Selam. Yeni üye oldum. Başlığı okudum, hızlı hızlı tüm sayfaları okumaya çalıştım.
Yaş 55. Din ve varoluş ile ilgili durumlara çok geniş bir açıdan bakarım.
"Keşf Ehli" denen kişilerin yazdıkları kitaplar hep ilgimi çekmiştir. O pencereden ben de bir şeyler yazmaya çalışayım.
-Tanrı bizi neden yarattı?
Tasavvufa göre, Allah diyor ki; "Saklı bir hazine idim, bilinmek istedim."
Ayrıca, sıfat yönünden kısıtlanamayacak bir varlık, bir şekilde bu yaratma işini yapar mantık olarak.
-Diğer insanları yaratırken bizler kenarda duran ve unutulmuş olanlar mıydık?
Bu, NEREYE genişlediğinin açıklanamadığı evren, öyle görünüyor ki, (tarafımca tabi) tüm kodları Allah tarafından noktasına kadar bilinen bir bilgisayar programı gibi. Dolayısıyla, kodlar içinde unutulan, teste tabi tutulması gereken bir durum yok benim anlayışıma göre.
En'am 59. Ayet: Bir yaprak düşmez ki; onu bilmesin. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru müstesna olmamak üzere her şey apaçık bir kitaptadır.
Hadid 22. Ayet: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
Yabancı bir belgeselde seyretmiştim. 20 seneden fazla olmuş olabilir. Adamın biri havaalanına gidiyor, rüyasında bir uçağın sağ kanadı üzerine yere (ya da denizeydi) çakıldığını gördüğünü söylüyor, sonrasında, o şekilde kaza oluyor. İşin ilginci, o tarihe kadar, 90 derece sağa dönüp düşen uçak da bilinmiyormuş belgeselde anlatıldığına göre. Şahsi olarak, gece rüyamda 1-2 saniyesini gördüğüm, bire bir aynısını gün içinde evden çok uzakta görüp, rahatsız olduğum durumlar olmuştur.
Mantık olarak, bu bilgiler bir yerlerde var olmasa, öncesinde de ortaya hiçbir şekilde çıkmazdı.
Yaptıklarını değerlendirirken, duygularımızı ve şartlanmalarımızı bir kenara koyabilsek, Allah'ın da bizler gibi "duyguları" olduğu zannına kapılmasak, belki daha kolay olurdu olanları daha doğru değerlendirmek.
Ama, mesela, meditasyon yaparken ulaşılabilen bir durum vardır, bu haldeki bir insan, kıyamet kopmaya başlasa, olanları en fazla görebileceği bir yer arar. Ne korkar, ne panikler. Ama o durum da inanç açısından tehlikeli. Çünkü o hallerde bırakın dinleri, toplumların-kanunların kabul etmeyecekleri bir vurdumduymazlık ortaya çıkıyor. İnsan sadece aklıyla kala kalıyor. Ateist bile beğenmez o durumdaki birinin durumunu.
Tasavvufa göre, olup bitenler, tamamen Allah'ın sıfat ve isimlerinin sonucudur.
Benim gibiler soruyu şöyle soruyor: "Allah yarattığı sisteminde Adil'dir ama, yaratmada adil midir?". Buna "Evet" denilebildiğini görmedim. İnsanlardan örnek verecek olursak, şapkayı gören ayakkabının, kendi durumunu onunla kıyaslamaya girişmesine ne diyebiliriz? "Beni çiğniyorsun, onu başında taşıyorsun, beni pis yerlere, çamura sokuyorsun, onu yukarılara asıyorsun gibi... Bizim açımızdan adil olan, uygun yerlerinde kullanmaktır ama, onlar açısından bu şekilde üretilmeleri adil midir?
-Yoksa sınanmak için mi böyle yaratıldık?
Evet, aklı olan ve ergenliğe gelmiş herkes sınavdadır. Babaannem çocukluğunu anlatırdı, dinlerdim. Onun sınavı biteli 40 sene olmuş. Bir varmış, bir yokmuş.
Derler ya, "Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır."
Ankebut-2. Ayet: İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
Keşf ehline göre Cennet 8 kademedir, her bir tabakanın tavanı, üsttekinin tabanıdır. Üstlere çıktıkça, içindeki insan sayısı azalır. 4.'den yukarısında huri, köşk gibi şeyler bulunmaz. Üstten aşağı gidersek, benzetme açısından, olimpiyat, kıta, ülke, şehir, ilçe elemeleri sonucu gibi bakabiliriz. Talep ne kadar yüksekse, sınav da o kadar zorlaşıyor, tabii isteklileri de az oluyor.
İnanan kişilerin işi dünyada zordur. Bir yaşlı kadın, Rabbine; "Oğlumu da, ailesini de Cennet'ine kavuştur." diye dua etse, oğlunun da, torunlarının da işi zor olur dua kabul görürse. Çünkü, Cennet çok büyük bir mükafat ve sonsuz güzel bir yaşam demek. Günahsız duramayan insan da, Rahmet gereği, bu dünyada sıkıntı çeker durur. Ta ki, yaptıklarını burada ödesin, ara hatırlatmalarla da gaflet (Unutma) bataklığına düşmesin.
O sıkıntılar kaybolsa, ben de dahil çoğu insan Allah'ı anmaktan uzaklaşır.
- Tanrının sevgili kulları mıyız?
Allah, insanların şekillerine değil, kalplerine baktığını bildiriyor. "Sevgili kulları" durumu, bizim açımızdan, dünyada da ahirette de iyilik, güzellik verilenler olmalı. Levazımcı olmak var, komando olmak var. Sonucu aynı terhis olacaksa, tabii ki levazımcı olup, dışarı çıkıp, alışveriş yapıp, muhabbetlerle askerliği yapmak daha iyi, gecenin yarısı bağırtıyla uykudan uyandırılıp atletle yerlerde süründürülmekten. Ama, komando olup da, özellikle terhisten sonra, bundan şikayet eden var mıdır ki?
O yüzden bence "sevgili" değil de, "kötü sona götürebilecek gaflet (Tanrıyı unutmak) durumlarının aza indirgendiği kulları" tanımı daha akla yatkın görülüyor. Bu durumun, Cennete girme oranının çok fazla artmasına yaradığı iddia edilebilir.
Haşr 19. Ayet: Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.
"Derici, değer verdiği deriyi yerden yere vururmuş" şeklindeki atasözü de değerlendirmeye alınabilir.
- Normal insanlar varken bizi neden yaratma ihtiyacı duydu?
"İhtiyaç" durumu söz konusu değil. Biri sonsuz yaşam sahibi olsa, oluşturacağı bir evrene ait bir senaryoyu nasıl yazardı? İnsanlar arasında değerlendirme yapılsa, çoğunluk, "Önce sıkıntı çektirir, sonra sonsuz mutlu ederdi" şeklinde olur, değil mi? Rahatlığın değerini, en iyi, sıkıntı çeken bilir.
- Sadece ibret alınmak için mi yaratıldık?
İnsanların karşılaştığı belalar, sadece başkaları veya sadece kendileri ile ilgili değildir. Bir adam hastalanır, hem kendi, hem yakınları sınavdadır. Hatta, onunla karşılaşan doktor, hemşire, hastabakıcı da sınavdadır. Genelde ibret alan yok, bazı, emniyet kemeri takanlar dışında zannımca.
- Ahiret varsa engelli oluşumuz sizce bize ek katsayı getirecek mi?
Bir bakıma buna "Evet" denilebilir. "Sabır" şartı ile.
Bir kadın peygambere geldi ve:
"Beni sara tutuyor, iyileşmem için Allah'a dua ediniz" dedi. Peygamber; "Eğer sabredersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah'a dua ederim, buyurdu. Bunun üzerine kadın: "Ben sabrederim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua ediniz" dedi.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.
Başka zor belalarla ilgili de pek çok müjde var sabredene.
- Tanrı tüm hesabını ahirette kesecekse neden doğmadan veya sonradan engelli oluyoruz?
Programcıyı/senaristi kısıtlama imkanımız yok ki. Dünya sınav yeri.
"Sonsuzlukla 80 yılı karşılaştırın da öyle konuşun" diye ses gelse, ne deriz?
- Tasavvuf düşüncesine göre hepimiz tanrının yansımalarıysak tanrı da engelli olabilir mi?
Allah, "Ben insanları, beni anlayabilecek şekilde yaratmadım." diyor. Anlayabilseydik zaten sınav da anlamsız olurdu. Allah "Zat" yönünden bilinmez. Ancak kendi kendini biliyordur tabii ki. "Sonradan olan şeylere benzememek" anlamındaki "Muhalefetün lil havadis" adına sahiptir. Bilgisayar programındaki karakterlerin, programcı ile benzerliği olamaması gibi bir durumdur bu.
Hepimiz Allah'ın yansıması değiliz. İnsan-ı Kamil ayna olabilir. O da bir makamdır ki, her iki cinsten insan olabiliyor. O kişiler 7 benlik basamağını geçmiş, sonrasına dalmışlardır.
Allah, zaman ve mekan olarak sınırlama getirilemeyen olduğundan, yarattıkları ile kıyas kabul etmez.
Allah'ın Zatını düşünmek inananlara yasaklanmıştır. Çünkü, akıl yoluyla karşılaştırma yapabileceğimiz bir şey yoktur ona karşı. Böyle olunca da, ister istemez kavranamaz oluyor.
İlgisini çeken, Abdülkadir-i Geylani'nin Rabbi ile konuşmasının açıklamasına bakabilir, fikir edinmek açısından.
http://www.terzibaba13.com/wp-content/uploads/2014/09/66_Risâle-i-Gavsiye.pdf