eseri, Mantıkut-Tayr (Kuş Dili)nde, tekkeye gelen bir sarhoşun hikâyesi vardır. Sarhoş ağlayıp sızlayıp ortalığı karıştırmış, sonunda yığılıp kalmıştır yere. Tekkenin şeyhi yanına gelmiş ve “Neden ağlıyorsun? Elini bana ver, kalk!” demiştir ona. Sarhoşun cevabı müthiştir:​

“Ey Şeyh! Allah sana yardım etsin; elden tutmak senin harcın değil! Sen başını alıp git! Baş aşağı yıkılmak benim payıma düştü! Eğer herkes düşkünlerin elini tutabilseydi, karınca yiğitlik meclisinin baş köşesine kurulurdu. El tutmak senin işin değil, yürü! Ben sayıya geleceklerden değilim, çekil! Ey kendisinden başka bir var olmayan, ey herkesin feryadına ancak kendisi yetişen, benim imdadıma sen yetiş! Düştüm, benim elimi sen tut!”​

miracnamaz.jpg


İNSAN, beynine hangi alanda zevk almayı öğretirse beyni de ona göre çalışıyormuş. İnsan beynine yüksek ideallerden zevk almayı öğretirse, aklına, iradesine ve duygularına hâkim olmayı biliyor. Rabbim senden başka kimim var benim? Hedefinden, idealinden, yolundan, izinden ayırma, saptırma beni.​

Kim senden daha fazla verebilir; kim senden daha fazla sevebilir; kim senden daha fazla gözetebilir ki bizi? Kim, kim, kim ey Rabbim?​

Kim senden başka çağırmadan gelebilir;kim senden başka istemeden verebilir; kim senden başka sesimizi duyabilir?.. Kim, kim, kim ey Rabbim?​

Kim senden daha fazla bilebilir; kim senden daha fazla affedebilir; kim senden daha fazla kördüğüm olmuş şeyleri çözebilir; kim senden daha fazla bizi önemseyebilir ki?..​

Rabbim, senden başka kimim var benim? Kimsem yok benim senden başka ey Rabbim!..​

Alıntı
1438637377_5dd2ed8b82.jpg

Hiç denediniz mi, gönlünüzü Allah’a açıp da O’na yöneltmeyi ve istediniz mi O’na çok ama çok yakın olmayı?

Yoksa olmuyor, hala olamıyor mu? Belki de hala Allah ile aranızdaki o doyulmaz güzelliğin lezzetini tadamadınız mı?

Namazlar, ibadetler gözünüzde mi büyüyor ve yıllar geçiyor…
Geçiyor da hala Rabbinize karşı içinizde o sımsıcak güzel duyguları ve kıpırtıları hissedemiyor musunuz?

Hala Allah için heyecanlanan ve sevgisiyle coşan bir gönüle sahip
olamadınız mı? Hala mutsuz ve huzursuz musunuz? Ve bir sevgi bir mutluluk arayışında mısınız?

Ölmeden önce, dünya hayatını yaşarken ruhun Allah’a ulaşmasının
üzerimize farz olduğunu biliyor muydunuz? Ve ancak bu dilek sayesinde hem dünyada ve ahirette mutluluğa ve kurtuluşa ulaşacağınızı da biliyor muydunuz?

Yapılması gereken, ölmeden önce bütün Allah dostları gibi, sadece bir dilekle Allah’a yönelmek, yani ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilemek! Zümer 54’e göre üzerimize ölüm gelmeden Allah’a yönelip, O’na teslim olmak üzerimize farz kılınmış:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).

Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi,nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.

Ve Rabbimiz Şura 13 ve Ankebut 5’e göre O’na yönelen herkesi mutlaka Kendisine ulaştıracağına söz veriyor.

42/ŞURA-13: allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
“Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).”

29/ANKEBUT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât (leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).

“Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir.”

Abdul Kadir Geylani Hazretleri de bu konuda buyurur ki:

“Allah’ın yoluna sülûk (yolculuk) eden, mutlaka Allah’a vasıl olur (Allah’a ulaşır).

Onlar Allah’ın Dostlarıydı ve Allah’a erdiler. Üzerlerine emanet olan ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırıp teslim ettiler.

Rad 21 de buyrulduğu gibi, Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği ruhlarını O’na ulaştırıp teslim ettiler. Vuslata ermek, yani ruhun ölmeden önce Allah’a vasıl olup Allah’a kavuşması.

13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar.

Said Nursi Hazretlerinin de söylediği gibi:

-Faniyim, fani olanı istemem. Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim gayr istemem!

İşte hidayet; Bakara 120’ye göre ruhun ölmeden önce Allah’a ermesi, ulaşması!

2/BAKARA-120: inne hudâllâhi huvel hudâ
“Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”

O halde siz sadece bir dilekle, “ölmeden önce ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dilemekle” açılan sevgi ve mutluluk kapısından içeri girmeye ve vuslata ermeye hazır mısınız?

Hazır mısınız, Rabbimiz’e gönlünüzün taaa ötelerinden gelen bir dileği ulaştırmaya! İstemez miydiniz, böylece gönlünüzde Allah sevgisi bir anda yeşeriversin ve kalbinizin kapısı Allah’a açılıp içine bir anda Rahmet girsin de, içinizde Allah’a karşı bambaşka duygular uyansın ve artık ibadetler sizin için bir zevk haline gelsin?
İster misiniz Rabbimiz’e dost olmayı ve gönlünüzü O’na bağlayıp, O’nunla aranızdaki o sevgi bağını kurmayı ve Allah sevgisini yaşamayı?
İşte Allah’ın daveti, O’na ulaşmak ve O’na dost olmak! Ahir zamanda insanlığın aradığı mutluluğun püf noktası, kalpte bir uyanışın ve Allah sevgisinin başlayacağı Kur’ân-ı Kerim ışığında bir MUTLULUK REÇETESİ!

O halde hiç zaman kaybetmeden, hemen şimdi kaldırın ellerinizi, kapatın gözlerinizi ve deriiin bir nefes alın ve gönlünüzü Allah’a öyle bağlayın ve kalbinizden Allah’a O’nu istediğinizi bildirerek kendinizi öyle bir Mevla’ya bırakın ve deyin ki:

"Ya Rabbi! Ölmeden önce ben de sana ruhumu ulaştırmak istiyorum. Hani Senin ermiş evliyaların var ya, Hz. Veysel Karani, Hz. Mevlâna, H. Yunus, Hz. Rabia, Hz. Meryem ve daha birçokları, onlar Sana nasıl ermişler, nasıl Senin evliyan olmuşlarsa, ben de onlar gibi Sana ermek, ruhumu Sana ulaştırmak, ölmeden önce Sana kavuşmak istiyorum. Beni de ermiş kullardan eyle ve dostluğuna kabul et Ya Rabbi! (amin)."
 
Ferda adında bir kardelen varmış

**En zorlu sınavları atlatmış

**Rabbinin huzuruna secdeye varınca

**Dereler olup taşmış, denizlere akmış

**Allah aşkı ile, yandıkça yanmış**
 
“Ben bir kalp bekçisiyim. İçimde olan hiçbir şeyin dışarıya çıkmasına, dışımda olan hiçbir şeyin içeriye girmesine izin vermem.”​

Râbi‘atü’l Adeviyye​

2389deepbreath.jpg


HERKES SENİ KENDİNE ÇAĞIRIR. AZİZ VE CELİL OLAN HAK İSE SENİ SANA ÇAĞIRIR.

Hz. Abdulkadir Geylani​
 
Allah sevgisinin alameti yedi şeyde belli olur:

1- Allah’ı seven, ölümden korkmaz. Seven, daima ölüme hazır bekler. Çünkü ölümle, aşık maşuka, garip özyurduna kavuşmuş olur. Dinimize bir müddet daha hizmet edeyim düşüncesiyle, ölümün hemen gelmesini istememek Allah sevgisine zıt değildir.
2- Seven, sevdiğinin sevdiklerini, kendi sevdiklerine tercih eder.
3- Seven, her an sevdiğini düşünür, onu anar.
4- Seven, sevgilisinin sevdiği her şeyi sever. Yaratılanı hoş görür Yaradandan ötürü.
5- Seven, bütün engellerden sıyrılır, sevdiğini çok anar. Uykusundan fedakârlık eder. Allahü teâlâ, Hz.Davuda buyurdu ki:
(Beni sevdiğini söyleyip de, sabaha kadar yatan, yalancıdır. Zira dost, dostla sohbet ister. Gafleti bırakıp beni anar, sohbetime kavuşur.) [M.Name]
6- Sevene, bütün ibadetler kolay gelir. İbadetlere zevkle sarılır.
7- Seven, sevgilisinin dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İmanın en sağlam temeli, Allah için sevmek Allah için buğzetmektir.) [Ebu Davud]
İman eden ve imanın tadını bulan, Allah’ı çok sever. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(İman edenlerin Allah sevgisi çok sağlamdır.) [Bekara 165]

Allah’a tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek gerekir. Tam ve olgun sevginin alameti de, onun düşmanlarını düşman bilmektir. Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Sevgiye gevşeklik sığmaz.

Aşıklar, sevgililerinin divanesi olup, onlara aykırı bir şey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıt şeyin sevgisi bir kalbte bulunamaz. iki zıttan birini sevmek, diğerine düşmanlığı gerektirir.

İnsan sevgisi, ------larda olduğu gibi beş duyuya bağlı değildir. Altıncı hissi inkâr eden, insanı ------ derecesine indirmiş olur. İnsan, akıl, nur, kalb gibi özellikleriyle ------dan ayrılır. İnsanın kalb gözü, baştaki gözden daha kuvvetlidir. Aklın anladığı güzellik, gözün gördüğünden daha büyüktür. İşte bunun için, beş duyu ile anlaşılamayan ve ancak kalb ile idrak edilen, şerefli şeylerin zevki daha büyüktür. Beş duyudan başka şey olmadığını sanıp, insanı ------ derecesine düşürenler, Allah sevgisini anlayamaz.

Peygamber efendimizin, (Ya Rabbi, kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, sevgine kavuşturacak işlerin sevgisini nasip et ve sevgini susuzluktan yanan kimsenin arzuladığı soğuk sudan benim için daha kıymetli kıl!) duası, Allah sevgisinin önemini bildirmektedir.

Allah’ı seven, bilmediği bir aşk ile şaşkın haldedir. Uykusu kaçar, gözyaşları dinmez. Her işinde Allah’tan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Sevgi kuvvetli ise buna aşk denir. Allah’ı aşkla sevmek gerekir.
*

Bu konuda Yunus Emre diyor ki:

Bilmeyenler bilsin ki aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer.
Taş gönülden ne biter dilinde ağı tüter
Çok yumuşak söylese sözü savaşa benzer.
Aşk dolu gönül yanar yumuşar muma döner
Kararır taş gönüller sarp katı kışa benzer.
***
Senin aşkının oku, demirden taştan geçer
Aşkına düşen kişi can ile baştan geçer.
Gece gündüz eder zâr, aşkın ile olur yâr
Endişesi sen olan yemekten aştan geçer.
Aşkına düşenlerin yanar durur yüreği
Sana veren kendini lüzumsuz işten geçer.
Başında aklı olan ücretle amel etmez
Her güzele kapılmaz, göz ile kaştan geçer.
Gerçek âşık olasın, can vermeye ivesin
Dostla pazarlık eden nice bin baştan geçer.
Yunus’un gönül evi doludur Hak sevgisi
Tercih eden sohbeti dosttan tanıştan geçer.
 
Yanmaya var mısın ?

kibrit_ates_500x497.jpg

İlk okuyuşta insanı dehşete düşüren bir başlık.
“Yanmak”… hemde cayır cayır.
“Yanmak” … hemde bütün varlığınla.
“Yanmak” … hemde tüm kalbin ile.
“Yanmak” … hemde İman ile,
O’nun aşkı ile.
Var mısın O’nun için yanmaya, tutuşmaya ?
Yoksan eğer, varlığın bir fayda etmez azizim, bunu şimdiden belirteyim.
Hayır hayır, acı çekmeyi kastetmiyorum ben.
Teslimiyet diyorum, İman diyorum, Aşk diyorum ben.
“Aşktır ki, gerisi vesairedir” demişler. Öyle mi gerçekten ?
” Aşk nedir? dediler Mansur’a. Sabredip bekleyin dedi.
Üç güne varmaz görürsünüz. Önce kollarını ayaklarını kestiler
Her uzvu Aşk dedi. Astılar, bedenini o yine Aşk dedi.
Yakıp küllerini nehre saçtılar
Her bir zerresi Aşk ile Enel-Hak dedi.”
Yunus Emre ne dedi?
Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni /
Ben yanarım dünü günü / Bana seni gerek seni
“Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken /
Ben olidim, ol benidim, bu aşkı sunandayıdım.”
Sus Yunus Sus Söyleme Seni de Mansur gibi asarlar. / Yunus Emre”
Aşk,aşk,aşk.
Bir sırdır aşk,açıklanamaz.
Bir gizemdir, anlatılmaz duygudur.
Vazgeçmektir, fedakârlık yapmaktır aşk.
Aşkın imtihanı, sevdiğiyle olur. Ola ki aşkını faniye beslersin, el baki onunla imtihana tabi tutar seni.
Vazgeçemeyeceğin tek şey aşkın olsun.
Yık içindeki sahte aşkları. Redd et içinde geçici arzu ve hevesleri.
Dön, biraz daha dön. İşte tam orda dur, yalvara yakara yalvar.
Yanmak için.
Ama Cehennem ateşinde değil,
İmanın lezzeti ile.
Kalp gözü görmezse, can gözü ne eylesin?
Aşkın faniliğe yönelse, baki ne eylesin ?
Ey âdemoğlu! Eğer sevgimi istiyorsan, kalbinden dünya sevgisini çıkar. Ben, benim sevgim ve dünya sevgisini asla bir kalpte birlikte bulundurmadım. Ey âdemoğlu! Dünya sevgisiyle birlikte benim sevgimi nasıl istiyorsun? Sevgimi ve rızamı dünyayı terk etmekte ara.
Ölüyüm ama mezarda değilim.Diriyim ama hayatta değilim demiş Mevlana.
Aşk işte, mecazi anlamda ölme, ama mezarda olmak değil. Diri olmak, ama hayatta olmak değil.
Şu yalan dünyayı elinin tersi ile çevirmek, dünya ne vaad ediyorsa,ahirete değişmemek.
Vuslat için, Aşkın sahibi için.
Aşka yanmalı, Can dediğin… Ya canın olmalı; Ya da,canını almalı… Yar diyemezsin ki herkese, İçindeki yaran olmalı… Herkesin de bir yüreği vardır amma, Yürek dediğin de, Bir Aşka yanmalı..
O’ndan geldik, O’na döneceğiz.
Dönüşümüz düğünümüz olsun.
Ateş var yakıyor ! Yanabilene AŞK olsun diyor, sizi gönüllerinizle baş başa bırakıyorum.
Alinti
 
yazıları pylştığın için tşk rabbim razı olsun hepsi birbrinden güzel

Bir zaman gelir ki; o zamanın Müslümanları,bugün sizin yaptığınız ibadetlerin onda birini yaparsa,ahirette azaptan kurtulur.
Hadis-i Şerif

buda benden olsun:)
 
Aşk beni arif etti, İnceltti zarif etti, Ben aşkı bilmez idim
Aşk beni tarif etti .

( Hz.Mevlana)
 
eygnlverdiimesizveyceva.png

Yüreği Muhabbete Hasret Olan,
Yüreği Muhabbeti Bulan,
Yüreği Muhabbetle Coşan
Gönlü Güzel Tüm Arkadaşlarım,​

Rabbim cümlemize
muhabbetinden bir damlaylada olsa
ihsan buyursun.​

Ona ulaşacağımız yolda yönümüzü sabit kılsın.
Allah (c.c.) hepinizden razı olsun,​

Paylaşımlarınız için çok çok teşekkür ederim.​
 
konuyu acan dan Allah razi olsun okudukca insan feyz aliyor
 
GERÇEK AŞK " A L L A H (c.c.) " İÇİN OLANDIR...

noir_eyes.gif


Esm-Allah-00.jpg



Nedir bu aşk?
Var mı tarifini bilen...?
Kula kulluk ettiren, kulu kula kırdıran,
İnsanı Allah a ulaştıran ya da cehenneme attıran, nedir?
İnanın çoğunuz bilmiyorsunuz..!
Aşk; insanın suçu, günahı, zulmeti,
Aşk; insanın hakimi, avukatı, koruyucusudur.
Aşk; insanın hem haramı hem helali,
Aşk; insanın kuvveti, sabrı, güvenidir.
Belki dünyanın en güzel duyguları,
Belki de en iğrenç hisleri...
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Kimi kendini asmış, kimisi mutluluğa kavuşmuş,
Kimi şiirler döktürmüş.
Aşk sadece bir insana körükörüne bağlanmak mı?
Onu seviyorum deyip bazen hayatını mahvetmek mi?
Bu kadar basit olmamalı, peki o zaman nedir?
Tam olarak nedir, iyi mi kötü mü..?
Kim karar veriyor buna,
Hiç düşündünüz mü?
Aslında suçluları biz biliyoruz,
Dünya ve insan, hemde haber bile vermeden.

İçinde Allah aşkı olmayan,
Peygamber sevgisi olmayan aşk neye yarar, kime fayda verir.
Seveceksen Allah ı sev, Allah için sev.
AŞK;
Hz.İbrahim in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyettir,
Hz.Eyyub un hastalığa karşı sabrıdır, zaferidir,
Hz.Davud un sesidir, eliyle demire şekil vermesidir,
Hz.Salih in kayadan çıkan devesidir
Hz.Musa nın kızıldenizi ikiye bölen asasıdır
Hz.İsa nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber i müjdelemesidir
Hz.Muhammed in doğardoğmaz "ümmetim ümmetim " demesidir
Hz.Muhammed in Allah a olan teslimiyetidir
Hz.Muhammed söylüyorsa doğrudur diyen Hz.Ebubekr in sadakatidir
Hz.Ömer in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir
Hz.Osman ın şeytanı bile utandıran hayasıdır, edebidir
Hz.Ali nin cesaretidir, ilmidir
Hz.Hüseyin in haksızlığa karşı yürümesidir, şehadetidir
Sahabenin ve Ehli Beyt in yaşayışıdır
Hz.Yunus un cenneti istemeyip Allah a "Bana Seni gerek Seni" demesidir
Hz.Mevlana nın nefesidir, sema sıdır, Gel demesidir
Çöllere düşen Mecnun un gözlerinin dağlanmasıdır
Bülbülün güle ötüşü, ölen sahibin başında bekleyen attır
Ezan-ı Muhammed-i okununca felaha,kurtuluşa,namaza koşmaktır
Kur'an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir
Bir Allah Dostunun yüzüne bakıp Allah ı hatırlamaktır
Gönülden gelen bir Kelime-i Şehadettir
Allah ve Rasulunun adı anılınca göz yaşı dökmektir
Allah a kul, Habibine layıkıyla ümmet olmaktır
Yardıma muhtaç birisine yardım etmek, bir açı doyurmaktır
İnsanlara iyiliği tavsiye etmek,kötülüklere karşı uyarmaktır
Yoldaki bi taşı kenara koymaktır
İnsanlara yardım etmek enazından güleryüzlü olmaktır
Helal kazanıp helal yemektir
Ailesi için çalışıp didinmek, alın teri dökmektir
İSLAM ı doya doya yaşamaktır.
Aşk; Sadece kuru bi sevgi yada sonu belli bir macera hevesi değildir,
CANAN la bir CAN olmaktır, onu hergün daha fazla sevmektir,
ALLAH için sevmektir.
Aşk; sadece seni seviyorum demek değil
Ve Allah yolunda daha bir çok şey...​
 
20090202derindusunceorg.jpg

Yegâne sevgi:​

Yeri, göğü yaratan, her şeye şekil veren Allahu Tealadır. İnsana sevme duygusunu veren O dur. Sevgi insanın nefsiyetini oluşturan meyillerdendir. Anne evladını, evlatta anneyi ne olursa olsun Allah'ın verdiği içgüdüsel duygulardan dolayı çok sever. Bazen de mefhumlara bağlı olarak insan sever. Mesela; insan yediği meyveyi lezzeti için sevdiği gibi.
Kafir sadece menfaati için sever, menfaati de onun mefhumudur zaten.
Müslüman ise sevdiği zaman sadece Allah için sever, O'nu her şeyden çok sever ve tek düşüncesi de Allah'ın sevgisini kazanmak için sürekli onun rızasını aramaktır. Ve bu Alimlerin ittifakıyla sevgi farzdır ve imanın gereklerindendir.
Resûlüllah (Sallâliahü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki;

"Allahü Tealâ'yı ve Resûlü'nü, her şey'inden çok sevmeyenin îmânı sağlam değildir".

"İman nedir?" diye sorduklarında;

"Allah ve Resûlü'nü, bunlardan başkasından çok sevmektir", buyurdu.

Yine şöyle buyurdu:"Kul, Allahü Tealâ'yı ve Resûlü'nü, çoluk çocuğundan, malından ve bütün mahlûkattan çok sevmedikçe, mü'mîn olmaz"( imam suyutı, Camıussagır)

Hiç bir kul, Ben kendisine ehlinden, malından ve insanların tamamından daha sevgili olmadıkça iman etmiş olmaz. ( Muttefıkun aleyh)

Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanın tadını bulur: Allah ve Rasûlünün, kendisine başkalarından daha sevimli olması, bir kimseyi sadece Allah için sevmesi, tekrar küfre dönmeyi tıpkı ateşe atılmayı istemediği gibi istememesidir," buyurmuştur.

Buhari - Allah ondan razı olsun- bu hadisi şöyle tefsir etmektedir. "Bu büyük bir hadîs ve İslâm'ın asıllarından bir asıldır. İmânın tatlılığı tâatlerden lezzet almak, Allah ve Rasûl'ünün rızâsı uğrunda meşakkatlere tahammül etmek ve bunu dünya metaına üstün tutmak demektir.

İman tatlılığının bu üç şeyde olmasının hikmeti nedir, denilirse; buna şöyle cevap verilir: Bu üç şey bu lezzeti meydana getirici olan kâmil îmânın unvanıdır (yani sernâmesi ve önsözüdür). Çünkü nefsinde nimet verenin ancak Yüce Al*lah olduğu, O'ndan başka ne verici, ne de mâni' olucu bulunmadığı, başkaları*nın sadece arada vasıtalardan ibaret olduğu inancı yerleşip kuvvetlenmedikçe, bir kimsenin imanı tamamlanıp kemale eremez"

Kişi eşini sevmeyebilir ama onda Allah aşkı varsa sırf onun aşkından dolayı eşine tatlılıkla muamele eder. Kişi malına çok sevebilir ama Allah aşkından dolayı onu bir anda infak eder. Kişi evladını çok sevebilir ama Allah aşkı için onu cihada kendi elleriyle hazırlar ve yollar. İşte imanın tadını bulmak ve Allah'ı sevme farzını yerine getirmek budur.

Allah'ı sevmediğini söyleyen Müslüman yoktur. Ya Allah'ı nasıl sevmenin gerektiğini bilmeyenler vardır, ya da bildiği halde nefsine, iradesine ve şeytana mağlup olanlar vardır. Allah'ı sevmek sadece dilde ve kalpte yerleşen sürekli; 'Ben Allah'ımı da seviyorum, Peygamberimi de ' cümlelerini sarf etmekle yeterli olmuyor. Allah'ı seven O'nun emrine uyar ve O'na itaat eder. İtaat kuru bir sevgiyle değil amellerle sergilenir. Zaten o kuru olan sevgide asıl sevgi değildir kişinin kendini aldatmacasıdır. Allah'ı seven O'nun hükümlerini kılı kırk yararcasına araştırır, neyin helal neyin haram olduğunu öğrenir, bu çizgiden dışarı çıkmaz. Allah yolunda her şeyini gözünü kırpmadan feda eder, hiç bir şeyi buna tercih etmez. Allahu Teala şöyle buyurdu:

"İman edenler Allah'ı her şeyden daha çok severler."(Bakara; 165)

Mevdudi - Allah ondan razı olsun- bu ayetin tefsirini şu şekilde yapmaktadır: Allah'a inanmak, kişinin O'nun isteğini kendi dileğiyle veya başkalarının isteklerine tercih etmesini ve tüm diğer arzuları O'nun yolunda feda edecek kadar O'nu sevmesini gerektirir. Tevbe suresinin 24. ayetinin mealinde buyrulduğu gibi:

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız mes-kenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez."

Allah'ı sevmek sadece namaz kılmak ve oruç tutmak gibi ibadetlerle sınırlı değildir. Bu basite alınacak bir sevgi değil. Kişinin kalbini öyle kaplamalı ki canından, anadan, yardan vazgeçmeli. Rabbimiz de bizi ikaz ediyor ve eğer sevginiz böyle bir sevgi değilse bekleyedurun diyor.

Bazıları Allah'a denkler tutarak, Allah'ı sever gibi severler. Onların emirlerine, yasaklarına, arzularına itaat ederler de Allah'a isyan içinde bulunurlar.
Şüphe yok ki; böyle yapmak, gerek Allah'ı inkar ederek olsun ve gerekse olmasın, ilâhlık manasında onları Allah'a ortak yapmaktır. Günümüzde bu çokça görülmektedir. Sırf patronuna yağ çekmek için, biraz fazla prim alabilmek için yapmış oldukları amellerle Allah'ın hükmüne isyan içine düşenler vardır. Devlet yönetiminde bulunanlar her an Allah'ın yönetimine isyan etmektedirler.

Yanlış anlaşılan bir mesele vardır ki o da şudur: Allah için sevmek ve Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek lazımdır. Allah için sevmek, Allah'ın kulunu Allah'a olan imanı ve itaatinden dolayı sevmektir. Bu çok sevap olan bir ameldir. Onlar kıyamet gününde hiç bir gölgenin olmadığı günde Allah'ın gölgesinde olacaklar, onlara nebilerin ve şehidlerin gıpta edeceği nurdan minberler olacak. Allah'ı sever gibi sevmek ise az önce de bahsettiğimiz gibi ilahlık manasında Allah'a ortak yapmaktır. Yanlışa düşülen hususta şudur ki: Allah'ın peygamberleri, melekler ya da sahabeler gibi ruhani duygularımızı kabartan kutsalları severken sevgiyi, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle, Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah'ı sevenler, Allah'ın yolunda giden ona itaat eden sadık kullarını da severler. Fakat Allah'ı sever gibi değil, Allah için severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar. Mesela; Hz Ali'yi -haşa- Allah gibi seven Hz. Hasan'ın çektiği acıyı çekmek hissederek sevap alıp Allaha yaklaşmak isteyen, kendini bunun için kırbaçlayanlar vardır. Oysa İslam bize her şeyi bildirmiş ve Rabbimizi nasıl seveceğimizi de bize bildirmiştir.

İnsan bilmediklerine karşı yorum yapamaz, bir şeyi tanıdıkça ona karşı mefhumları oluşur. Ve Allah-u Zülcelal'i tanımak ve bilmek lazımdır. Çünkü O'nu sevmenin kuvveti O'nu tanımanın ve bilmenin derecesiyle orantılıdır. İnsan başka şeyleri tanıdıkça ve öğrendikçe sevgisi azalır ya da artar, Allah-u Zülcelal'i tanıdıkça da sevgisi artar. Bundan dolayıdır ki, Allah-u Zülcelal'i en çok seven, O'nu en çok tanıyan ve bilen Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olmuştur. Allah-u Zülcelal'i daha çok tanımanın ve bilmenin yolu ise daha çok araştırmak, daha çok okumak, daha çok tefekkür, zikir ve ibadet ve itaat etmektir. Kul Allah'ın isimlerini öğrendikçe onun kudretini, merhametini, rahmetini, şefkatini, gazabını, ondan başkasından gidilecek başka kimse olmadığını öğrendikçe muhabbeti daha da artar. Allah'la olan sevginin kuvvetlenmesi için ve Allah'a yakınlaşmak için dünyaya gerektiği kadar değer vermek, kalbi maddi sevgilerin kaplamasına izin vermemek gereklidir. Allah'ı sevmek gibi yüce bir makam varken ve o yüceler yücesinin katından bizler için vaat ettikleri varken, gafillerden olmak ne kadar budalalık olur. -Allah bizi korusun bundan- Ayette de buyrulduğu gibi;

İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.( Alimran 14)

Hayatta her zaman insan istediğini elde edemeyebilir. Hatta geçmişinde yaşadığı mutlu anları kaybetmişte olabilir. Sağlıklı yaşamına, güzel hediyelere, takdir edici belgelere ve onur verici sözlere artık sahip olamıyor olabilir. Yıllarca emek verdiği işinden ya da okulundan hiçbir netice almadan da ayrılmak zorunda da kalabilir. İşte bunlar çok önemsiz ve değersiz şeylerdir. Asıl önemli olan güzel hediyelerin ve övücü sözlerin Allahu teladan gelmesidir. İnsanın ömür sermayesini nerede harcadığı ve kimin için çalıştığıdır. Allah'ı gerçek seven bir kul ona hakkıyla kulluk eder, itaat eder ve hakkıyla ondan korkarak kınayıcının kınamasından korkmaz. Başkasının onunla ilgili ne düşündüğü onu etkilemez.

Kerim kardeşlerim,

Allah'ı sevmek demek; bütün amellerimizde onu düşünerek hareket etmemizdir,

Allah'ı sevmek demek; Onun gazabından korkarak boynumuza beyat halkasını bir an önce geçirmek demektir,

Allah'ı sevmek demek; İslam'ı hayata toplumda ve devlete bir an önce hakim kılmak demektir,

Allah'ı sevmek demek; hain ve fasık yöneticileri alaşağı etmek demektir,

Allah'ı sevmek demek; zulüm altındaki dört bir köşedeki kardeşlerimizi bir an önce kafir zulmünden kurtarmak demektir,

Allah'ı sevmek demek; Kafirlerin kirli planlarını ortaya dökmek demektir,

Allah'ı sevmek demek; hayatımızdan söküp kopartılan hilafetin tekrar ikamesi için acele etmek demektir,

Allah'ı sevmek demek; bu en büyük farzı yerine getirmek için O'na itaat etmek demektir. Çünkü bu öyle bir farzdır ki farzların en üstünüdür.

Velhamdulillahİ Rabbul Alemın

(Yazar: Zeyneb Afra )

- Alıntı -
 
allah.gif
(c.c.) aşkı başka oluyor,Seni kesinlikle karşılıksız bırakmıyor,

Her dem yanında Yüceler Yücesi,

Her an seninle ve seni çok seviyor,

O’na yöneldiğin her an var ya,

O kadar çok seviniyor ki,

Hele ellerini her açtığında semaya,

Seni karşılıksız bırakmıyor,
aa22duabebek5jg.jpg

Aşkların en yücesi, işte gerçek aşk,
ALINTI
 
SENI SEVIYORUM RABBIM BENI YALNIZ BIRAKMADIGIN ICIN

 
foruml.jpg

Sevmek çok zor ama bir o kadar da şerefli bir duygudur.
Zordur; çünkü sevmek, sevilenle seven arasında menfaate dayalı olmayan bir ilgiyi gerektirir.
Karşılıklı fedakârlığı, vefayı gerektirir.
Cefaya karşı sabrı, sert rüzgârlara karşı dağılmamayı gerektirir.
Sevmek, sevileni kırmamayı, ona karşı yanlış yapmamayı,
kendi isteklerini sevilenin isteklerine tercih etmemeyi gerektirir.​


İsterseniz çocuğunuzu, isterseniz eşinizi, isterseniz bir canlıyı, çevreyi veya başka bir şeyi sevin. Sonuç değişmez.
Hayatın zor labirentlerinde bu metaneti yitirmeden yürümeniz şarttır.
Biz bugün farklı bir sevgiden bahsedelim…​


Biz bugün farklı bir sevgiden bahsedelim, belki sevginin esası olan sevgiden bahsedelim.
Yüce Allah’a karşı hissetmemiz gereken sevgiden…Şimdi şöyle bir soru sorsam ve desem ki
“ Allah’ı seviyor muyuz?”
İnanıyorum ki hepimiz “ Elbette Allah’ı seviyoruz” diyeceğiz. “
Allah sevilmez mi, O’na kurban olalım!” deriz. Bu duygumuzda samimiyiz de.
Çünkü hiç kimse “ Allah’ı sevmiyorum” demez, diyemez.
Hiç inanmayan bile böyle bir cümlenin yüküne talip olamaz, olmamalıdır da.​

O zaman ikinci soruyu soralım ve “O zaman sevgi nedir?” diyelim. Veya bizim sevmemiz yeterli mi?
O’nu sevmek mi önemli, yoksa O’nun tarafından sevilmek mi?​

Ne dersiniz, bütün bu sorulara bir çırpıda makul cevaplar verebilecek miyiz?​

Dilerseniz gelir İslâm tarihinin ölümsüz şahikalarından enfes satırlar okuyalım.
Bakalım sevgiye nasıl bir anlam yüklemiş büyükler?​

Bistamlı Beyazıd sevgi sanılan boş bir kuruntunun,
duvarların yüzüne çarparken unutulmaz bir ders verir:​

“ Allah’ı seviyorum sanırdım! Ama anladım ki, esas olan O’nun sevmesi imiş.
Allah bir kulu severse, onun kalbini kendisi ile meşgul edermiş”​

Doğrudur… Bistamlı Beyazıt’ın dediği gibi, sevgi eğer sevilenin sevgisini getirmeyecekse,
boş bir kuruntudur. Allah’ı o kadar seveceksin ki, neticede O sizi sevmeye başlayacak.
O zaman sizin sevginiz, O’nun sevgisine mahkûm olur.
İşte o zaman O’nun gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı olursunuz.​

Fudayl bin Iyaz’ın, sevgiyi tarif eden dokunaklı sözleri ruh dünyamızda depremler meydana getirecek kadar derindir. Şöyle diyor;​

“ Allah’ı seviyormuyuz diye sorarlarsa sus, konuşma. Evet dersen, tavırların evet diyenlerinkine benzemiyor ki!
O zaman da münafıklara, sahtekârlara benzersin!”​

İşte size Bağdatlı Cüneyd’in cümleleri, Mevlana’nın ufkunu ne kadar da çok hatırlatıyor:​

“Şu kalp Allah’a aittir. O’na sakın yabancıyı sokma!”​

Sevgide dozu iyi anlamak şarttır. Sevgi teslimiyet ve tam bir tevekkülü gerektirir.
Gayrisinden hicret ve fıkrat (ayrılık) gerektirir.
Koşmak, koşmak, koşmak ve yine koşmak gerektirir.​

Sevginin kapısı hiç kapanmaz zira. Kapıyı kapalı zannediyorsanız, sevgiliyi tanımıyorsunuz demektir.
Belki de kapısı kapalı olan sevgili değildir, sevgili olamaz…​

Salih Mürri, bir gün vaaz ediyor camide. Ümitsizliği kıracak sözler kullanıyor, ümidin kapılarını açıyor.
Ümitsizliğin yakan bir ateş olduğunu anlatıyor. Bunu da şöyle formüle ediyor:​

“ Ümitsizliği yenin. Bir insan Yüce Allah’ın kapısını ısrarla çalarsa, kapı mutlaka bir gün açılacaktır!”​

Sözler böyleydi ve doğruydu da. Ama cemaatin arkasında bir kadın vardır ve onun dünyasında ayrı, apayrı fırtınalar kopmaktadır.
O, Salih’in durduğu yerde değildir. Birden ayağa kalkar ve seslenir:​

“ Daha ne zamana kadar böyle demeye devam edeceksin? O kapı hiç kapanmadı ki açılsın!”​

Evet; sevgilinin kapısı hiç kapanmaz. Zaten kapısı kapanacak sevgili, sevgili değildir.​

Öyle bir sevgili sevin ki, herkesin kapısı kapandığında bile O’nun kapısı açık dursun!​


- Alıntı -​
 
Allah De Kalbim

Seherlerde deryaya dalsam
Elini elime alsam
Nur cemalini bir kere görsem
Allah de kalbim Allah de

Seherlerde kalkmazmısın
Nur çıranı yakmazmısın
Sen Allahtan korkmazmısın
Allah de kalbim Allah de

Seherlerde kalkta otur
Sağ elini kalbine götür
Dilin ile salavat getir
Allah de kalbim Allah de

Seherlerde uyku haram
İnan kardeş dünya yalan
Malın mülkün olur talan
Allah de kalbim Allah de

(ABDURRAHMAN ÖNÜL)
 
[FONT=Comic Sans MS][SIZE=4]- AFFEDER MİSİN ALLAH'IM - [/SIZE][/FONT]​

 

Senin Aşkın Allah'ım​

Dolduruyor gönlümü
Senin nurun Allah'ım
Sevdiriyor cemalin
Senin Aşkın Allah'ım!...​


Esen seher yelinde
Öten bülbül dilinde
Hoş kokan güllerinde
Senin Aşkın Allah'ım!...​

Yağdırıyor rahmeti
Yer gök almaz nimeti
Hazırlayan Cenneti
Senin lütfun Allah'ım!...​

Gece seher vaktinde
Zâkirlerin zikrinde
Dervişlerin fikrinde
Senin aşkın Allah'ım!...​

Kâbe'yi görenlere
Zemzem'den içenlere
Kendinden geçenlere
Senin sevgin Allah'ım!...​

Safa ile Merve'de
Ol Cebeli Rahme'de
Ağlatıyor Vakfe'de
Senin Aşkın Allah'ım!...​

gnderr.jpg
 
Geçenlerde bir radyo programında sunucunun başından geçen enteresan bir olayı dinlemiştim.
Bir toplantıda, program sunucusunu tanıyan birisi
kendisini kenara çekerek çok sıkıntılı günler yaşadığını ve
önünde çok büyük bir iş ihalesini alma aşamasında olduğunu belirtmiş
ve o şahıstan dua istemiş.​

Sunucu o kişiye "Allah Size Hayırlısıysa nasip etsin" duasıyla karşılık vermiş.
Bu cevabın karşılığında dua isteyen kişinin yüz ifadesi değişmiş.
Bu cevaptan hiç hoşnut olmadığı her halinden anlaşılıyormuş.
Bunun nedenini sorduğunda ise
"Sizden İnşallah bu ihaleyi alırsınız, yada Allah size şöyle şöyle ihaleler almayı nasip etsin
vs. gibi dualar beklerdim" demiş.​

Sunucunun "Peki, Allah'ın rızası olmayan bir ihale,
bu dünyada yada ahirette size ne kazandırır ???" sorusununa
dua isteyen kişi verecek bir cevap bulamamış.

İşte bunun gibi "Allah Razı Olsun" duasıda çok dile getirildiğinden
değersiz gibi anımsansada bence duanın özüdür.
Bu dünyadaki amacımız Rabbimizi razı etmek değil midir ki....!!!​

İkinci bahsetmek istediğim konuda "Günahsız bir dille dua" hakkında...​

Allah(c.c.) Hz. Musa’ya: “Ya Musa, bana gunahsiz bir agizla dua et” buyurdu. Musa (a.s.) “Ya Rabbi, nasil gunahsiz bir agizla dua edeyim, benim oyle bir agzim yok ki” dedi. Allah u Teala “Baskalarinin agziyla dua et, cunku sen baskalarinin agziyla gunah islemis olmazsin. Oyle hareket et ki, insanlar gece gunduz sana dua etsinler. veya kendi agzini temizle. Allah’in (c.c.) adi temizdir, onu zikreden agiz temizlenir.” buyurdu.


Gurbetli bu yüzden
ben size bu duanız için 2 kere teşekkür etmek istiyorum :)

Allah Cümlemizden Razı Olsun
Bizleri Allah İçin Birbirlerini Seven Kullarından eylesin
amin.​
 
amin ins.




Kul oldum, kul oldum, kul oldum.
Her köle hüriyete erince, mesut ve bahtiyar olur,
Ben Sana kulluğumla saadet ve sevinci buldum…
(Hz.Mevlana)
Kulluğum!
Benim yegâne övüncüm,sürûrum.
Issız uçurumlardan,
Sesiz zindanlardan,
Terk edilmiş diyârlardan âzâd oluşum,
Kurtuluşum!
Özüme yerleştirilen en kutsi pâyem,
Kalbime nakşedilmiş en ulvî gâyem
Varlık pazarında en değerli sermayem, kulluğum!
Ölü bedenime can kulluğum,
Mecnun yüreğime cânân,
Mülteci ruhuma vatan,
Başıma konan devlet kulluğum.
Ya Râb!
Sen gizli bir hazine idin,
Bilinmek murad buyurdun,
Farkında dahi değilken ben,
Sen’i bilmeye talip oldum.
Bîçâren iken, kulluk sertacını başımda buldum.​
Kul oldum değer buldum.
Kul oldum hiçlikten kurtuldum


 
Canım yanıyor,içimde bir sızı nedenini bilmiyorum
Adı sensizlik belki
Yada ulaşamamak ,ağlayamamak derinden,
Kıyamdayken başka yerde, secdedeyken başka yerde olmak
Yönelememek sana içten bir aşkla
Canım yanıyor ya Rabbel alemin
Bir sızı var anlayamadığım,
Canım yanıyor Ya Erhamerrahimin
Adını koyamadığım,
Bugün gitmek istedim buralardan
Sana yakın olmak için,uzakları yakın yapabilmek için,
Çıktım viran şehrimden;daha fazla gidemedim nedense,
Bir yağmur başladı sessizce,ER-RAHİM diye fısıldadı paramparça olan yüreğime,
İrkildim Ya Rabbelalemin,rahmetine kavuştur beni,
Sonra yürüdüm içimde bir ses anlayamadığım,
Bir güvercin gördüm sırılsıklam;EL-CELİL dedi içimdeki sese,
Ne büyük.ne yücesin;yüceliğinle derman ol derdime,
Islandım,yorgunum birde acı var içimde nereye baksam seni gördüm ALLAHIM
Bir çocuk tebessümünde,bir yaprağın vedasında mevsime,
MALİKÜ’L-MÜLK tecellisini gördüm kara bulutların içinden doğan güneşte
Sen her şeyin tek sahibi ALLAHIM,
İçimde bir uçurumken hayat,üstelik çıkmazdayken dar sokaklarım
EL-MÜHEYMİN sesi kulağımda,
Sen aciz kullarını unutmayan hep gözeten ALLAHIM,yardım et bu kuluna,
Savruluyorum nereye gitsem bilmiyorum,bir dağa bakıyorum bir mahlukata
Hepsi rükuda hepsi kıyamda
Çiçekler,otlar,toprak secdede
En küçük mahlukat zikirde,insanlık ise gaflette
YA HALIK diyor tabiat;adem ise hüsranda,azapta
Ey incelik,lütuf sahibi EL-LATİF
Ey kusurlardan münezzeh KUDDÜS
EY adalet sahibi EL-ADL
EY büyüklük sahibi EL-AZİM
EY merhamet sahibi ER-RAHMAN
Nereye baksam,nereye dönsem sen tecelli ettin,
Bir tek insanlıkta görmedim huşu ile yakarış,
her şey sende yaşarken;İnsanlık nefsinde ölmüş
Her yer sende iken,insanlık her yerde viran olmuş,
Bu viran şehirde,divane dünyada yalnız bırakma bizi
UTANIYORUZ RAHMETİ GENİŞ ALLAHIM...........
Bizi bize bırakma ALLAHIM.........
BİZİ BİZE BIRAKMA.............

(ALINTI)

Aşk-ı İlahi
Mahluk hilkâtine vesile benim,
Zerrât ve gezegenleri döndüren,
Mahlukta Hâkk’ın mührünü gösteren,
Allah’a (c.c) muhâbbette zirve benim…
Kâinat dar gelir yerim gönüller,
Benden nasipsize zordur ölümler,
Nasiplime ölüm olur düğünler,
Ölümü Şeb-i Arus kılan benim…
Fânilerde arama bulamazsın,
İlâhiyse tadıma doyamazsın,
Yerime hiçbir şeyi koyamazsın,
Kâinatın özü odağı benim…
Kırmızı güldeki saklı mânâyım,
Gözlerde damla gönülde deryayım,
Neyin hasretle dolu feryadıyım,
Kulu Mevla’ya ulaştıran benim…
Bülbülü güle tutsak eylemişim,
Numunemi faniyle göstermişim,
Gülün kısa ömrüne yetmemişim,
Bülbüle serenât yaptıran benim…
Mecnun’un Leyla’da aradığıyım,
Ferhat’ın Şirin ile yandığıyım,
Kerem’im Aslı ile andığıyım,
Fani muhabbette aranan benim…
Adem’e (a.s) Havva ile göründüm,
İblis’in iddiasıyla ölçüldüm,
Tövbe gözyaşıyla dirildim,
Habil’i Kabil’den ayıran benim…
Nuh’un (a.s) gemisi benimle yükseldi,
Tufanın öfkesi sayemde düzeldi,
Balığın karnında Yunus (a.s) seslendi,
Çareyi imdada koşturan benim…
Ad da Semud da beni tanımadı,
Bana çağrılınca kulak asmadı,
Beni unuttu da çaresiz kaldı,
Yerine musibet getirilen benim…
Musa’nın (a.s) Tur Dağında düştüğü,
Yakub’un (a.s) Yusuf (a.s) ile güldüğü,
Nemrut’un İbrahim’den (a.s) ürktüğü,
Kıssaların ardındaki asıl benim…
Aziz Mahmut’a Hüdâi dedirten,
İbrahim Ethem’i tahttan geçirten,
Oğlundan vuslatta yüz çevirten,
Uğrunda dünyadan geçilen benim…
Ahmed’i (s.a.v) âlemlere rehber eden,
Mevlana’yı insanlara sevdiren,
Yunus’a Tabdug ile huzur veren,
Sebepler ardındaki sırlar benim…
Mu’sab’ı (r.a) her şeyinden geçirtenim,
Zeyd’i (r.a) taşlar önünde set çekerim,
Hamza’yı (r.a) şehitler piri edenim,
Yollarında canlar verilen benim…
Allah’ı idrakte en üst noktayım,
Gönlün kendini bulduğu safhayım,
Can kafesindeki kalbi saftayım,
Beden ölse de ebedi yaşarım,
Zira aşktır adım, bendeniz AŞK’ım…..
Şair:Adem Kaçar

akjk4gr7tk0.jpg
 
Üst Alt